Mustafa Hoş: Yargılanması gereken ben değil Erdoğan’dır
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ’Big Boss’ isimli kitapta kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanan gazeteci Mustafa Hoş, bu sabah duruşmaya gitti. Davaya bakan hakim, ikinci kez duruşmaya katılmadı.
cumhuriyet.com.tr"Big Boss" kitabında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan gazeteci Mustafa Hoş, bu sabah adliyeye gitti. Ancak, davaya bakan hakim bir önceki duruşmada olduğu gibi mahkemeye katılmadı. Hoş, savunmasını dava dosyasına koydurdu.
Kitabının en önemli dayanaklarının geçmişte bizzat Erdoğan tarafından onaylanan kitaplar olduğunu vurgulayan Hoş, "Bigboss bir hakaret kitabı değildir. Tayyip Erdoğan’ın gerçek hayat öyküsüdür. Ve bu hayat öyküsü onun geçmişidir. Eğer bir dava olacaksa yargılanması gereken ben değil Tayyip Erdoğan’dır" dedi. Hoş'un savunmasının tamamı şöyle:
"Öncelikle Bigboss nasıl bir kitaptır. Onu anlamamız lazım. Bigboss Recep Tayyip Erdoğan’ın biyografisidir. Biyografi kitapları kişinin geçmişi ve bugününü kısaca hayatını anlatır. Biboss’ta da Tayyip Erdoğan’ın çocukluğundan bu güne hayat öyküsü vardır. Kitabın en önemli dayanakları/ delilleri de geçmişte bizzat Erdoğan tarafından onaylanan kitaplardır. Yani bugün burada yargılanan aslında Tayyip Erdoğan’ın geçmişidir.
Ben gazeteciyim. Gücün savunucusu değil, gerçeklerin savunucusuyum. Gerçeği söyleme hakkını da evrensel basın ilkeleri, basın kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi emsal kararlarından alıyorum
Sırf bu haliyle bu kitaptan dolayı bana dava açılması hukuksuz bir ülke gerçeğidir. Madem bu dava açıldı gerekçelerine de bakmamız lazım. Dava gerekçelerinden biri
“Erdoğan’ın dış güçler sayesinde iktidara geldiği vurgulanıyor” iddiasıdır. Evet Bigboss’ta bu iddia var. Ama benim değil. Erdoğan tarafından TRT’nin Haber Dairesi Başkanlığına getirilen Nasuhi Güngör’ün iddiasıdır. Nasuhi Güngör’ün 2001 yılında yazdığı “Yenilikçi hareket” kitabında Tayyip Erdoğan’ın Amerika Neo-Con ve Yahudi lobisi işbirliği ile iktidara geldiği anlatılır.
Kitapta 118.sayfada bu alıntılar ve değerlendirmeler açıkça yazılmıştır. Nasuhi Güngör’ün kitabında yer alan isimlerin (Neocon-Yahudi lobisi) Erdoğan’la ilgili açıklamaları da olduğu gibi yansıtılmıştır. Bu bölümlerde 118.125. sayfalar arasında kaynak gösterilerek yer almıştır.
Savcılık makamı Erdoğan’ın serveti ile ilgili bölümde “usulsüz servet” iddiasında bulunduğumu ileri sürüyor. Buna gerekçe olarak da Ülker Grubu’nun “kastettiği serveti bizim sayemizde yapması mümkün değil” bölümünü gerekçe gösteriyor. Bu bölüm kitapta 67. Sayfada yer alıyor. Açıklamayı yapan Ülker Grubudur. Erdoğan’ın “servetimi Ülker bayiliği sırasında edindim” açıklamasından sonra Ülker grubu yapmıştır. Kime nasıl açıklama yapıldığı yine kaynak gösterilerek kitapta yer almıştır. Eğer savcı bir “usulsüz servet” intibaa edindiyse bu benim yorum ya da ifadelerim ile değil bizzat birinci derece şahit ve kişilerin açıklamasıyla edinmiştir. Doğal olarak Erdoğan’ın haksız bir servet elde ettiği algısı var olan gerçeklerle olmuştur. Bu da benim değil Erdoğan’ın yargılanmasını gerektirir.
Savcılık makamının Cumhurbaşkanına hakaret gördüğü bir diğer bölümde Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olmadan önce Amerika’da yaptığı temasları anlatan bölümdür. “Kasımpaşa’da kartpostal, simit, şeker satan Erdoğan nasıl oluyordu da Amerika yüksek kaldırımda dolaşır olmuştu” ifadesinden Cumhurbaşkanına hakaret çıkarılması hayal gücünü de zorluyor. Bu ifade için aslında Nasuhi Güngör’ün kitabına bakmak lazım. Savcılık makamı bunu yapmamış ama kitapta yazılanları okuyunca birde Erdoğan’ın kitap yazarı ile şimdiki ilişkisini görünce ilk akla gelen suç unsuru gösterilen bu satırlar olur. Ki bu satırlarda küçümseme nerededir? Ben hala aynı şeyi söylüyorum. Daha Seçimler olmamış, Erdoğan Başbakan bile değil. Amerika’da Neoconların en etkili isimleri ile kapalı kapılar ardında görüşmeler yapıyor. 1995-2000 tarihleri arasındaki bu görüşmeler hala bir sır gibi saklanmaktadır. Erdoğan’ın 2004 yılında yaptığı “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev? Biz Ortadoğu ve Afrika projesinin (BOP) eş başkanlarından bir tanesiyiz. Bu görevi yapıyoruz biz”
Yıl 2015’den Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya hatta bugün bombaların patladığı Türkiye’ye baktığımızda burada yargılanması gereken ben değil yine Tayyip Erdoğan’dır.
Savcılık ve Davacı tarafın bir diğer iddiası da Erdoğan’a “İyi oyuncu” demek bir hakaret unsurudur. Yine bir algı saptırması var. Erdoğan iyi oyuncu sözleri Erdoğan’ı çok iyi tanıyan halen Milli Eğitim Bakanı olan Nabi Avcı’ya aittir. Ben de kitabın her bölümünde Nabi Avcı’ya katıldığımı belirttim. Bir gün AB’den yana olup sonra “Eeey Avrupa Birliği, Şangay 5’lisi de var“ demek, bir gün “Kardeşim Esad” deyip sonra “ Zalim Esed” demek, “BOP eş başkanıyım” deyip sonra “Ortadoğuda kan içiyorlar” demek bir gün İran’a yanaşıp sonra Obama’ya sesini özledim demek, Rusya ile iş tutup sonra Japonya ile Rusya’yı tehdit etmek ve en sonunda bu med-cezirlerin bedelini Türkiye ödediğinde dış güçler demek iyi oyunculuktur. Katılıyorum Nabi Avcı’ya Erdoğan iyi oyuncudur.
Mahkeme tarafından tayin edilen bilirkişi de raporunda “ doğrudan Cumhurbaşkanına hakaret yoktur” raporu yazmış sonra da niyet okuyarak kitaptan kanaat oluşabileçeğini söylemiştir.
Bu niyet okumayla ilgili bir durum. Ben Recep Tayyip Erdoğan da desem. Söylerken vurguda hakaret kastı vardır diye suçlanabilirim.
Son olarak kitabım Bigboss bir hakaret kitabı değildir. Tayyip Erdoğan’ın gerçek hayat öyküsüdür. Ve bu hayat öyküsü onun geçmişidir. Eğer bir dava olacaksa yargılanması gereken ben değil Tayyip Erdoğan’dır."