Müziğin sesi Hawaii’den yükseliyor

Geçen yıllarda Dream TV’de sunuculuk yapan Hazal Kazancı, dünyanın bir ucuna yerleşip müzik kariyerini oradan sürdürmeye başladı.

Orhun Atmış
Filmlerde gördüğümüz, kitaplarda okuduğumuz türden hayatlar yaşanıyor. İşini gücünü, sevdiklerini, ailesini bırakıp yeni bir meslek edinerek dünyanın tam anlamıyla bir ucuna yerleşen insanlar var. Bunlardan birine de televizyon sunuculuğuna başladığı güne ekran başında tanık olduğum Hazal Kazancı imza attı.

Üniversite yıllarımda, henüz dijital platformlar bu kadar yaygınlaşmamışken, benim de ücretli platformlardan yararlanacak durumum olmadığı zamanlarda odamda tüm gün Dream TV açık olurdu. Kazancı, o tarihlerde bu kanalda bir program sunmaya başlamıştı. İlerleyen yıllarda ben Dream TV izlemeyi bıraktım, daha sonra kanal da zaten tamamen kapandı.

Yıllar sonra Kazancı’nın sunuculuğu bırakıp Hawaii’ye yerleştiğini ve müzik yapmaya başladığını öğrendiğimde kısa süreli bir şaşkınlık yaşadım, ardından kıskandım, sonra da arka planını öğrenmek istedim. “Hazi” ismiyle şarkılarını bir bir yayımlayan müzisyenle bütün bunları ve müziğini konuştuk.

‘DREAM TEAM’ İDİ...

Yıllar önce Dream TV’de program program sunmaya başladığınız zamanı hatırlıyorum. Sonra hayatımıza dijital platformlar girdi, Dream TV süreci benim için sona erdi... Ama siz program sunmaya devam ettiniz. Nasıl bir deneyimdi sunuculuk? Neden başlamıştınız?

Sunuculuk deneyimim Dream TV’den önce, Bostancı Gösteri Merkezi’nde, KASDAV Liseler Arası Müzik Yarışması’nı sunarak başladı aslında. Charlie’nin Melekleri gibi 3 kadın sunucuyduk. Geçmişte benim de katılıp, ödüller aldığım bir yarışmanın sunucusu olmak; bir de yüzlerce kişinin önünde, hem heyecandan el ayak titreten, hem de gurur verici bir deneyimdi açıkçası. İnsanlık için küçük, 18 yaşındaki ben için büyük bir adımdı. Aynı gururu Dream TV’ye girdiğimde de hissetmiştim. Deneme çekimlerinde, Madonna ile ilgili bir haber sundurmuştu yönetmenim, hiç unutmuyorum...

Hepimizin çocukluğunda veya gençliğinde izlediği bir kanaldı Dream TV... Orada sunucu olmaksa benim için, çok büyük bir keyifti. Sonra dijital platformlar, televizyonun yerini almaya başladı. O dönem çok direttim, online platforma geçmek istediğimi söyledim, farklı program projeleriyle gittim üstlerime; fakat zannediyorum yönetimsel sebeplerden dolayı, kanalımız yeni açılımlara girebilecek bir pozisyonda değildi. Ülkenin kaotik ortamı işimize yansıyordu. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmış olmasına rağmen, maalesef yollarımız ayrıldı. Bir süre sonra da, kanal kapandı zaten. Hep söylerim Dream TV, “Dream Team”di!

MÜZİKLE DOLU HAYAT

Biraz daha geriye gidelim, Darüşşafaka’daki eğitiminiz ve çocuk yaşta başladığınız bir müzik hayatınız var...

Darüşşafaka sınavlarını kazandığımda 9 yaşındaydım, mezun olduğumda ise 18. 9 yaş bir çocuğun ailesinden ayrılması için çok küçük bir yaş. 9 yaşında kendi yemeğini yiyemeyen çocuklar var şimdi etrafımızda. Haliyle erken olgunlaşmak zorunda kalıyorsunuz. Fakat Darüşşafaka’da alınan eğitimin karşılığı, ancak Robert Kolej’de bulunabilirdi o dönem. Türkiye’nin en köklü vakfıdır Darüşşafaka. Çağdaş, acayip sosyal, ileri görüşlü bir yapısı vardır. Öğrencisini okuldan mezun olduğunda da, korur kollar... Çok acayip bir bağlılık. Aynı bağlılığı Galatasaray Liseliler de hissederler mesela.

Basket takımı antremanından çıkıp, piyano dersine gidiyordum Darüşşafaka’dayken. Okuldan sonra her gün 2, bazen 3 kursum olurdu. Çok kıymetli öğretmenlerimiz vardı. Türkiye’de bu şartları sağlayabilmek çok zor şimdilerde...

Sürekli bir arayış ve yerinde duramayan bir haliniz olduğunu seziyorum... Öyle mi?

Öyle görünüyor değil mi (gülüyor). Aslında bir şey aramıyorum, yoldayım sadece ve biraz kalıpların dışında yaşıyorum. Bize empoze edildiği gibi; çocuk yaştan mesleğini seç, sigortan yatsın, sanatta para yok, kedili kadın olursun, zengin tahsilli bir adamla evlen, dünyaca ünlü bir şirkette bir HR pozisyonu kap... gibi yaşamıyorum. Şanslıydım ki ailemden böyle bir baskı da görmedim ama sosyal çevremden fazlasıyla gördüm.

Hawaii’ye yerleşmek çoğu kişi için güzel bir hayal olabilir, ama bu işe kalkışmaya cesaret edemez kimse. Siz nasıl kalkıştınız?

Çok doğru bir şeye parmak bastınız. Yurtdışına çıkmanın en büyük zorluğu, psikolojik tarafıdır, yani cesaret gerektirir. İnsanlar her şeyini geride bırakmanın kolay olduğunu zannediyorlar. Sosyal çevrenizden, en büyük desteğiniz olan ailenizden ve dostlarınızdan ayrılmak kolay mı? Sırça köşküne de gitsen, yine zor yine zor. Yaşamayan bilemez, hep söylüyorum. Yurtdışında tutunamayıp, ülkesine dönen çok arkadaşım var. Ben buraya 5 yaşında gelmedim ki, 27 yaşında geldim. O yaşa kadar her şeyim oturmuş neredeyse, değiştirmek kolay olmuyor. Buradaki hayatım topuklu ayakkabısız ve makyajsız geçiyor (gülüyor). Şehir hayatına dair ne varsa geride bıraktım diyebilirim. Şimdi tamamen mobilizeyim, 2 bavula sığabiliyorum.


Yayımlanan şarkılarınız, klipleriniz ve sosyal medyadaki duruşunuzla duyarlı bir müzisyen örneği gösteriyorsunuz. Örneğin kadına karşı erkek şiddetine yönelik tepkilerinizi görüyoruz. Oradan bakınca Türkiye’deki durum nasıl gözüküyor?

Öncelikle şunu söyleyeyim kadın bireylere karşı erkek şiddeti dünyanın her yerinde çok büyük bir problem, buna Amerika da dahil. Fakat Türkiye, kötü anlamda, şöyle barizleşiyor; Türkiye’deki ceza sistemi yetersiz, yani caydırıcı değil. Daha da önemlisi, kadınlarımıza güven vaat edemiyoruz. Yani kadınlara “Sen hiç merak etme, senin kılına dokunamaz o adam!” diyemiyoruz. Hatta aksine, eşini öldüren adamlara alkış tutan insanlar var. Tam bir akıl tutulması. Bence ben duyarlı bir müzisyen değilim, sadece insanım, hatta farkettiyseniz çok da konuşan bir insanım. Sanatçı dediğimiz kişilerin toplumda olup bitenlerden kopuk kalması çok acı. Onlar her kim ise, onlar duyarsızdır, ben yalnızca insanım...

Geleceğe yönelik uzun vadeli planlar yapıyor musunuz? Hayaliniz ne?

Pandemi ile tanıştıktan sonra bence kimse çok uzun soluklu planlar yapmıyordur... Biz yalnızca yaşamın içerisinde uzay zamanda, işte biraz takılıp gidecek varlıklarız. Elimizden gelenin en iyisini yapıp sonra uzayacağız... Çocukken hayal kurmak kolaydı, çünkü büyümemize daha çok vardı. Yetişkinlikte hayal kurmak ise başkaldırıdır.

‘CİNSİYETÇİLİKLE MÜCADELE EDİYORUM’

"Duvar", ocak ayında yayımlamaya başladığınız dörtlemenin 3. şarkısı... "Duvar" önceki 2 şarkıyı nereye bağlıyor?

Dört şarkı da bir ilişki sonrası yaşanan evreleri anlatıyor aslında. Duvar insanların ilişkilerde birbirlerinin duvarlarına nasıl çarptıklarını konu alıyor, yani biraz tekrara düşme var bu evrede. Israrla karşıdakinin duvarlarını yıkma çabası ve bu çabanın romantik beyhudeliği... Yoldaki şarkı “Gibiyim” ise, en sonunda gelen tatlı sert bir kabullenmeden bahsediyor olacak.

Farklı ülkelerde üretim yapıp yayımlarken yıkıp geçmeniz gereken duvarlar oluyor mu? Bu konuda mental anlamda bir zorluk yaşıyor musunuz?

Hem de ne! Harika soru, teşekkür ederim. Mutsuz ve önyargılı insanların oluşturduğu duvarlar o kadar yüksek ki, en zoru onları aşmak oluyor. Bir kadın olarak cinsiyetçilikle, bir göçmen olarak göçmen düşmanlığıyla, din önyargılarıyla ve Hazi olarak da kendi karakterimin duvarlarıyla mücadele ediyorum.