Müziğin görünmeyen gücüne inanıyoruz

Nada’nın ikinci albümü “Medusa”da dünyanın karanlık zamanlarına yolculuğa çıkıyor. Bu coğrafyanın bereketinden faydalanıp acılarını yükleniyor. Nada müziğin görünmeyen gücüne inanıyor. Şarkılar söylendikçe de bir yerlerde bir şeyler değiştiğine inanıyorlar.

Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet

Nada’nın ikinci albümü “Medusa”, “We Play” etiketiyle yayımlandı. Destansı bir atmosfere sahip, mitolojik öykülerlerden beslenen 9 şarkı, dünyanın karanlık zamanlarında yolculuk eden kahramanların mücadelesini anlatıyor. İlkel elektronik ritimler, koyu synth baslar ve kahramanlara ruh veren derin sözlü vokaller “Medusa”yı oluşturuyor. Aynı ailede doğup büyüyen Selen Hünerli ve Miray Kurtuluş için müzik, çocukken yetişkinlerin dünyasından kaçmak için sığındıkları bir oyun alanıydı. İşte hikayeleri...


-Nada, Sanskritçede içsel ses demek. Bir anlamı da evrenin doğduğu andaki ilk titreşim. Bu ses ve titreşim neler anlatıyor?

Nada bizim insan olarak özümüze yaklaşmak amacıyla kendimize koyduğumuz bir isim. Bu titreşim bizi varoluştan uzaklaştıran günlük dertlerden kurtarıyor, daha özgür ve evrensel kılıyor.

- Yeni albümün ruh evreni alıp götürüyor ve sanırım geri de getirmiyor. Müziğiniz bir yolculuk gibi. Siz yaratım sürecinde nasıl bir serüven yaşıyorsunuz? “Medusa” yolculuğunu anlatır mısınız?

Albümün tamamı destansı bir yolculuğu anlatıyor. Bu yolculuğu başlatan şarkı da albümün ilk şarkısı olan "Gökler". Bunun hemen ardından "Medusa"yı yazdık. "Medusa"yı planlayarak yazmadık. Her hangi bir şarkı gibi başlamışken bir anda “Medusa” melodisiyle birlikte kendini var etti. Her şarkı kendi içinde ayrı bir hikaye olsa da hepsi bir araya gelince insanın karanlık ve aydınlık tüm yüzlerini ortaya koyuyor. Yaratım sürecinde biz de kendi içimizde benzer hikayeler yaşıyoruz. Şarkılar ortaya çıkınca gitaristimiz Rammy Roo ve bizimle birlikte viyolonsel çalan Yasemin Özler'in melodileri ve fikirleriyle, karakterleri ve hikayeleri iyice belirginleştiriyoruz. En son Tan Tunçağ ile bu ses dünyasının ihtiyacı olan son düzenlemeleri yapıyoruz.

- Nada geleceğe kurulu bir hatırlatma gibi geliyor bana. Masalları eksik ve yarım olan bir coğrafyanın masallarını yazıyor gibi.

Biz de bu coğrafyanın bereketinden faydalanıp acılarını yükleniyoruz. Zaten onlar içimize işlemiş gibi. Müziğin görünmeyen gücüne inanıyoruz. Biz şarkılarımızı söyledikçe bir yerlerde bir şeyler değişiyor.

- Müzikler kadar sözler de konuşulmalı. Müzikten bağımsız olarak şiirsellikleri ile dikkat çekiyorlar.

Hikaye anlatıcısı olmayı seviyoruz. Basit ama katmanlı sözler cümleler bizi etkiliyor. Bu nedenle kelimeleri semboller gibi kullanıyoruz. Kelimelerin birbirleriyle ilişkileri birden fazla anlam yaratıp hikayeleri derinleştiriyor. İki kişi söz yazmanın da belirgin bir farklılığı var bizim icin. Birimizin başladığı cümleyi diğerimizin bitirmesi sözlere deneyimsel bir zenginlik katıyor.

- Müzik hep bir sığınak evet ama yeteri kadar güvenli mi?

Müzik yaptığımız zaman güvende olmaya ihtiyaç bile duymuyoruz. O tam bir bütünlük hali. Ancak sektörde varolmaktan bahsediyorsak hiç bir zaman güvenli değil. İnsanın kendini güvenli alanda tutmaya çalışması yaratıcılığını öldüren bir şey. Bu nedenle bu işi ısrarla yapmaya devam ediyoruz.

-Bir de daha önceki röpotajımızda müzik “korktuklarımızın” üzerine gitmek demiştiniz...

Evet öyle çünkü başımıza ne gelirse gelsin bir şarkı yazdığımızda tamamiyle yenilenmiş hissediyoruz. Bu da insanı daha cesur ve daha özgür kılıyor.