Muratcan Sabuncu’dan Silivri’ye açık mektup

Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu’nun oğlu Muratcan Sabuncu’dan, tutukluluğunun birinci ayı dolan ve mektup yazamadığı babasına açık mektup: Yüz bin yürek gibi atan bir ağaç

cumhuriyet.com.tr
<video:625369>

Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu’nun oğlu Muratcan Sabuncu, tutukluluğunun birinci ayı dolan ve mektup yazamadığı babasına açık mektupla seslendi.

Baba,

Seni 22 Ekim’de Paris’te düzenlediğimiz “Avrupa’da Mülteciler” konulu bir konferansa konuşmacı olarak çağırmıştım. Konferans 31 Ekim’deydi ve sen gelemedin. Tutuklanma haberin geldi.

Bugün sen tutuklanalı tam bir ay oluyor. Senin sesini duymayalı tam bir ay. Sen “Bugün gazete nasıl olmuş” diye sormayalı, “Yazımı nasıl buldun” telefonu açmayalı koca bir ay

Bazen bir anda aklıma geliyorsun. Mutlu bir anımda gülümsemem donup kalıyor yüzümde. Yine de itiraf edeyim, sana üzülmeyi çabuk unuttum. Her sabah gazetede bana seni unutturacak o kadar çok olayla karşılaşıyorum ki İstanbul’dan Adana’ya, Hakkâri’den Kırıkkale’ye tanımadığım pek çok ailenin acısına ortak olmuş buluyorum kendimi.

Vaktimin çoğunu hukuk, okumalar, dernek işleri alıyor her zamanki gibi. Ama alışkanlıklarıma bir yenisi daha eklendi; sana gönderemediğim mektupları biriktirmek. Bir de seninle tutukluluğun bitince yapmak istediğim şeylerin listesini yapmaya başladım.

Birkaç tane şair ve yazar not ettim, onları okuyacağım sana önce. Ahmatova’nın birkaç şiirini çevirdim Rusçadan, şimdi Hans Fallada’nın “Herkes Tek Başına Ölür”ünü okuyorum sana anlatmak için. Atatürk’le Halide Edip de hiç çıkmıyor sırt çantamdan, onu da söyleyeyim.

Sonra senin arabanda Cem Karaca dinlemek istiyorum “bu son olsun” diye haykırmak için. Benim ve ülkemin insanlarının gözlerinden yaşlar yalnızca doğarken aksın, sonra sadece gülümseyelim hayata.

Biliyorum, bu soğuk kış günlerinde milyonlarca insan evinde olan biteni şaşkınlık, üzüntü ve bazen de kızgınlıkla izliyor. Belki de bir şeyleri değiştirmek istiyorlar, ama kendilerini çaresiz hissediyorlar. İsimlerini, adreslerini bilmediğimiz tüm bu insanlar belki evlerine giren bir Cumhuriyet’le ve Cumhuriyet’in savunduğu değerlerle hayatta yalnız olmadıklarını, onların endişelerine, korkularına ya da özlemlerine tercüman olan bir grup gazetecinin olduğunu hatırlıyorlar. Cumhuriyet, tıpkı yalnız ve sessiz bir gecede yakılan ve yaydığı ışıkla insanın yüreğini ısıtan bir mum gibi hayatlarımızı aydınlatmaya devam ediyor.

Türkiye’deki duyarlı insanların bir kısmının sessizliği biliyorum ki çatışmacılıktan kaçındıklarından, makul insanlar olduklarındandır. Yoksa biliyorum ki bazılarının gürültücülüğü, kini, nefreti, yalanları ve iftiralarıyla fikri ve vicdanı hür bu sessiz kalabalık susturulamaz. Sen ve arkadaşların serbest kaldığınızda bu güzel insanlarla birlikte sizi gömmeye çalıştıkları topraktan fışkıran ve dallarıyla yüz bin yürek gibi atan bir ağaç olalım, olur mu?

Seninle yapmak istediklerimden buraya son olarak, annemle birkaç yıl önce izlediğim ve çok etkilendiğim “Nokta” filmini tekrar seyretmeyi yazıyorum. Şimdi senden ve tutuklu arkadaşlarından fazla size bu haksızlığı yapanlara ve onlara arka çıkanlara dua ediyorum. Omuzlarına aldıkları vebalin altında umarım ne bu dünyada ne de öteki dünyada kalmazlar. Niyetim size ve tüm muhalif seslere yapılan haksızlıkları affetmek, sen çıkana kadar “nun”un eksik noktası olmak.

Babacığım,

Sen gökyüzünü teller arasından izliyormuşsun ya. Benim de günüm, gecem, umutlarım, hayallerim ve göğe açtığım avuçlarım o gökyüzünde her an. Tüm dostlarının, tüm dostalarımın, bizi şahsen tanımasalar da Türkiye’nin ve hatta dünyanın tüm vicdanlı insanlarının gözleri de senin hayallerinle karşılaşmak için oraya bakıyor. Sen merak etme, adalet bizim yanımızda. Kendine iyi bak.

Ellerinden öperim.

Oğlun Muratcan