Mutluluğun formülü nedir?..

Birleşmiş Milletler, dünyanın en mutlu ülkelerini açıkladı. 2021 de dahil olmak üzere, son dört yıldır zirvenin sahibi Finlandiya. İsviçre üçüncü. Türkiye ise aynı dönemde 35 basamak gerilemiş: 149 ülke arasında 104’üncü.

Aslıhan Dağıstanlı Aysev(Cenevre)

Bu üç ülkede de yaşamış biri olarak düşüncelere daldım haliyle. 90’lar. Finlandiya’nın Lappeeranta şehrinde staja gidiyorum. İnternetin olmadığı, seyahatlerin kısıtlı olduğu yıllar. Yani pek bir şeyden haberimiz yok, önyargımız çok. Türkiye’nin sıcak kıyıları, plajları dururken yazımı, kuzeyin bu soğuk ülkesinde geçireceğim için herkes deli olduğumu düşünüyor. Kimseye kulak asmamakla ne kadar iyi etmişim ve Grigory Petrov’un 1923’te kaleme aldığı Beyaz Zambaklar Ülkesi’ne gitmişim. 

Eğitim seferberliği

Diğer adı Suomi, “bataklık arazisi” olan Finlandiya, 1880’lerde mutlulukta değil ama sefalet, geri kalmışlık ve imkânsızlıkta dünya liderlerindendi. İsveç ve Rusya arasında değişen esaret dönemi. “Toplumun düşüncesi uykuda, cehaletse zirvedeydi.” Finlandiyalı filozof Johan Wilhelm Snelman’ın hayali ise bataklıkta yetişen beyaz zambaklardı. Ona göre vatandaşlarını eğitimsiz bırakan bir devlet “intihar etmekteydi”. “Milyonlarca halk bedenen, ruhen, fikren ve ahlaken çürürken, kimse bu kokuşmuşluğu göremiyor... Herkesin karakteri bozulmuş veya herkes bu yozlaşmışlığa alışmış. Bunu doğal bir durum sanıyorlar. Ama bu böyle mi olmalı?.” Kesinlikle hayır. 

Snelman, ülkedeki aydınları halka üstten bakmak yerine, bildikleri ne varsa öğretmeye davet etti. Köy köy gezip, kütüphaneler kurdu. Ve bir avuç aydının azimli çabası Suomi’nin kurtuluşu oldu. Sefaletten mutluluğa evrilen zirvenin sırrı ise “eğitimdi.” Seferberlik başlamıştı. 

Asker ocaklarından memurlara, anne babalara, öğretmenlere, halkın her kesimi eğitildi... Kalkınmanın yolu eğitim, temeli ise güvendir diyerek ülkeye ilmek ilmek “güven” işlendi. “Eğer halka güvenmeyip de kontrol mekanizmalarını sürekli devreye sokarsanız, onları da kontrol etmeniz gerekir. Biz kontrollere değil, halkımıza inanırız”.

Suomi’ye tamamen yeni, sağlam bir etik anlayış benimsettiler. Sözlerin tutulduğu, hak yemenin hoş görülmediği, emeği sayan, bilimsel bir düzen. Hatta hijyen eğitimi bile -koronadan asır önce, gündemlerine girdi. Bugün Finlandiya’da arabadan çok sauna var. Halkı gibi çevre de temiz. 10 plastik şişeden 9’u geri dönüşüyor. Bataklık arazisi denmesine bakmayın, dünyanın en temiz suyu burada içiliyor. Eğitim desen, zaten tescilli dünya lideri. 

Beyaz Zambaklar Ülkesi’nde yaşananlar zamansız bir rehber. Atatürk’ün bu kitabın müfredata girmesini istemesi de bu yüzdendir.

Etik değerler...

Ben de Finlandiya’ya gider gitmez hayran kalmıştım... Parlak masmavi gökkubesi, bitmez tükenmez kollarla birbirine bağlı 188 bin gölü, her tondan yeşilin sarmaş dolaş olduğu ormanların arasında gezinen nehirleri ve rengârenk böğürtlenleri ile tam bir masal diyarı. 

Yaz geceleri güneşli. Saatine bakıyorsun 23.00. Kalın perdeleri çekiyorsun, yoksa uyuman zor. Finlandiyalılar da tıpkı yaz geceleri gibi aydınlık. Donuk değiller. Sadece boş laf etmemek için çok konuşmuyorlar. Arkadaş canlısı, disiplinli insanlar. Son dakika, üşenip randevu iptal eden yok. Vicdanlı, dürüst, çalışkanlar. Hele o etik sıfatı var ya, bu kadar mı yakışır? Bir gün üniversitede asistan olan Petri’yi öğle tatilinde koştururken görünce “Bu ne acele?” dedim. Eve koşuyormuş. Kız arkadaşına telefon etmek için. 3 km. yol. Cep telefonu henüz icat edilmemiş. Ofisindekini neden kullanmıyordu acaba? “O telefon bana ait değil. Devletin. Bu özel bir arama.” Ne kadar acayip değil mi!.. Kimsenin sorgulamayacağı bir aramayı dahi bu derece önemsiyordu. Petri bilse ki bizde devletin malı deniz... Asıl o zaman donup kalacak. 

İsviçre’de de benzer özellikleri görünce anladım. Başka bir yol var: Markette aldığın sebzeyi kasiyerin değil de senin tartıp ölçtüğün. Otobüse binerken bilet kontrolünden geçmediğin. Hatalıysan özür dilediğin, telafi etmeyi de teşekkür etmeyi de bilen insanların adilce yaşadığı masal diyarları gerçekten var. 

Arka kollamaktan bitap düştüğümüz; emeğimizi, fikrimizi gözümüzün içine baka baka çalanlardan illallah dediğimiz, hele kadınsak, her gün öldürüldüğümüz bir yerden gelince, Petri’lerle tanışmak tarifsiz bir mutluluk. Baksanıza 30 yıl geçmiş, cümlesi hâlâ aklımda. Dünyanın en mutlu ülkelerinde formül ta 19. yüzyıldan beri aynı: cehaleti söküp atacaksın, yerine ahlak, etik ve güven dokuyacaksın. Tersini yaptın mı bir de bakmışsın, cennet topraklarda ya kuraklık olmuş ya bataklık. 

asliaysev1@gmail.com