Ne korkunç talihsizlik...

Montaigne, 1592’de hayata veda etmeden önce, “Ömrüm ne korkunç talihsizliklerle geçti” diye yazmıştı. Oysa dünya tarihindeki savaşların, soykırımların ve salgınların en büyükleri, onun dönemine denk gelmemişti.

Oktan Erdikmen

Bizden sonraki kuşaklar 2020 hakkında ne düşünecekler bilemiyoruz. Ancak şu ana kadar yaşanan yangınlar, depremler, salgın hastalıklar ve ekonomik darboğaz bize bu senenin talihsiz bir sene olduğunu düşündürüyor. Almanya’da salgın nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı 9 bini geçti. Ölenlerin yüzde 95’i 60 yaşın üzerinde. Bağışıklık sistemleri daha güçlü olan gençler, hastalığı büyük ölçüde yenebiliyor. Salgının ekonomik etkilerinde ise durum tam tersi. Halkın yüzde 31’i, yani 3 Almandan biri, marttan sonra gelir kaybına uğradı. Bu oran 60 yaş üzerinde yüzde 15’e düşüyor.

18-29 yaş arası gençlerde ise yüzde 50’yi buluyor. Alman ekonomisinin temel dinamiklerinden biri olan meslek eğitimi (Ausbildung) sistemi de bu süreçte yara aldı. Şirketler, bu dönemde yeni meslek öğrencisi almak istemiyorlar. Devlet de çırak başına 2 bin Avro teşvik vererek sistemi korumaya çalışıyor.

Almanya ekonomisi, ikinci çeyrekte yüzde 10.1 küçüldü. Bu, ülke tarihindeki en büyük daralma. Yıllık küçülmeninse yüzde 11.7 olması bekleniyor. Mayıs ayında, şirketlerin yarıdan fazlası kısa çalışma ödeneğine başvuru yapmıştı. Bu, 6 milyon 700 bin kişinin devlet destekli maaş alması anlamına geliyor.

Hükümet, 1 trilyon 200 milyar Avro’yu bulan kurtarma paketleri ve kredi imkânlarıyla, ekonomiye can vermeye çalıştı. Bu süreçte büyük şirketlerin kayırıldığına yönelik eleştiriler oldu. Bazı holdinglere 9 milyar Avro’luk kaynak aktarılırken küçük işletmelere destek, üç ay için 15 bin Avro ile sınırlandırıldı.

Buna rağmen ekonomi yönetimi başarılı oldu ve kısa çalışmadaki şirket sayısı yüzde 42’ye düştü.

ALMANYA DA BORÇ ALACAK

Almanya, ekonomiye kaynak aktarabilmek için, 6 yıldır takip ettiği sıfır borç politikasını terk ederek borçlanmaya gitmek zorunda kaldı. Düşük faizler ve negatif faizli hazine bonoları göz önüne alındığında, bunun Türkiye’nin borçlanmasından farklı bir borçlanma olduğunu da vurgulamak gerekir. Yine de virüsle mücadelede işler kötü gider de, yeniden bir genel karantina ilan edilirse, hükümet maddi kaynak yaratma konusunda zorlanacak.

Çünkü insanlar, bugünün faturasının gelecek kuşaklara bırakılmasını istemiyor. Ekonomi Bakanı Altmaier de eski kısıtlamalara geri dönülmemesi için, “her şeyin yapılması gerektiğini” savunuyor.

Öncelikle mevcut kurallar daha sıkı takip edilmeye başlandı. Riskli ülkelerden gelenlere havalimanlarında zorunlu ve ücretsiz test yapılıyor. Ancak 4 şehir dışında, riskli bölge kabul edilen Türkiye’den gelenler, testlerini Türkiye’den çıkmadan yaptırmak, hatta negatif sonuçlarını hava yolu şirketlerine ibraz etmek zorundalar.

Bu testlerin ücreti, önce 110 lira olarak belirlenmişti. Almanya zorunlu tuttuktan sonra, 250 liraya yükseltildi. Onu da tatilci kendisi ödemekle yükümlü. Türkiye ile yapılan özel anlaşma, tur şirketlerine, İzmir, Antalya, Aydın ve Muğla’da seyahat yasağının kaldırıldığına yönelik güzel bir reklam cümlesi verdi. Otellerde hızlı test imkânı getirilmesi de yabancı turistlerin mağduriyetini bir nebze giderdi.

Ancak bütün bunlar, ailesini ziyarete gelen gurbetçileri olumsuz etkiledi. Alman halkının büyük kesimi, ekonomide hızlı bir toparlanma beklemese de süreci iyi yönettiğini düşündüğü Şansölye Merkel’i ve partisini destekliyor. Hıristiyan Demokrat CDU, anketlerde yüzde 38 ile popüler dönemlerinden birini yaşıyor.

Koalisyon ortağı sosyal demokrat SPD, anketlerdeki yüzde 15’lik oranla, oylarını daha net siyasi çözümler öneren solliberal Yeşiller’e (yüzde 18) kaptırmış görünüyor.

Alman halkı, korona ile mücadelede iyi sonuçları iktidarın büyük ortağına, kötü sonuçları ise küçük ortağına mal ediyor. Her halükârda, önümüzdeki yıl yapılacak federal meclis seçimleri sonrasında, Almanya’nın geleceğinin bu üç partiden en az ikisi tarafından şekillendirilmesi bekleniyor.

‘2. DALGA BİZİZ’ PROTESTOLARI

Diğer taraftan, büyük şehirlerde on binlerce gösterici, her şeyin yalan olduğunu savunmaya ve mitingler düzenlemeye devam ediyor. Alman siyasetçiler, “İkinci dalga biziz” pankartlarıyla yürüyen protestoculara tepkili.

SPD Genel Başkanı Esken, bu kişileri Covid ve idiot kelimelerinden türetilen “Covidiot” ifadesiyle tanımladı. Eski Yunancada, idiotis, ortak çıkarları düşünmeyen, bencil insanlar için kullanılıyordu.

Halkın yüzde 91’inin karşı olduğu protestocularsa, kendilerinden başka kimsenin gerçeği göremediğini düşünüyorlar. Öyle ya, her yıl sigaraya bağlı hastalıklardan 8 milyon kişi ölüyor. Ancak kimse sigaranın yasaklanmasını konuşmuyor.

Bankalar, verdikleri karşılıksız kredilerle milyonlarca hayatı darmadağın ediyorlar ancak bankaların girişlerine “Kredi alanlar için tehlikeleri” anlatan uyarı yazıları asılmıyor. Almancada her sene yılın kelimesi seçilir. Covidiot, bu sene en güçlü adaylardan biri olacak gibi görünüyor. Geçen senenin kelimesi ise herkese temel bir emeklilik aylığı bağlanması anlamına gelen “Saygı aylığı - Respektrente” idi.

Almanya’nın gündemi, sadece altı ayda, her emekliye insanca temel gelir tartışmalarından, Bill Gates’in herkese zorla aşı yapıp, çip takacağını düşünen on binlerin yürüyüşlerine evrildi. Ne korkunç bir talihsizlik...