Mustafa Kemal: ‘Evet... Bir şey yapacağım...’

Genelkurmay 2. Başkanı Kazım Paşa, ‘Bir şey mi yapacaksın?’ diye sordu. Mustafa Kemal ‘Kulağını bana uzat’ dedi ve yanıtladı: ‘Evet... Bir şey yapacağım...’

Alev Coşkun

GÖKTEN İNEN MÜJDE - İNGİLİZ NOTASI

Günlerden pazartesi, tarih 21 Nisan 1919... İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe Osmanl› hükümetine Karadeniz’deki çetelerle ilgili bir nota verdi.

Bu nota Ulusal Bağımsızlık Savaşımız için adeta gökten inen bir müjde gibidir. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Karadeniz’de Rum çetelerine karşı Türklerin oluşturdukları milli güçlerin dağıtılmasını ve gereken her türlü önlemin alınmasını istiyordu.

Mustafa Kemal’e görev verilişindeki ilginç noktaları ve yetki kararnamesinin oluşumunun öyküsü şöyledir:

Neden Mustafa Kemal?

Aslında İngilizler hükümetten “yetenekli” bir generalin Karadeniz bölgesine gönderilmesini isterken, Damat Ferit hükümetinin Ege bölgesine gönderdiği eski emekli asker Ali Nadir Paşa ve İzmir Valisi Ahmet İzzet Bey gibi, İstanbul’un sözünden çıkmayacak uysal ve işbirlikçi bir generalin gönderilmesini arzuluyorlardı.

Sonunda Mustafa Kemal’in Anadolu’ya 9. Ordu Müfettişi olarak atanması gerçekleşti. İngiliz işgal güçlerinin ve siyasi komiserliğinin isteği o kadar etkindi ki, o bölgeye muhakkak bir komutan gönderilecekti. Mustafa Kemal ya da bir başkası...

Ama neden bir başkası değil de, hükümet tarafından Mustafa Kemal seçilmişti?

Bunu anlayabilmek için Mustafa Kemal’in o sıradaki yoğunlaşan ilişkilerine bakmamız gerekecektir. Önce ilişkiler zinciri üzerinde durulacaktır.

29 Nisan 1919: Önemli bir gün

29 Nisan 1919 Salı, Türk Bağımsızlık Savaşı’nın önemli bir günüdür. Harbiye Bakanı Şakir Paşa, Mustafa Kemal’i Bakanlığa çağırdı ve 9. Ordu Müfettişliği’ne atandığını bildirdi. O günkü gelişmeleri Mustafa Kemal şöyle anlatıyor: “Bir gün Harbiye Nazırı rahmetli Şakir Paşa beni makamına davet etti. Bürosunda karşısına oturdum. Bir tek kelime söylemeksizin bana dosyayı uzattı.

- Bunu okur musunuz? dedi. Dosyayı baştan sona kadar gözden geçirdim. Özeti şu idi:

“Samsun ve çevresinde birçok Rum köyleri Türkler tarafından her gün saldırıya uğramaktadır. İstanbul Hükümeti bu vahşi saldırıların önüne geçememektedir. Bu bölgenin emniyet ve huzurunu sağlamak insaniyet namına borcumuzdur.”

Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı)’nın odasından çıktı, Genelkurmay 2. Başkanı Kazım İnanç Paşa’nın odasına gitti. Mustafa Kemal, 2. Başkan’ın odasında olup biteni anlatırken iki cümle dikkatimizi çekiyor:

Birincisi: “Kapıları kapatır mısınız?”

İkincisi: “Açık açık konuşarak bütün düşüncelerimi anlattım.” Kanımızca bu iki içtenlikli cümle konuyu çözmektedir.

Şimdi Mustafa Kemal’in anlatımından izleyelim.

Yetkiler ve ilişkiler

Diyarbakırlı Kazım Paşa “Dairede İkinci Başkan Diyarbakırlı Kazım Paşa ile karşılaştım. Kendisine Bakan Paşa’nın verdiği görevden bahsettim.


- Bilginiz var mı?

- Hayır, dedi.

- İşte ben sana veriyorum! dedikten sonra, kapıları kapatır mısınız! dedim.

- Kazım Paşa ile açık açık konuşarak bütün düşüncelerimi anlattım.

Unvanın önemi yok

Daha sonra kapalı kapılar ardında Mustafa Kemal Kazım Paşa’ya şunları söyledi: “Her ne sebep veya maksatla, beni İstanbul’dan uzaklaştırmak için vesile aramışlar ve bu memuriyeti bulmuşlar. Hemen kabul ettim. Ben zaten şu veya bu suretle Anadolu’ya geçmek fırsatı arıyordum. Mademki onlar teklif ettiler, fırsattan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyiz!

Kazım Paşa: “Ha... Zaten ordu müfettişlikleri meselesi var. Sen o tarafa ordu müfettişi unvanı ile gidebilirsin!”

- Unvanın önemi yok, dedim, yalnız şimdi Harbiye Nazırı ile konuş, benden ne istiyorlar, tespit et, üst tarafını kendimiz yaparız.” Kazım Paşa hemen Bakan’ın yanına gitti, aldığı direktif şu idi:

“Maksat, Samsun bölgesindeki Rumlara saldıran Türkleri cezalandırmak, sonra Anadolu’da birtakım milli kuruluşlar beliriyormuş, onları da ortadan kaldırmak... Mustafa Kemal’i bunun için yolluyoruz. Kendisine Sadrazam Paşa ile beraber bir yetki belgesi vereceğiz.”

‘Onlar ne istiyorsa yaz. İki noktayı not ettireyim’

2. Başkan Kazım Paşa Harbiye Nazırı(Savaş Bakanı) ile görüşmesinden sonra odasına dönüp, bunları Mustafa Kemal’e aktardı. Bu noktada tekrar Mustafa Kemal’in anlatımına dönelim:

“- Çok güzel, dedim ve kapıların iyi kapalı olup olmadığına baktım:

- Yalnızız! dedi.

- Onlar ne istiyorlarsa en çoğu ilave ederek bir talimatname kaleme alınız, yalnız bir iki noktayı ben not ettireyim!

- Peki! dedi.

‘Önem verdiğim, yetki konusuydu’

Benim önem verdiğim yetki meselesi idi. Mümkün olduğu kadar Anadolu’nun her tarafına emir verebilmeliydim. İstediğim bir madde, Samsun’dan başlayarak bütün Doğu vilayetlerinde bulunan kuvvetlerin komutanı olmaklığım ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilayetler valilerine doğrudan doğruya emir verebilmekliğimdi. Bir başka madde, bu bölge ile herhangi bir temasta bulunan askeri ve idari makamlara yazı ile duyurularda bulunabilmekliğimdi. Kazım Paşa’ya dedim ki:

- Onların arzularını bir araya topla. Fakat sonuna bu iki maddeyi ilave et!

‘Bir şey mi yapacaksın? Kulağını bana uzat...’

Mustafa Kemal notlarını şöyle sürdürüyor:

“Kazım Paşa yüzüme baktı.

- Bir şey mi yapacaksın?

- Kulağını bana uzat, dedim... Evet bir şey yapacağım. Bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım!

Kazım Paşa güldü:

- Vazifemizdir, çalışacağız.”

İmza koymaktan çekiniyorlar

“Dediğim gibi yazdığı talimatnameyi okudu. Sonra beni bırakarak, taslağı Harbiye Nazırı’na göstermek üzere odadan çıktı. Bilmem ne geçti, bu kadar az zamanda ne geçebilir, fakat Kazım Paşa’nın söylediğine göre Sadrazam Paşa talimatnameyi imzalamayacakmış. Şakir Paşa da imza koymaktan çekinmiş, ancak bu rahmetlide vicdani bir seziş olmak lazımdı ki, ‘imza edemem’ sözünden sonra ‘Mührümü basarım’ demiş.

- Mührünü basıyor mu? dedim.

- Evet, hatta bana mührünü verdi ve bas dedi!”

Görev tamamlanmıştı.

MUSTAFA KEMAL’İN DEĞERLENDİRMESİ:

İstanbul için tehdittim uzaklaştırılmalıydım

Harbiye Nazırı’ndan (Savaş Bakanı) dönüşünde Bakan’ın mührünün Kazım Paşa’nın cebinde olduğunu öğrenen Mustafa Kemal talimatnameye ilave yetkiler koyduruyor.

Şöyle ki:

“O halde talimatnameye Mustafa Kemal Paşa gerek gördükçe ‘doğrudan doğruya Sadrazam Paşa (Başbakan) ile yazışma yapar, kaydını da ilave edelim” dedi. Bunun üzerine İkinci Başkan

Kazım Paşa itiraz ederek:

- İyi ama, Şakir Paşa’ya okuduğum taslakta bu kayıt yoktu, dedi. Bununla beraber, Kazım Paşa böyle bir madde de ilave ederek yönerge taslağı beyaza çekildi, Şakir Paşa’nın makam mührü basıldı. İki kopya idi, birini cebime koydum. Ötekini de Kazım Paşa’ya vererek:

- Sen de dosyanda saklarsın dedim.

Latifeli (şakacıklı) bir gülüşle:

- Paşa, beni torbaya mı sokuyorsun? dedi.

- Hayır, hayır, sana şimdi teşekkür ediyorum. Bir gün bunu hatırlarız.

Görevle ilgili konular

Mustafa Kemal’in görevlendirilmesiyle ilgili birçok değerlendirme yapılmıştır. Bu konudaki kimi değerlendirmeleri bu bölümde özetlemekte yarar vardır.

Mustafa Kemal görevlendirilmesini, o dönem de İstanbul’da kurulan hükümetler karşısında kendi durumunu ele alarak şöyle değerlendirir:

“Vahdettin kabinelerinde benim için iki zıt fikir olduğunu yukarıda söylemiştim: Biri beni lehlerinde kazanmaya çalışanlar, diğeri hiçbir suretle güvenilmemek lazım olduğunu iddia edenler!.. Bu adamı İstanbul’dan uzaklaştırmak lazımdır. Mustafa Kemal’i Anadolu dağlarına atmalı ve orada çürütmeli! Nihayet bu karar üzerinde mutabık kalmışlar.”

Yazar Hikmet Bayur, Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırma kararına varanların başında Sadrazam Damat Ferit’in geldiğini belirtmektedir. Bayur, bu görüşü o sıralarda Osmanlı Devleti Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak’ın Harbiye Nazırı Şakir Paşa’dan duyduğunu aktarıyor.

İki değerlendirme

Kararnamedeki geniş yetkiler daha sonra türlü yorumlara neden olmuştur. Burada iki gerçekçi değerlendirme üzerinde duracağız.

Prof. Jaeschke, Damat Ferit hükümetinin kararname konusunda bilinçli davranmadığını ileri sürer. Gerçekten, bu noktada Damat Ferit için önemli olan, İngilizlerin şikâyetlerini gidermekti. Jaeschke, “Aynı biçimde İngilizler de başlangıçta Mustafa Kemal’in böyle bir göreve atanmasını önemsememişler, hatta ona verilen yetkilerin neler olduğuna dikkat etmemişlerdi” diyor. Ancak, ileride belirtileceği gibi Mustafa Kemal Anadolu’ya geçip örgütlenme girişimlerine başlayınca İngilizlerin akılları başlarına gelmiş ve hemen harekete geçmişlerdi.

Mustafa Kemal’in elde ettiği yetkilerle ilgili olarak en doğru yargıyı, Kuvayı Milliye hareketine başından beri karşı olan, Osmanlı hükümetlerinde Posta Telgraf Genel Müdürlüğü yapan, ünlü yazar Refik Halit (Karay) yapmıştır. Refik Halit 5 Şubat 1920 tarihli Alemdar gazetesinde şöyle yazıyor:

“Mustafa Kemal Paşa devamlı bir çalışmayla, Harbiye Nazırı’nın samimiyetinden, budalalığından ve kabinenin güçsüzlüğünden istifade ederek, en yüksek bir askeri görevi elde etmiş ve Anadolu’ya müfettiş olarak resmen geçmiştir.”

Doğrusu budur. Yoksa, bu geniş yetkilerin kararname kapsamına alınmasında ne Padişah Vahdettin, ne sadrazam ne de bir başka kişi rol oynamışlardır.

Yetkilerle elde edilen amaç

Mustafa Kemal, kafasında planladığı temel hedefi kararnameye koydurtmuştu. Böylece, Anadolu’ya geçince ilk aşamada, Anadolu’da orduları dağıtılmış, güçsüz ancak unvanları olan komutanlar ve sivil yöneticiler, vali ve mutasarrıflarla yasal olarak ilişki kuracak konuma geçmiş oluyordu. Mustafa Kemal’in amacı da buydu. Anadolu’yu örgütleyebilmesi, milli heyecan› bir amaca yönlendirebilmesi için ilk aşamada böylesi bir yetkiye gereksinmesi vardı.

Geniş yetkiler, o günkü koşullarda sadrazamın ve bakanlar kurulunun çaresizliğinden yararlanılarak Mustafa Kemal’in yönlendirmesi, iradesi ve kararlılığıyla elde edilmiştir.

Atama ve İngiliz yetkililer

İşgal İstanbul’unda İngilizlerin önemli konularda etkin bir biçimde denetim sağladıkları belliydi. Böylesi bir tutum içinde olan İngiliz yetkililerinin Mustafa Kemal’in Anadolu’ya atanmasından haberleri olmamış mıdır? Mustafa Kemal’in atama aşamasında, Sadrazam Damat Ferit’in İngiltere Büyükelçiliği Baştercümanı Ryan’la görüştüğü anlaşılıyor. Damat Ferit öncelikle, İngilizlerin notasından sonra şikâyet konusu olan Anadolu’daki asayişi sağlamak için üç askeri müfettişlik kurulduğunu, İstanbul’daki 1. Ordu Müfettişliği’ne Fevzi Çakmak’ın, Konya’daki 2. Ordu Müfettişliği’ne Mersinli Cemal Paşa’nın atandığını, İngilizlerin şikâyetçi olduğu Karadeniz ve Doğu Anadolu illerindeki olaylarla ilgili olarak 9. Ordu Müfettişliği’ne Mustafa Kemal’i atamayı düşündüklerini bildirdi.

İyi Türkçe bilen ve İngiliz gizli servisinin en önemli unsurlarından olan Baştercüman Ryan bu konuda anılarında şunları yazıyor: “1919 baharında Türk hükümeti Anadolu’da merkez tarafından kontrolü daha iyi düzenlemek amacıyla birkaç genel müfettişlik kurulmasına karar verdi. Tayin ettiği ilk ve güvenilir tek müfettiş Mustafa Kemal idi. Kendisini seçkin asker olarak göstermiş fakat bu zamana kadar göze çarpan hiçbir siyasi rol oynamamıştı.

İtiraf etmeliyim ki Damat Ferit benimle müfettişliğin şeması hakkında konuştuğunda onun adı bana hiçbir şey ifade etmedi... Damat Ferit, Mustafa Kemal’le yemek yediğini ve ondan memnuniyet verici sadakat (bağlılık) vaatleri aldığını ve bunları bir subayın centilmen yemini olarak kabul ettiğini anlatarak beni inandırdı.” Bu satırlar, Damat Ferit’in, Mustafa Kemal’in atanması ile ilgili olarak İngilizlere bilgi verdiğini ve onaylarını aldığını açık bir biçimde göstermektedir. 

Mustafa Kemal’in seçiliş nedenleri

Bu noktada şöyle bir yargı doğrudur. Evet, o şartlarda Anadolu’ya bir general göndermek gerekiyordu. Ama neden Mustafa Kemal seçildi? Mustafa Kemal’in seçiliş nedenlerini özet olarak vermekte yarar vardır:

1-İngilizlerin 21 Nisan 1919 tarihli notasından sonra Anadolu’ya bir general gönderilmesi zorunlu olmuştu. İngilizler de sıkıştırıyorlardı, bu nedenle hükümet tarafından ivedi bir karar verildi.

2-Seçilecek generalin padişaha yakın, Almanlara ve İttihat Terakki’ye karşı olması bir önkoşuldur. Tüm bu nitelikler tam olarak Mustafa Kemal’de vardır. Hatta Almanya seyahatinde Padişah’la beraber olmuşlardı, Padişah’ın takdir ve sevgisini kazanmıştı. Üstelik Filistin savaşları sırasında gösterdiği üstün başarıları nedeniyle Padişah tarafından 22 Eylül 1918’de kendisine Padişah’ın onursal yaverliği sanı verilmişti. Tüm bu nedenle de Padişah’a yakındır, Almanlara ve İttihat Terakki liderlerine karşı oluşu da kesindir.

3-Bakanlar Kurulu içerisinde Enver Paşa’nın karşıtı olması nedeniyle Mustafa Kemal’in kazanılmasını isteyenler vardı, böylece onlara yararlı olacağı düşüncesindeydiler.

4-Bu olumlu yönler yanında, Mustafa Kemal’i İstanbul’da potansiyel bir baş ağrısı olarak görenler de vardı. Padişah’la yakın ilişkisi nedeniyle her an Harbiye Bakanlığına ya da Sadrazamlığa gelebileceği varsayılmaktadır. Bu nedenle onun gözden uzak tutulmasını isteyenler de vardı. Başbakan Damat Ferit bu gruba girmektedir. Gözden uzak olması, kişisel siyasetin gereği olarak kabul edilmelidir.

5-Ona hiçbir biçimde güvenmeyenler de onun bir an önce İstanbul’dan Anadolu içlerine gönderilerek oralarda çürümesini istiyordu.

6-İngiliz gizli servisi de, bu görev için kendilerine çok yakın olan Padişah Vahdettin’in onayını almış olan Mustafa Kemal’e güvenmek gerektiğini düşünerek bu atamaya karşı çıkmadılar.

Yetki kararnamesini Mustafa Kemal yazdırdı

Yukarıda anlatıldığı gibi bu yetki kararnamesindeki temel esasları Mustafa Kemal bizzat kendisi oluşturdu. II. Başkan Kazım Paşa’ya (İnanç) yazdırdı. Konu ile ilgili olarak yaptığımız anlatım ve belgeler bunun kanıtıdır. Kesin yargı şudur: Yetki kararnamesini Mustafa Kemal kendisi yazdırmıştır.

Nitekim, Atatürk 1927 yılında söylediği Nutuk’ta bu noktayı açıkça belirtmiştir. Şöyle ki: “...Yetki konusu ile ilgili talimatı da ben kendim yazdırdım.”

Görüldüğü gibi, yetki kararnamesini Padişah Vahdettin ya da padişaha bağlı hükümet yaratmadı.

Yetki kararnamesini o sırada Genelkurmay 2. Başkanı olan yakın cephe arkadaşı Diyarbakırlı Kazım İnanç Paşa ile birlikte yazdılar.