Nedim Gürsel'in edebiyatta elli yılı

Nedim Gürsel’in yaşamı ve eserleri hakkında pek çok araştırma yapıldı ve yayımlandı, hatta bir de söyleşi kitabı çıktı bundan birkaç yıl önce. Şimdi onu sarıp sarmalayan ellinci yıl kutlamalarının geçmesini bekliyorum, ondan sonra oturup düşünce dünyası, yapamadıkları, kadınları ve özlemleriyle ilgili büyükcek bir söyleşiyi yapacağız.

Cüneyt Ayral

Elli yılın ardından

 

Bu yıl yazar Nedim Gürsel’in ellinci sanat yılı. Şöyle bir geriye doğru bakınca ilk on yılı dışında, hemen hemen tüm yazarlık serüveninin tanığı olduğumu görüyorum...

Ankara’da Nisa Kadıbeşegil’in sahibi olduğu Oluşum sanat dergisinin bir akşam yemeğinde tanışmıştık. Masada kimler vardı? Anımsayabildiğim kadarı ile Enis Batur, Şahin Yenişehirlioğlu ve Nedim Gürsel. O zamanlar üniversitede asistanlık yapan Ertuğrul Özkök var mıydı? Anımsamıyorum ama büyük bir olasılıkla vardı çünkü yetmişli yılların sonlarına denk gelen o günlerde Enis Batur ile Ertuğrul Özkök’ün içtiği su ayrı gitmezdi. Belki Güven Turan da oradaydı. Nedim Gürsel ise yurt dışında yaşadığı için her gelişinde heyecan yaratırdı.

Yine o yıllarda, Ahmet Taner Kışlalı’nın Kültür Bakanı olduğu günlerde (1978 olmalı), Antalya Filim Festivali için yapacağımız bir gösterinin hazırlıkları için Ayşe Bener (Ilıcalı) ile Paris’e gittiğimizde Nedim Gürsel’i de aramıştık. Odeon Meydanı’ndaki Danton Kafesi’nde otururken çekmiş olduğum portresini, 1979’da Bodrum Kalesi’nde açmış olduğum “Yüzleri II” fotograf sergisinde kullanıp daha sonra kendisine armağan etmiştim. O fotografı hâlâ Paris’teki evinde saklıdır.

 

ANADOLU HİSARI’NDAN BAKARAK...

Nedim ile 1997’ye kadar ara ara buluşuyorduk; ya o Ankara’ya geldiğinde ya da ben Paris’e gittiğimde haberleşiyor, bir araya geliyor ve genellikle yazdıklarımız ve başkalarının yazdıkları üzerine konuşuyor, zaman zaman da tartışıyorduk.

Öykü yazarı olan Nedim Gürsel’in ilk romanı Boğazkesen 1995’te yayımlanmıştı, 1997’de yeni taşındığım Fransa’nın Nice şehrine geldiğinde romanın heyecanı henüz üzerinden gitmemişti, neyi nasıl anlattığını, Anadolu Hisarı’ndaki odasından Rumeli Hisarı’na bakarak bu romanı nasıl yazdığını, o görüntünün onu nasıl etkilediğini anlatıyor, Fatih Sultan Mehmet’in yaşamsal sırlarını bu kitapla ele verdiğini söylüyordu.

Boğazkesen, gerçekten onun üzerinde çok çalıştığı ve araştırmacı kimliğini birebir ortaya koyduğu bir işiydi. Onun söyleyip anlattıklarına, benim yanıtım ise çok açık ve netti, Nedim artık romancıydı ve bunu sürdürmesi gerekiyordu.

İkinci ve bence en önemli romanı, Resimli Dünya işte böyle başladı. Hayır, yeni romanını yazmasının nedeni ben değilim elbette, ona söylediğim şey romancılığını sürdürmesi gerektiğiydi, o da bunu benimsemişti.

Resimli Dünya, Nedim Gürsel’in bir romanın başına oturduğu zaman ne kadar çok araştırma yaptığının, yazdıklarının çoğunu gidip yaşayarak yazdığının ve kendine özgü bir roman dilini yarattığının belgesi olarak ortaya çıktı, belki “Şeytan Melek ve Komünist” ya da “Allahın Kızları” kadar öne çıkmadı bu kitabı ama bu, o kitabının en önemli eseri olma özelliğini de değiştirmiyor bence.

Allahın Kızları, üç ayrı biyografiyi iç içe sunmayı başardığı, ince bir romancılık çalışması ve dil ustalığının kitabı olarak ortaya çıkmıştı. Yedi Dervişler ise Nedim’in gezi yazarlığının en önemli belgesi.

 

NEDİM GÜRSEL’İN SEVMEYENİ ÇOKTUR

Onlarca yabancı dile çevirilmiş, on binlerce baskı yapmış kitapları, onlarca ulusal ve uluslararası ödülle ellinci sanat yılına ulaşan Nedim Gürsel’le özellikle 2004’te ben Paris’e taşındıktan sonra çok daha sık görüşmeye başladık, şimdi de orada olduğu zamanlarda, hemen hemen her hafta genellikle onun belirlediği bir kafede oturup sohbetlerimizi sürdürüyoruz...

Onun belirlediği diyorum çünkü Nedim metroya, otobüse binmeyi, yollarda uzun zaman geçirmeyi pek sevmez, daha çok şehrin on üçüncü bölgesindeki evinin çevresindeki kafelerde buluşmayı yeğler, zaman zaman ısrarlarımı kabul edip ortada bir yerde buluştuğumuz da olmuyor değil. Şehrin Çin ve Vietnam lokantaları bizim birlikte yemek yediğimiz lokantalardır.

Nedim Gürsel’in sevmeyeni çoktur! Onun için “cimri” diyenler olduğu gibi “hayırsız” diyenler de vardır. Ancak ben bunca yıldır tanıdığım bu insan için yakıştırılan böylesi yaftaların geçersiz olduğunu, kendi yaşam deneyimimle rahatlıkla söyleyebilirim; Nedim Gürsel’in yardımsever ve eli açık biri olduğunun altını rahatlıkla çizebilirim, hele hele söz konusu kadınlar olursa eli açık demek bile az gelebilir...

Kadınlar Nedim’in en zayıf noktasıdır, ne onlarla olabilir ne de onlarsız. Yatılı okullarda ve evinden uzak geçen yıllarında hep özlemiş olduğu annesini düşünmeyi ve onda aramış olduğu, uzak kaldığı sevgiyi arar durur. Yazdığı ve üzerinde çalıştığı tüm kitaplarında, eğer satır aralarını özenle okursanız ondaki bu sevgi açlığını da görür biraz da olsa hüzünlenirsiniz.

Sanatının ellinci yılı aynı zamanda onun öğretim üyeliğinin de artık emekliye ayrılacağı yıl. Nedim Gürsel bundan sonra artık yalnızca yazacak.

Uzun yıllardır yaşadığı ve dilini anadili kadar iyi konuştuğu Fransa’da, Türkçeyi bu kadar ustalıkla kullanan Nedim Gürsel’in kimi kitaplarını da Fransızca yazdığını düşünürseniz yazma işindeki zorluğunu ve ustalığını daha kolay ayırt edebilirsiniz.

Ölümle pek dost olmayan, yapacak işlerinin henüz bitmediğini samimi olarak düşünen ve yaşama sıkı sıkıya bağlı olan Nedim’in gezi yazarlığı da ap ayrı bir yanı. Bu konudaki bazı kitapları hakkındaki eleştirilerimi söylediğim, hatta yazıp yayımladığım zaman bana “istediğini istediğin biçimde yazabilirsin” diyerek dostlukla edebi görüş farklılıklarını birbirine karıştırmayan Nedim Gürsel’in yazar olarak kendisine ne denli güvendiğini de bu tavrından anlıyoruz.

Nedim Gürsel’in yaşamı ve eserleri hakkında pek çok araştırma yapıldı ve yayımlandı, hatta bir de söyleşi kitabı çıktı bundan birkaç yıl önce. Şimdi onu sarıp sarmalayan ellinci yıl kutlamalarının geçmesini bekliyorum, ondan sonra oturup düşünce dünyası, yapamadıkları, kadınları ve özlemleriyle ilgili büyükcek bir söyleşiyi yapacağız. Yanıtlarını bildiğimi sandığım pek çok soruma beni şaşırtacak yanıtlar vereceğini de umuyorum ve heyecanla o günü bekliyorum.

Türkiye edebiyatının önemli bir adını, kırk yıllık dostumu ellinci sanat yılında sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yolun açık olsun Nedim Gürsel!