Mustafa Kemal’den harp tarihine miras üç ders

ABD Kara Kuvvetleri resmi yayın organı Military Review’de çıkan “Gelibolu Kayası. Mustafa Kemal’in liderliği” başlıklı makalenin ikinci bölümünde, Mustafa Kemal’in Gelibolu zaferiyle dünya savaş tarihine armağan ettiği üç ders mercek altına alınıyor: İstihbaratın yokluğunda savaş, askerin azim ve kararlılığını yüksek tutma, önderliğin incelikleri...

M.Birol Güger

YAZAN: BİNBAŞI ERIC VENDITTI 

ÇEVİREN: M. BİROL GÜGER

Mustafa Kemal, savaşı sürdürebilmek adına bir şeye büyük önem atfetmişti o da tedbirdi. Elindekilere bakıldığında, sahip olduğu pek az şeyle, elinden geldiğince çok şey yaptığı ve bunu da doğru zamanda yaptığı için başarılı olduğu görülüyor. Öyle ki, savaşın ilk aşamalarından itibaren üst kademe komutanlarından hiçbir istihbarat veya rehberlik almamıştı; Sami Bey’in 9. Tümeni’nden elde edilmiş pek az işe yarar istihbarat vardı. İlerleyen Anzak kuvvetlerinin mesafesi ve yönü hakkında bilgi sahibiydi, ancak bundan da önemlisi, araziye son derece hâkimdi. Bölgeye hâkim olan arazinin değerini kavradı ve müttefiklerin eylem planını zihninde canlandırdı; açık istihbaratın yokluğunda manevra planını buna dayandırdı.

Mustafa Kemal, taburlarını ve alaylarını parça parça görevlendirdi, ancak bu üstlendiği riskliydi. Manevra planını ise daha ziyade ateş desteğine dayandırıyordu. İdeal bir plan değildi, ancak muharebenin o noktasında Türklerin sadece askere ihtiyacı vardı. 57. Alay öncü oldu; yaptıkları savunmanın temel amacı, tümenin geri kalanının savaşa katılımı için zaman yaratmaktı. Mustafa Kemal basit ve doğrudan emirler verdi: Sırt boyunca önden saldırı, müttefikleri denize itme, öngörülemezliği en üst düzeye çıkarma, basitlik ve eylemde şiddet. Verecek hiçbir toprak parçası ve geri çekilecek hiçbir yerleri yoktu. Mustafa Kemal, dağdaki topçu bataryasını Kemalyeri’nde konuşlandırmıştı; bataryanın öncü kuvvetlere dahil edilmesi kritikti. Batarya işgalcilere etkili bir şekilde ateş yağdırdı, Anzak birliklerini bastırdı ve ilerlemelerini durdurdu. O sırada 57. Alay Komutanı, kuvvetlerinin arazide nasıl da dağıldığını fark etmişti, Anzakların istismarına karşı son derece savunmasızlardı. Bataryanın konumu, 57. Alay’a tüm cephe boyunca son derece açık bir ateş alanı sunarken, alay komutanı, 1. Tabur’un karşısında konuşlu Anzak askerlerine karşı topçuları göreve çağırdı. Yoğun ateş, cesur bir karşı saldırı için zamanı yarattı.

‘SAVAŞMAYI DEĞİL, ÖLMEYİ EMREDİYORUM’

Mustafa Kemal, yedek kuvvetleri, hatlardaki boşlukları doldurmaya, savunmayı güçlendirmeye ve güneydeki 27. Alay ile bağlantı kurmaya ayırdı. Çeşitli manevralar ile alandaki pozisyonunu korudu. Yaptığı tüm hamlelerin amacı, bir konumu pekiştirmek ya da bir hattı güçlendirmekti. Böylelikle 57. Alay’ın 3. Tabur’u da hatlardaki yerini aldı. Ardından 77, 57 ve 27. Alay hatlarını birleştirdi, son olarak da günün geç saatlerinde bölgeye intikal edecek olan 72. Alay’a, 57. Alay’ın yok edilmiş hattını sağlamlaştırmasını emretti; savunmanın tüm kuvvetler için kilit önemde olduğunu iyi biliyordu. Buradaki başarısızlık hatların dağılmasını ve düşmanın güvenle Eceabat’a yönelmesini sağlayabilirdi. Anzaklar, savunmayı yarıya indirebilir ve Türkleri etraflıca yenebilirdi. Albay Joshua Chamberlain, neredeyse yarım yüzyıl önce Amerikan İç Savaşı sırasında, Pensilvanya yakınlarındaki Little Round Top’da benzer bir durumla karşılaşmıştı. Birlik hattının bir kanadını tutan Chamberlain’in başarısız olması durumunda Konfederasyon güçleri kanadı saracak ve General Robert E. Lee de savaşı kazanacaktı. Mustafa Kemal, savunmadaki bütünlüğün Arı Burnu’ndaki duruma bağlı olduğunu biliyordu. Mustafa Kemal iyi bir liderdi. Komutanlarının ondan ne istediğini, askerlerinin ne yapması gerektiğini ve onlara bunu nasıl yaptıracağını iyi biliyordu. Tüm emirlerinde askerlerine net bir yön çiziyor, bir amaç ve harekete geçmeleri için bir ilham aşılıyordu. Hiçbir emri, 57. Alay’a verdiği, “Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum” emrinden daha net değildi. 57. Alay’ın askerleri acımasız, göğüs göğüse bir karşı saldırıya atılarak bu emri en uygun şekilde yerine getirdi. Mühimmatsız ve sadece süngülerle donanmış bu askerler, son nefer kalıncaya dek savaştı ve müttefiklerin sahile bakan tepelere yaptıkları saldırıyı büyük bir bedel ödeyerek püskürttü.

‘GELİBOLU’NUN MUZAFFER KUMANDANI’

Aklını etkileyen başka bir faktör olmadıkça hiçbir insan bilerek ve isteyerek ölüme gitmez. Ancak Osmanlı kültüründe askerler için bir tür şeref kuralı vardı: Bir asker eve ya galip döner ya da görkemli bir şekilde şehit olurdu. İslam’ın merkezi olan Osmanlı İmparatorluğu için herhangi bir savaş kutsal, o savaşlara iştirak eden askerler de kutsal savaşçılar olarak kabul edilirdi. Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı seferlerinden Türkiye Cumhuriyeti mücadelesine kadar çeşitli komutanlıklarında bu tutuma birden fazla kez başvurmuştu. Ancak giriştiği tüm savaşlar arasında, 25 Nisan’da Arıburnu yamaçlarında 57 Alay’a verdiği emir, en kanlı ve en başarılı sonucu getirdi. Mustafa Kemal’in sözleri tüm alayın ortadan kalkmasına yol açmasına karşın işgali durdurdu, savaşı kazandırdı ve böylelikle Mustafa Kemal, Gelibolu’nun muzaffer kumandanı oldu.

25 Nisan’daki çatışmalar akşam karanlığının ardından sona erdi. Her iki taraf da tükenene dek savaştı. Anzak komutanı General William Birdwood, birliklerinden geri çekilmelerini talep etti. General Ian Hamilton ise bunu reddetti. Bu durumu dokuz aylık acımasız bir göğüs göğüse siper savaşı izledi. Ocak 1916’da müttefikler yarımadayı boşalttı ve Çanakkale Savaşı sona erdi. Osmanlılar, kendi topraklarında Müttefiklerin olanca gücüne karşı dayandı ve sağlam durdular. Böylelikle Çanakkale, imparatorluğun diğer cephelerdeki yenilgiler dizisini tek başına gölgede bırakan bir zafer oldu. Çanakkale harekâtının baş savunucusu Winston Churchill, fiyasko yüzünden işini kaybetti. Gelibolu kahramanı Mustafa Kemal, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin savunulmasında önderlik etmeye devam etti. Modern Türkiye’nin babası ve cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk oldu. ABD ve İngiliz donanmaları, Gelibolu’da öğrendikleri dersleri bir sonraki dünya savaşında, Avrupa ve Pasifik’teki amfibi saldırılarda uyguladılar. Hayatta kalanlara bırakılan dersler bunlardı; savaşan erlerin çoğu Çanakkale Boğazı’na bakan o küçük toprak parçasını bırakmadı. Savaş nihayet sona erdiğinde, Gelibolu’da neredeyse yarım milyon asker şehit olmuştu.

İSTİHBARATIN YOKLUĞUNDA SAVAŞ

Mustafa Kemal’in, harekât sürecindeki komutan rolünü kavrayışı, bugünün liderleri için kalıcı bir ders niteliğindedir. Bugünün komutanları dahi onun arazi bilgisi ve bu bilginin olası düşman yaklaşımı üzerindeki etkisini, savaş alanındaki hazırlığın temeli olarak kabul eder. Daha da önemli olan Mustafa Kemal’in bu bilgiyi nasıl kullandığıdır. Mustafa Kemal, bölgesindeki müttefik kuvvetler hakkında ayrıntılı istihbarattan yoksun olduğu için, sahile bakan hâkim tepelere odaklandı. Müttefiklerin ne yaptığını bilmiyor ancak onların başarılı olmasını engellemek için ne yapması gerektiğini iyi biliyordu. Buradaki temel ders, istihbaratın yokluğunda araziye hâkim olmaktır. Araziye hâkim olursak düşmanı bulup üstünlüğü sürdürebiliriz. Bir başka ders de askerleri neyin motive ettiğini bilmektir. Mustafa Kemal, ezici zorluklara rağmen askerlerini imkânsızı yapmaya zorlamak için kahramanlık, onur, zafer ve dine başvurdu. Liderler olarak asli görevimiz, askerlerimize neyin ilham verdiğini anlamaktır. Bunu yaparak, sözlerimiz ve eylemlerimizle askerlerimizin kalplerini harekete geçirebiliriz.

NESİLLERDİR AKTARILAN DERSLER

Bu örnek olay incelemesinden çıkardığımız üçüncü ders de liderler olarak organizasyonun neresinde durduğumuzu anlamaktır. Mustafa Kemal, sahip olduğu toprağın, zamandan veya zeminden vazgeçemeyecek kadar önemli olduğunu erken fark etti. Bir ihtiyat birlik komutanı olarak, üstleri emretmedikçe savaşa giremezdi. Yine de iyi bir sebeple ileri atıldı. Arı Burnu’nu bir ana çıkarma bölgesi ve Conkbayırı’nı da yüksekliği bakımından savaşın kilit noktalarından biri olarak belirlediğinde, sahip olduğu hattın tüm Türk savunmasının temel taşı olacağını biliyordu. Maliyeti ne olursa olsun, sadece tümeni için değil, tüm 5. Ordu için bu bölgeyi elinde tutması gerekiyordu. Albay Chamberlain, bizim de öğrenmemiz gereken bu dersi Gettysburg’da almıştı. O ders, büyük resmin odağını kaybedip dar görevimize yerleşemeyeceğimiz gerçeğidir. Çünkü bizler bir bütünün parçalarıyız. Yaptığımız her şey daha yüksek bir hedefe ulaşmamıza yardımcı olacaktır. Bizler, üstlerimizin görevlerini gerçekleştirmek için kullandıkları araçlarız. Herhangi bir parçanın başarısızlığı, bütün için bir felaket anlamına gelebilir. Eski bir atasözünün de söylediği gibi, “Bir çivi bir nal, bir nal ise bir at kurtarır”. Savaşın değişen yüzü ve değişen araçlarına rağmen, aynı liderlik ilkeleri nesillerdir yaşıyor. Gelibolu’ya yapılan ilk atışlardan bir asır sonra bile, savaş dersleri ve savaşçıların ilkeleri bugün hâlâ uygulanabilir durumda. Onların, önümüzdeki yıllarda da önderliğin yol gösterici ilkeleri olmaya devam edeceğine inancımız tam.