Mucize değil acı haber geldi..İşte Gamze'den oğluna veda mektubu
Tedavi sürecinde ayrı kaldığı oğluna yazdığı mektupla tanınan, ulusal bağış kampanyalarının ardından İtalya'da bulunan iliğin nakledilmesi sonrası taburcu edilen lösemi hastası Gamze Akbaş yaşamını yitirdi.. Eşi Emrah Akbaş: "Nakledilen ilik uygun olmasına rağmen vücudu kabullenememişti, akciğer enfeksiyonunu yenemedi".. Akbaş vefat etmeden önce oğluna duygu dolu bir mektup bıraktı.
cumhuriyet.com.trGamze Akbaş'ın eşi Emrah Akbaş, 15 gündür İzmir'deki özel bir hastanede akciğer enfeksiyonu tedavisi gören eşinin, dün 16.00 sıralarında yaşamını yitirdiğini belirtti.
Eşinin 2012 yılındaki ilik naklinin ardından taburcu edildiğini ancak vücudunun iliği kabul etmesinde sıkıntı yaşadıklarını ifade eden Akbaş, "İlik yüzde 100 uyumlu olmasına rağmen vücuda tam uyum sağlayamadı. Bağışıklık sistemi giderek gücünü yitirdi. 15 gün önce akciğer enfeksiyonu geçirdi ve tekrar hastanede kalmaya başladık. Çok mücadele etti ancak başaramadı" dedi.
Hastalık teşhisinin konması sonrası tedavi sürecinde ayrı kaldığı oğlu Atakan'a yazdığı mektupla tanınan İzmirli bankacı Gamze Akbaş, lösemiye karşı mücadelede sembol isimler arasına girmişti. Uygun iliğin bulunması için sosyal medya üzerinden başlatılan kampanyalarda 20 bine yakın kişinin kan verdiği Akbaş, İtalya'da bulunan iliğin nakli sonrası taburcu edilmişti.
Akbaş'ın cenazesinin yarın Öğle namazına müteakip Karşıyaka Ali Gültekin Camii'nden kaldırılacağı öğrenildi.
Hastalık teşhisinin konması sonrası tedavi sürecinde ayrı kaldığı oğlu Atakan'a yazdığı mektupla tanınan İzmirli bankacı Gamze Akbaş, lösemiye karşı mücadelede sembol isimler arasına girmişti.
Uygun iliğin bulunması için sosyalmedya üzerinden başlatılan kampanyalarda 20 bine yakın kişinin kan verdiği Akbaş, İtalya'da bulunan iliğin nakli sonrası taburcu edilmişti.
Akbaş, bloğunda yazdığı yazıyla Türkiye'ye böyle seslenmişti;
"Atakan'ı okul önlüğüyle görmek ne güzel olur"
"Yattığım gün (9 Şubat 2012), yani oğlumdan ayrıldığım gün. Kalbim atarken ruhumun öldüğü gün. İşte o gün başladı her şey. Hastanede yatak bulamazken, arabada oturmuş hastane odasının boşalmasını beklerken tanımadığım biri geldi. Gözleri parlarcasına, hadi senin de parlasın bu gözlerin, bakma böyle bana dercesine umut olmak istemiş, tüm Nurturia anneleri adına gelmiş Çiğdem anne, arkadan İstanbul'dan çıkıp gelen Nuran anne, arkasından Gülcan anne, sonra sesimi duy geçicek diyen Ayşin anne daha ismini unuttuğum binlerce anneler.
Peki ya gelen telefon mesajları, hepsini tek tek okusamda, cevap veremediğim mesajlara, bana kitap gönderenlere, telgraf yollayanlara, mektup yollayanlara... Kadın kollarından gelenler şahaneydi, emeğinize sağlık. Kargo poşetinin içine ufak ama dünyanın en anlamlı hediyelerini koyanlara, hastane kapısına gelip camdan bay bay yapma çabası verenlere.. Camdan gözlerindeki ışığı bana iletenlere. 2 şiş, 2 yumak koyup oyalanmam için bana destek olan Bodrum'luya... Elinde kanlarla gelip Ege Üniversitesi'nin kan alma merkezine kanları toplu olarak bırakan ya da diğer hastanelere 'Bu Gamze anne için' diyen yüzlerce anneye milyonlarca teşekkürler. Cezaevinden gelen ayrı bir telgraf vardı beni şaşırtan. 'Sana canımı vereyim yeterki tutsun iliğim' yazmış. Çok sağol sana da abicim. Oğlumun ağzından çıkan bir teşekkürmüş gibi algılayın bunu. Eğer kurtulursam, 'Sizler benim annemi kurtardınız çok sağolun' deyişi olarak, bir yavrunun teşekkürü olarak kabul edin.
Tüm görsel basın peki size nasıl teşekkür etsem. Sesimin çıkmaya hali olmadığı anları yaşarken benim yerime sizler haykırdınız çığlığımı. Tüm bu derdi kaleme alıp benimle ağladınız. Kiminizle telefonda konuştum yakarışımı duyurun yalvarırım dedim. Elinizin uzandığı yere kadar götürün dedim. Yaptınız bunu sağolun.
Okan Bayülgen haftada 5 gün canlı program yayını varken yanıma gelmen nasıl da güzeldi, karşımda sizi görünce başta inanamadım. Kalp atışımı nasıl hissettim. Oğlum için geldiniz. Çok ama çok sağolun.
Gazetelerin hepsini aldırdım saklamak için. Büyüyünce oğlum Gamze anneyi daha iyi tanısın diye. Eğer bu yolun sonu yaşamsa ben anlatırım onu ne kadar çok sevdiğimi, eğer bu yolun sonu ölümse, gazetelerden nasıl Türkiye ile elele verip gösterdiğimiz akıl almaz muhteşem çabayı gösterir babası oğluma.
Eminim Türkiye'de yaşamaktan çok gururlanacak. Bu nasıl birlik, beraberlik böyle diye şaşıracak. Gücümüzü oğlum da görecek. Bunun için görsel basına çok ama çok teşekkür ederim.
Son bir şey daha... Bu sabah 30'a yakın mektup geldi. Bir sınıf öğrencidendi bu gelen mektuplar. Işıl ışıl hepsi gülümsemiş toplu çekilen fotoğrafa. Çok sağolun çocuklar. Dayı Ahmet Ağa İlköğretim Okulu öğrencileri. (Gaziantep) Canım öğrencilerim her açtığım zarfta beni öylesine şaşırttınız ki anlatamam. Canım güzel gönüllü öğretmenime diyecek sözde bulamadım. Muhteşem öğretmen gurur duydum sizinle.
Benim de bir anne olarak en büyük hayalimdi Atakan'ı önlük içinde görmek. Parmak kaldırırken görmek ne güzel olurdu.
Belki sizin sayenizde olur bu mucize... Allah yar ve yardımcım olsun tüm hastalarla birlikte bana da acil şifalar diliyorum"
Uygun iliğin bulunması için sosyal medya üzerinden başlatılan kampanyalarda 20 bine yakın kişinin kan verdiği Akbaş, İtalya'da bulunan iliğin nakli sonrası taburcu edilmişti.
“SEYAHATE GİDEN ANNE GİBİYİM”
İşte Gamze Akbaş’ın oğlu Atakan için kaleme aldığı yazı;
’Seyahate giden anne gibiyim’
“Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belli ki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti deyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor deyin.
İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü, laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr.’um da öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Maalesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten, salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benim de ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim var ki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr.’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.
Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin, hatta davranacağı da. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde n’apar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler, yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye.
Eskişehir’e göderirler belki biii süreliğine orası da çok soğuk, keşke annem göndermese.
Kalbi kırılırsa anlarlar mı?
Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi?
Anneyi sorduğunda ne cevap verirler?
Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı?
Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar?
Her akşam ılık sütünün içilmesi, dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı?
Günlük taze meyve suyu sıkılır mı mevsim meyvelerinden?
Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi?
Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü?
Değişik kitapları kim araştırır, kim alır peki?
Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla?
Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir?
Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder?
Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer. O özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der.
Evde televizyon seyretmeyip kim aktivite yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün?
Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar, Atakan’ıma nasıl sabır gösterir?
Bir varmış, bir yokmuş. Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman. Zamansa bazen dost insana, bazen düşman. Bize düşman oldu.
Emrah’ım canım sevdiğim. Çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştin ya bana, ’Parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum’ diye. Hep öyle deli baba ol olur mu? O zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki.
Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim, ’Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın’ diye. Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye. Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onu da sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.
Canım annem, canım babam, canım kardeşim. Hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet.
Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı.
Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.
Sabahleyin aradın annem.
Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var, öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun: ’Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına, ’Ben sana dayanamam merak etme geçer’ dedim. ’Geçsin annecim’ dedi. Dayancan annem diye haykırdım içimden.
Şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bir şey istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrah’ımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağım da. Biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya. Bir de tabi Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum.”