NBA şampiyonluğuna koşan iki takım
NBA’de sezonun en iyisini belirleyecek final serisi perşembe gecesi başladı. Batı Konferansı’ndan Golden State Warriors ile Cleveland Cavaliers dört galibiyet alarak şampiyonluğa ulaşma derdinde. Stephen Curry ve LeBron James önderliğindeki iki takımı inceledik…
Alp Ulagay/Cumhuriyet
LEBRON ZİRVEYE ÇIKAR MI?
Hiç şüphesiz hem saha içindeki oyunu ve liderliğiyle hem de saha dışındaki imajıyla NBA’in son 10 sezonuna damga vuran isim. 2007’de Cleveland’ı ilk NBA finaline taşıdıktan sonra şampiyonluk için biraz beklemesi gerekti. 2010’da sansasyonel bir şekilde Miami Heat’in yolunu tuttu. Heat’te üst üste dört final oynayıp ikisini kazandıktan sonra Cleveland Cavaliers’a döndü. NBA yazarı Mete Aktaş’a göre playoff’larda gerçek yüzünü gösterdi. “Şu ana kadar playoff’ların en değerli oyuncusu. Doğru, Doğu Konferansı Batı’ya nazaran daha zayıftı ama takımın üçüncü sayı opsiyonu Kevin Love sezonu erken kapatmışken ve ikinci opsiyonu Kyrie Irving de birçok maçta sahaya çıkmamışken LeBron saha içinde ipleri eline aldı ve takımını finale taşıdı. Favori çıkmadıkları bir final serisini de alırsa onu ancak Michael Jordan’la kıyaslayabiliriz.”
ÇAYLAK KOÇLAR ŞAŞIRTTI
Slam Dunk Dergi’nin verdiği bilgiye göre 1947’den beri ilk kez NBA finalinde iki çaylak koçun takımı karşı karşıya geliyor. Yani Cavs’ın koçu David Blatt ile Warriors koçu Steve Kerr sezon başında iş başına geldiler ve takımlarını ilk sezonda finale kadar taşıdılar. Aslında iki koç da tecrübesiz değil. Basketbol yorumcusu Murat Murathanoğlu’na göre Kerr koçluk öncesinde başarılı bir kariyere sahipti: “Kerr, NBA’deki oyunculuk kariyerinde Phil Jackson, Gregg Popovich gibi çok iyi koçlarla çalıştı. Onlardan çok şey öğrendi. Yine başarılı bir televizyon yorumcusuydu.” Kerr, kenardaki ilk sezonunda takımın şutörleriyle savunmacılarını çok iyi harmanladı. Curry ve Thompson ikilisinden ligin en tehlikeli hücüm ikilisini yarattı. Blatt’e gelince kariyeri boyunca ABD dışında takım çalıştırmış, Efes Pilsen’de de yarım sezon geçirmişti. Avrupa’daki başarıları acaba NBA’e taşıyabilecek miydi? “Blatt çok akıllı bir koç” diyor Murathanoğlu, “NBA’de Avrupa’daki bazı yöntemlerin geçerli olmadığını ilk 1-2 ayda hemen anladı. LeBron da onu birkaç kez denedi ve Blatt de onun tersine gidecek açıklamalar yapmadı.”
WARRIORS NASIL OYNUYOR?
Golden State Warriors bu sezon belki de ligin izlemesi en hoş gelen takımıydı. Geçiş hücumunda en hızlı şekilde skora gitmeleri, Stephen Curry ve Klay Thompson’ın müthiş spektaküler oyunu, yüksek skorlu maçlar Warriors’ı bir vitrin takımı yaptı. İki çok iyi dış şutörün bulunması onları savunulması zor bir takım haline getiriyor. Ancak, Warriors’ı 2005 ile 2007 arasındaki Phoenix Suns’tan ayıran özellik savunma ciddiyeti. Hücüm verimliliğinde ligin en iyi ikinci takımı. Aynı zamanda savunma verimliliğinde de ilk sıradalar. Caner Eler’e göre bunun ana sebepleri açık: “Öncelikle Warriors’ta pota dibinde caydırıcı unsurlar var: Başta Andrew Bogut, o sahada yoksa da yedeği Festus Ezeli. Ama bence savunmadaki temel yapı taşı Draymond Green’in oyunu. Green, 2.01 metrelik boyuyla aslında bir forvet fiziğine sahip. Ama hareketliliği ve gücüyle zaman zaman pivot dahil her rakibi savunabiliyor. Bu sayede savunmada sık sık adam değişip rakip hücumcuları şaşırtıyorlar.”
CURRY SÜRPRİZİ
Zaten bu sezonun en değerli oyuncusu seçilmesi Warriors’ın oyun kurucusu Stephen Curry’nin geldiği seviyeyi çok iyi anlatıyor. Bu sezon şutörlüğünü başka bir seviyeye çıkardı. Kendine ait bir sezonda 3’lük basket rekorunu 286 şut isabetiyle kırdı. Sadece 13 maçta playoff’ların 3’lük rekorunu da kırdı. Curry istatistik kağıdına yansıyan rakamlarını yanı sıra maçların veya çeyrek son saniyelerinde attığı basketlerle da seyirciyi coşturuyor. Halbuki bundan üç sezon önce sık sakatlanmaya teşne, kırılgan bir oyuncu gibi duruyordu. Türkiye’deki Dünya Basketbol Şampiyonası’nda da henüz 22 yaşındayken forma giymiş ve görev adamı tanımının dışına pek çıkmamıştı. Curry’i ilk kez 2007’deki Dünya Gençler Şampiyonası’nda anlatan Caner Eler de bu yükselişi şöyle gözlemlemiş: “Zaten eski bir NBA oyuncusu olan babası Dell Curry’den gelen bir aile geleneği var. Sakatlık sonrası dönemde de babasının onu özel bilekliklerle çalıştırdığını biliyoruz. Yine dedesinin bahçesindeki potada deliksiz şut atma alışkanlığı kazandığını da biliyoruz. Yani buraya çok çalışarak geldi. Buna karşın böylesine spektaküler bir oyuncu haline geleceğini tahmin etmek güçtü. Bu sezon bambaşka bir havada oynuyor.”
GÜRÜLTÜLÜ SEYİRCİ
Golden State Warriors maçlarını 19 bin 596 kişilik Oracle Arena’da oynuyor. Oakland’daki bu salon son 10 yılda giderek artan gürültü seviyesiyle Warriors için itici güç rolünü çok iyi üstleniyor. Amerikan sporlarında alışılmadık şekilde gürültülü bir seyirci var. Üstüne üstlük neredeyse 20 bin kişi aynı renk tişörtleri giyip adeta turuncu bir deniz oluşturuyor. Hatta playoff’ların ilk turunda New Orleans Pelicans koçu Monty Williams salondaki ses düzeyinin aşırıya kaçtığını, belki de buna bir önlem alınması gerektiğini bile vurguladı.