Mülkiyeliler Başkanı Demirkent: Hukuku yeniden inşa etmeliyiz

Mülkiyeliler Birliği Demirkent, Cumhuriyet'e konuştu.

Ozan Çepni

 

Bir devleti kişiselleştirmek isteyen iktidarlar, Mülkiye’nin değerlerinden hoşlanmaz. O değerler Mülkiyelileri var kılıyor ve kılacak.

Hukuk devleti cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biri. Hukuk devletine dönmeye, hukuku yeniden inşa etmeye ihtiyaç var.

Dışarıdan bir dekan atanması fakülteyi yönetecek bir profesör olmadığını söylemek demektir. Bu da Mülkiye’nin tarihine hakarettir.

1859’da kurulan ve Osmanlı’dan başlayarak genç cumhuriyetin modernleşme hareketinin kadrolarını yaratan Mülkiye yeni bir döneme daha başlıyor. Padişah Abdülhamit’in gönderdiği şekerleri “Padişahım çok yaşa” demek yerine dönemin baskılarına karşı yere atıp çiğneyen Mülkiyeliler, aradan geçen bir asırın ardından ‘Abdülhamit sevdalısı’ AKP’nin de hedefi konumunda. Mülkiye’nin o günden başlayan direniş kültürüyle yazılan marşının “Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” sözlerini referans alarak, “Yetiştik Çünkü Biz” adıyla seçime giren ve Mülkiyeliler Birliği’nin en genç başkanı olan Dinçer Demirkent, görevi devralmasının ardından süreci ilk olarak Cumhuriyet’e değerlendirdi. Demirkent’in, OHAL KHK’si ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki (Mülkiye) görevinden 7 Şubat 2017’de ihraç edilmesinin ardından yaşadıkları, Mülkiyeliler Birliği’nin yeni dönemi, SBF’deki dekan krizi ve OHAL’e ilişkin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

-‘Yetiştik Çünkü Biz’ diyerek yola çıktınız. Nerede ve nasıl yetiştiniz?

Mülkiye’de yetiştik ve kim olduğumuzu tanımlayan ortak değerlerle karşılaşmış olduk. Mülkiye, Türkiye modernleşme tarihine damgasını vurmuş bir okul. Bu tarihe demokratikleşme ve laikleşme tarihi olarak da bakabiliriz. Ve tabii ki anayasal, hukuk devletinin geliştiği, oturduğu bir tarihin içinde büyüdük. Türkiye modernleşmesinin tüm çelişkilerini de içinde taşıyan bir tarih bu. Mülkiye öğrencisiyle, hocasıyla, mezunuyla, bürokratıyla, aydınıyla bu çelişkileri bilen, taşıyan ve kamu yararına çözmeye çalışan bir camia. ‘Yetiştik Çünkü Biz’ bu çelişkilerden, değerlerden beslenen, demokrasiyi, barışı ve eşitliği ve özellikle de bugün en çok ihtiyacımız olan hukuk devletini savunan ve bunu güçlü bir şekilde savunma iddiası taşıyan bir birliktelik ve anlayış.

Resmi Gazete’de ismini görmek garip

-İhraç sürecinde neler yaşadınız ve bunun seçime girmenize bir etkisi var mı?

Resmi Gazete’de insanın ismini görmesi garip bir duygu. Bir gecede o güne kadar yapmak istediğiniz, mücadele ettiğiniz, büyük emekler verdiğiniz mesleğinizden, işinizden, öğrencilerinizden koparılmış hissediyorsunuz. Bir anda bir tür kenara itilme duygusu. O geceden sonraki birkaç gün ve gece kolay geçmedi. Fakat fakültelerimizde arkadaşlarımızın, sendikamızın, bilim camiasının Türkiye’de ve dünyada gösterdiği dayanışma, bize reva görülen ‘sosyal ölü’ sıfatını üzerimize yakıştırmayacağımızı ilan etmemize yardımcı oldu. Hayatta kalabildik. Kenara itilmişlik duygusunun çok kısa sürede ortadan kalkmasıyla ‘neler yapabiliriz’ diye düşünmeye ve çalışmaya başladık. Mülkiyeliler Birliği seçim sürecine hazırlanmamızla ihraç edilmemin çok yakından bir ilgisi olmadı. Fakültemiz tasfiye ediliyordu. Kişisel ihracımın ötesinde, OHAL ve ihraçların fakültedeki etkisi belirleyici oldu.

Özel bir süreçte

-Mülkiye’nin bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye gibi Mülkiye de özel bir sürecin içinden geçiyor. Yalçın Karatepe’nin dekanlığının ardından başlayan dönemde Mülkiye büyük baskılarla karşı karşıya geldi. Gezi olaylarının hemen arkasından başladı bu süreç. Serpil Sancar’ın eğilim yoklamasıyla dekan olması ve istifası sonrası Kadir Gürdal’ın seçilmeden atanmayı kabul etmesinin ardından Mülkiye’nin bir geleneğine ara verilmiş oldu. Gürdal, SBF dekanı olarak hak ettiği özerkliği elde edemedi. Rektör Erkan İbiş’in üniversite üzerinde kurduğu, ‘rektörün emirleri dışında hiçbir şey yapılamaz’ ilkesini fakültemizde de gerçekleştirdi. 2016’da onlarca öğretim üyesine soruşturma açıldı, fakültemiz onlarca kere öğrencilerimizi ne yazık ki zor durumda bırakan olaylar (polis müdahalesi, derslerin alınması, merkezlerin kapatılması) yaşandı. Her koşulda üniversite özerkliğine zarar veren, eleştirel bilim yapılmasına engel olan süreçler yaşandı.

Tarihe hakaret

-Mülkiye’ye dışardan dekan atanması ihtimali konuşuluyor. Bu mümkün mü?

Dekanlık seçimi fakültenin iç meselesidir ancak dışardan bir dekanın atanması bunu iç mesele olmaktan çıkartır. Dışardan bir dekan, Mülkiye’de fakülteyi yönetecek bir profesörün olmadığını söylemek demektir. Bu Mülkiye’nin tarihine kültürüne hakarettir. Mülkiye dışından bir dekanın fakülteyi yönetmesi mümkün değil ve bu hem üniversite yönetimi, hem de fakülte açısından idare edilebilecek bir durum olmaktan çıkar.

Mülkiye'de gözyaşı var

-Eski yönetimlerden sizi farklı kılan nedir?

Biz buna ‘bakış farkı’ diyoruz. Eski başkanımız Erdal Eren hep vurgular, ‘Mülkiye camiasının ortak değerleri vardır. Fakat bakış farkları vardır’ diye. Bizim de ciddi bir bakış farkımız var. Genç bir kuşak olarak, çoğunluğu kadın olan bir grup ve kuşak olarak, bizim birliğimizin artık yenilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu yenilenme fikrinin ülkemiz açısından da çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

-Neden Mülkiye Marşı’nın bir bölümünü adınıza verdiniz?

Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz’ sözü bizim sahiplendiğimiz ve marşımızdan aldığımız bir isim. Bu elbette genel bir tespitin parçası. Öncelikle bizim temel kaynağımız olan Mülkiye’de gözyaşı var. Bu gözyaşları sadece 7 Şubat’ta kitlesel bir ihraç süreci yaşandığında ortaya çıkmadı. Bu tarihten önce iki dalga daha ihraç olmuştu. İlk defa Mülkiye’de beş akademisyen Cebeci Kampusu’ndan yaka paça gözaltına alınmıştı. Fakültemize ait olan kıymetli derslerimiz enstitülere verilmişti; neredeyse bir lise müfredatı kıvamında. Akademik haklarını savunan, eleştirel fikirlerini kullanan öğretim üyelerine soruşturmalar açılmıştı. Ucu bucağı gelmeyen soruşturmalar SBF’de bir baskı aygıtı olarak kullanılmıştı. Ardından ihraçlar geldi. Fakültemiz çok ciddi bir kan kaybetti. Biz ‘Hiçbir Mülkiyeli’nin kendisini yalnız hissetmeyeceği bir örgüte sahip olacaksınız’ dedik.

Hukuku koruyacağız

-Mülkiyeliler uzun bir dönem devlet kadrolarında yer aldılar, ancak AKP döneminde bu süreç değişti. Neden Mülkiye’den vazgeçildi?

Mülkiye’de aktarılan değerler, Türkiye’nin anayasal rejime geçişinden itibaren Mülkiye’nin özünü oluşturan bir hukuk devleti ve demokratikleşme. Bir devleti kişiselleştirmek, bir partiyi kaim kılmak isteyen iktidarlar, elbette Mülkiye değerlerinden hoşlanmazlar. Ancak Mülkiyelilerin fakültede aldıkları eleştirel bilim sayesinde öğrendikleri değerler, sorgulama kapasitesi onları bir şekilde var kılıyor ve hep kılacak.

-Yeni ve genç yönetiminiz ne vaat ediyor?

Hem Mülkiyeliler Birliği’nin yenilenmeye hem de siyasal, toplumsal atmosferimizin taze fikre ve görüşlere ihtiyacı var. Bu dönem için söylenmesi gereken yeni bir şey söylüyoruz, o da: ‘Değiştirebiliriz’. Bir değişim dönüşüm vaat ediyoruz ve buna mecburuz. Mülkiyeliler Birliği de bir hayatta kalma ve yenilenme yeri olmalı. Mülkiye’nin gelenekleri ve değerleri, ilkeleri bir nostaji olarak görülmemeli. 12 Eylül sonrasında efsane dekanlarımızdan olan Cevat Geray, 1402’liklerden (ihraçlardan) olarak Mülkiyeliler Birliği başkanı olmuştur. O dönemlerde Mülkiye’nin kendisi 12 Eylül rejimine karşı hakların ve hukukun meşru zeminde en güçlü şekilde savunulduğu yerdi. Biz de üyelerimizin hukukunu ve fakültemizin özgünlüğünü korumaya çalışacağız. Hazırlayacağımız raporlar ve kuracağımız bilim merkezleri ile Türkiye kamuoyunu bilgilendireceğiz.

OHAL sınırı aştı

-OHAL’e ilişkin değerlendirmeleriniz neler?

OHAL Türkiye’de bizim anayasamızda çizilen sınırların ötesine çıkmış bir istisnai durum. Bütün hukuk düzenimizin OHAL KHK’leri ile yeniden yapılandırılmaya çalışıldığını görüyoruz. En büyük sıkıntı da bu. Anayasa’nın neredeyse herhangi bir yasa gibi algılandığı, anayasasızlaştırma noktasına gelindi. Aslında anayasanın olmadığı bir hal anlamına geliyor. Bu da bütün temel hak ve özgürlüklerimizin ortadan kalması gibi çok ciddi bir meseleye yol açıyor. Nereye kadar devam edeceği bir belirsizliğe dönüşmüş durumda. Türkiye böyle bir öngörülmezlik içinde. Hukuk devletinin en temel ilkesi öngörülebirlilik ilkesidir. Hukuk devleti cumhuriyetimizin en büyük kazanımlarından biridir ve bunu savunmak gerekir. Türkiye’nin hukuk devletine dönmeye, hukukunu yeniden inşa etmeye, temel hak ve özgürlüklerin yeniden güvence altına alınmasına ihtiyacı var