Necip’i oynamak başka bir bilince tutunmak

Metin Akdülger, televizyon ekranında devam eden oyunculuk hikâyesinde yepyeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor. Felçli bir genci canlandırdığı Bensiz filmi için hem fiziksel hem de zihinsel anlamda ciddi fedakârlıklarda bulunmuş. Ona göre bunların hepsini yapmaya değer, çünkü oyunculuğun büyüsü tam olarak bu fedakârlıklarda gizli.

Deniz Ülkütekin/Cumhuriyet

Metin Akdülger’i Medcezir’in kötü çocuğu Orkun olarak tanıdık. Sıradışı oyunculuk hikâyesinde bir kilometre taşıydı bu rol. Çünkü onu milyonların tanımasını sağladı. Ancak 11 Nisan’da sinemalarda olacak Bensiz filmi, belki de Akdülger’in kariyerinin en önemli işlerinden biri. Yönetmen Ahmet Küçükyalı’yla birlikte uzun süredir hayata geçirmeye çalıştıkları bu hikâye, felç geçirerek, hayatın acı yüzüyle karşılaşan bir futbolcuyu, Necip’i anlatıyor. Akdülger, bu rol için önce bir futbolcu vücuduna sahip olmuş, ardından tam 17 kilo vererek gerçekçi bir görünüm sergilemeyi amaçlamış. Bununla da sınırlı değil yaptıkları. Gerisini kendisinden dinleyelim.

- Amerikan futbolu oynayan ve uluslararası ilişkiler okuyan bir üniversite öğrencisi, dizilerde ve filmlerde oynamaya başlıyor. İnsanların ilgisini  çekiyor. Birden mi oldu bunların hepsi?

- Üniversite için İstanbul’a yerleştiğimde varoluşumla daha başbaşa kaldım ve kendimi arayışımın biraz daha farkına vardım. Aslında oyunculuk da bu noktada hayatıma girdi diyebilirim. Oyunculuk önce kendini tanımak ve ne olup ne olmadığını keşfetmekle şekillenen bir sanat formu, birçok sanat formunda da böyle olduğunu düşünüyorum. Neyse dağılmayayım, üniversite yaşantım ve Amerikan futbolu benim hayata, insanlara ve kendime karşı tecrübe kazanmamı sağladı. Bu tecrübe doğrultusunda kendime daha çok güvendim ve hayattaki ilgimin ve tutkumun ne olduğunu biraz daha fark ettim. “Oynama dürtüsü” der bazıları, ben hâlâ bir isim koyamıyorum. “Ben olma şeklim” diyebilirim en yakın tabir olarak. Üniversitedeyken tutkumun peşinden gitmek için bulabildiğim ve içinde bulunabileceğim her şansı değerlendirmeye çalıştım, zor ama bir o kadar besleyici zamanlardı. İlk tiyatro oyunum, ilk amatör filmim, ilk yazdığım oyun derken birden kendimi çok mutlu ve güzel bir tempoda buldum. Bu tempo hiç bitmesin istedim ve bu tempoda ilerlerken Ahmet’le yollarımız kesişti bir şekilde, Bensiz için yaşamaya başladık. Bensiz proje olarak sonlandıktan sonra bu sefer MedCezir ailesine
dahil oldum. Şimdi onlarla çok keyifli bir tempoda seyreden bir hikâyem var. Bu sırada da tiyatroyu hiç bırakmamaya çalıştım. Bu yıl “Maşenka” ile sahnede olacağım.

- Bensiz filmi de kaderi bir anda değişen bir karakter etrafında dönüyor. Bir futbolcu felç geçiriyor ve hayatı birden değişiyor.

- Necip aslında günümüz toplumunun bir yaratısı. Genelgeçer toplumsal doğrular doğrultusunda yaşarken bir olay sonucu
toplumsal bağları bir anda kesiliyor ve kendini kendi varoluşuyla baş başa buluyor. İşte bu noktada bizim hikâyemiz başlıyor. Necip’in başına gelenler üzerinden toplumu ve varoluş problemlerini anlamaya çalışıyoruz.

- Bir futbolcu vücuduna sahip olmak sizin için zor olmasa gerek. Öte yandan filmin ikinci yarısındaki felçli bir genç
görünüme sahip olmak için büyük bir çaba harcamışsınız. Oynadığınız karakter, kafanızda nasıl canlanmıştı ve onu hayata geçirmek için ne gibi fedakârlıklar yaptınız?

- Aslında futbolcu vücuduna sahip değildim, Amerikan futbolu biraz daha farklı bir vücut formuna sokuyor insanı. Belli bir süre futbolu daha iyi anlamak için antremanlara katıldım. Başıbüyük Spor Kulübü, sağolsunlar beni aralarına aldılar. Necip’in felç gerçekliğini yaşamak için de elimden geleni yaptım.

- Felçli bir insanın gözünden dünyaya bakmak, sıradan insanlar için akla getirildiğinde hemen yok edilmeye çalışılan düşüncelerdir. Öte yandan siz rolünüz için belki gününüzün büyük bölümünü bu fikre odaklanarak yaşadınız. Yıpratıcı yönleri var mıydı?

- Hayatımın yaklaşık bir yılını bu gerçekliği anlamak ve bu gerçeklik üzerinden bir yaratı çıkarmaya çalışarak geçirdiğim için hayata bakışımı ciddi oranda etkilemiştir. Bence oyunculuğun büyülü kısmı da tam burada. Her içinde bulunduğunuz yaratı aslında sizi de yaratıyor. Necip için yapmam gereken her şeyi yapmaya çalıştım, anlamak ve olabilmek için aklımda kalan her sorunun cevabını aradım. Sorumlu hissettiğim her konuda kendimi emin hissedene kadar araştırdım ve çalıştım. Vücuttan sıyrılıp başka bir bilince tutunmak gibi bir his aslında,
hayatın içine dokunmak ve o anı keşfetmek. Anı kovalamak, çırpınmak. Dönüştürücü bir tecrübe yaşadım diyebilirim. Tabii ki yıpratıcı
da, iyileştirici de yönleri oldu. Kilo vermek, fiziksel deformasyonlar, içsel yolculuklar, maddi-manevi birçok sonucu yanında getirdi ama bunlar Necip için yapmak zorunda hisettiğim şeylerdi.

- Bu karakter hayatınızda neleri değiştirdi?
- Necip, hayatımın önemli bir dönüm noktasıdır. Hayatın çok farklı derinlikleri olduğunu ve maddenin, vücudun aslında hayatın hangi noktasında ne kadar garip bir yerde durduğunu gösterdi.

Medcezir’de Orkun çatışmayı derinleştiriyor

- İzleyiciler sizi Med-Cezir’in kötü çocuğu olarak tanıyor. Bunun sinema ekranına olumsuz yansıyabileceğini düşünüyor musunuz? Çünkü şu an bambaşka bir roldesiniz?
- Nicelik olarak tanınırlığımı arttıran şey Med-Cezir’in kötü çocuğu Orkun oldu ve buna hiçbir itirazım yok. Sinema ekranına bunun olumsuz yansıyacağını sanmıyorum. Sinema ve televizyon izleyicisinin farklı perspektifleri olan farklı izleyiciler olduklarını düşünüyorum, tıpkı tiyatroda olduğu gibi. Bu izleyici aynı kişi olsa bile.

- “Bir hikâye kötü karakteri kadar iyidir” derler. Bu açıdan Orkun’u değerlendirirseniz ne söylersiniz?
- Hikâye benim için çatışması arttığı ölçüde daha derinleşir ve insanı içine alır. Çatışmayı yaratmanın önemli öğelerinden biri kötü karakterdir. Eğer istenilen ölçüde karakter derinliği oluşturulabilirse, buna bağlı olarak o karakterin yarattığı çatışma daha da derinleşir. Dolayısıyla hikâye de. Ben de Orkun’u canlandırırken bu esas üzerinden gidildiğini düşünerek yönetmenimiz ve senaristimizin verdiği doneler doğrultusunda çalışıyorum.