Muzaffer İlhan Erdost’a.. Ödenememiş bir borcum vardı...
Ödünsüz insan hakları savunucusu, ülkemin insanlarının sesi, Muzaffer İlhan Erdost’a, Sevgili Muzaffer Ağabeyimize, 14 Aralık 2019 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 10. sayfasında yayımlanan, Cumhuriyet Söyleşileri’nden, 3 kuşaktan tanıklar sayfasından kalan, ödenememiş bir borcum var..
Şükran SonerCumhuriyet’in arşivinde kendisinin bize armağan ettiği, köşe ayrılmış olarak saklanan kitaplarından birisini, bu nedenle teslim etmemiş, arkamdaki dolabın içinde saklamıştım. İlk uygun gündemle çakışabilecek bir köşe yazımın içinde paylaşacaktım.. Borcumu ödeyemeden dün aramızdan ayrıldığının, “Hakka kavuşma yolculuğuna çıktığının haberi ulaşınca” 12 Eylül, Demokrasi ve “Demokrasi” başlıklı kitabın içeriğinden kimi satırbaşlarını sizlerle paylaşmak boynumun borcu..
İnsan hakları savunuculuğunda en ağır bedellerin acılarını şiirle, öykülerle, kitapla, resimle, fotoğrafla, eleştiriler, makalelerle..sanatla konuşarak paylaşan insanın.. Dostları 12 Eylül’de sorguda öldürülen kardeşi İlhan Erdost’la ilgili bir tek anısını bile gözyaşları akmadan paylaşamadığının tanığıdırlar.. Tırnaklı ve tırnaksız demokrasi söyleşisine ilişkin açılmış davanın içeriğini, gelişmelerini, savunmasını, sonuçta beraatla noktalanmasını paylaşmayı çok istemiş olmasının da açıklaması da bu kitabın içinde var..
“ ‘Eylül’, ses olarak sıcaktır ama yakmaz, başağa sarısını, çiçeğe kırmızısını verir. Dile, ağızda eriyen akide şekeri gibi tat verir ‘eylül’ adı. Ay olarak da öyledir. Ama öyle günler olur ki, toplumu kuşatanlar eylülün günlerini namlusuna prangalamışsa, ‘eylül’ sözcüğü de, kuşatanlarla toplumu kuşatmaya çıkmış gibi algılanır.
On yıl geçmiş olsa da aradan, sanki bir fotoğraf gibi belleğimde. Telefonda ‘Eylülü yazar mısın?’ diyor Binali Seferoğlu, abeceye. Yani faşizmi yazar mısın demek istiyor.
Daktilom 12 Eylül’den çok yaşlı. Masamın üzerinde açık duruyor. Telefonu kapatıyor, daktilomu çekiyorum önüme. Kâğıt takıyor ve başlıyorum yazmaya, ‘Demokrasi’ ve Demokrasiyi. Biri tırnaklı, biri tırnaksız. Birbirine karşıt iki demokrasinin burkacındayız da ondan. Bir başka deyişle, tırnaksız demokrasi isteyenler, tırnaklı demokrasiyi dayatmak isteyenler tarafından boğuluyor da ondan...
12 Eylül ne? Bir gece yarısı kapınızın vurulması mı? Tomsonlarla çevrilmiş bir merdiven sahanlığı mı? Yatak odanıza doluşmuş postallar mı?..
Burjuva sınıfının egemenliğinin yerini, burjuvanın en yüksek kesimi tekelci burjuvazi aldığı zaman, egemenlik bütün bir sınıfın elinden bu sınıfın bir kısmının eline geçmiş olmakla kalmaz... Emekçi sınıfının özgürlüğünün daralması ile de kalmaz... İkisi için de söz konusu olan demokrasi, ‘tırnaklı’ demokrasiye dönüşür..”