Mollaların Gölgesinde/ 9

İlk yıllarında Batılı reformist bir parti görünümü veren Tudeh, komünist çizgiye kayınca yüz binlerin umudu oldu

cumhuriyet.com.tr

Kuzey İran’da petrol imtiyazı isteyen Stalin, reddedilince İran’da özerklik isteyen Azeri ve Kürtlere destek verdi. Tudeh yönetimi sosyalist dayanışma adına Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ile Mehabad Kürt Cumhuriyeti’ne sıcak bakınca milliyetçilerin desteğini kaybettiler. Şah Muhammed Rıza kendisine yönelik suikast olayını bahane ederek Tudeh’i kapattı, muhalifleri tutuklattı.

Şah’a yapılan başarısız suikasttan en büyük darbeyi komünist Tudeh partisi aldı. Tudeh kurulduktan birkaç yıl sonra on binleri sokağa dökebilen, iki yüz bini aşkın işçiyi bir işareti ile greve başlatabilen bir parti konumuna gelmişti. Tudeh’in büyümesi sadece Şah’ı değil İngilizleri de korkutuyordu. Şah’a düzenlenen tek kişilik başarısız suikastla, Tudeh’in kapatılması için aranan bahane de bulunmuş oldu. Oysa Şah’a suikast teşebbüsünde bulunan kişinin radikal dinci olduğuna dair pek çok emare olmasına karşın Tudeh hedef seçildi. İran siyasetinde bir yıldız gibi parlayıp sönen Tudeh’in kısa tarihine bir göz atalım.

Komünist Tudeh Partisi

Baba Rıza Şah’ın tahttan indirilmesi hiç kuşkusuz İran’ın muhalif hareketinin rahat bir nefes almasını sağlamıştı. Şah’ın tahttan çekildiği 1941 yılının Ağustos ayında hapisteki sosyalist bilim adamı ve siyasetçiler serbest bırakılmıştı. Avrupa’da eğitimleri sırasında sosyalist ve komünist düşüncelerden etkilenen aydınların da katılımıyla İran’da “Elliüçüncü Grup” adıyla siyasal bir hareket başlattılar. Bu hareket eski kuşak komünistleri de aralarına alarak İrac İskenderi önderliğinde Hizb-i Tudeh’i (Kitle Partisi) kurdular.

Partinin liderliğine eski meşrutiyetçi ve 1920’de kurulan Sosyalist Parti’nin de liderliğini yapan Süleyman İskenderi getirildi. Süleyman İskenderi, parti genel başkanlığını, partinin dindarları kızdıracak radikal söylemlerde bulunulmaması kaydıyla kabul etmişti. Partinin geniş bir tabana yayılan kitle partisi olmasını istiyordu.

‘İlk hedefimiz halkı harekete geçirmek’

Tudeh Partisi programında hangi kitlelere dayanacakları şöyle açıklanıyordu: “İlk hedefimiz İran’daki işçileri, köylüleri, ilerici aydınları, esnaf ve zanaatkârları harekete geçirmektir. Toplumumuzda belli başlı iki sınıf bulunur: Temel üretim araçlarına sahip olanlar ve kayda değer malı mülkü olmayanlar. İkincisine işçiler, köylüler, ilerici aydınlar, esnaf ve zanaatkârlar dahildir. Çalışırlar ama emeklerinin karşılığını alamazlar. Aynı zamanda oligarşinin baskısı altındadırlar. Hedefimiz zorbalık ve diktatörlükle savaşmak derken, belli kimselerden değil zorbalarla diktatörleri yaratan sınıf yapısından söz ediyoruz. Ağustos 1941’de pek çokları Rıza Şah’ın tahttan çekilmesiyle diktatörlüğün bir gecede son bulduğunu düşünmüştü. Ama şimdi işin doğrusunu biliyoruz; çünkü Rıza Şah’ı yaratan sınıf yapısının hâlâ yerinde durduğunu kendi gözlerimizle görebiliyoruz. Daha da kötüsü, bu sınıf yapısı ufak çaplı Rıza Şahlar, üretim araçlarının mülkiyeti sayesinde devletin kontrolünü elinde tutmaya devam eden feodal toprak ağaları ve sömürücü kapitalistler kılığına girmiş oligarşiler yaratmayı sürdürmektedir.”

Petrol şirketlerinin uykularını kaçırdılar

Tudeh, kısa zamanda yetmiş sekiz ilde örgütlenmiş, elli bin kayıtlı üyesiyle önemli bir kitle partisi haline gelmişti. Parlamentoda 6 temsilcisi, hükümette de üç bakanı bulunan Tudeh Partisi, 1 Mayıs ve Anayasa Günü kutlamalarında 50 bine yakın insanla miting yapabilecek güce ulaşmıştı. “Herkese iş, herkese eğitim ve herkese sağlık” sloganı yoksul halktan karşılık bulmuştu. Diğer ilerici ve sosyalist partilerle ittifaklar kuran Tudeh’in yan kuruluşu olan 275 bin üyeli Birleşik Sendikalar Merkez Konseyi de işçi sınıfının kitlesel desteğine sahipti. 1946 yılında petrol işkolunda yaptıkları genel grevle işçiler önemli haklar elde etti. Tudeh’in desteğiyle yapılan grev İngilizlerin uykularını kaçırdı. İngiltere’nin Abadan Konsolosu, endişesini “Rafinerinin ve petrol sahalarının güvenliğiyle İngiliz personelin güvenliği Tudeh Partisi’nin iyi niyetine ve iradesine bağlıdır” sözleriyle dile getiriyordu.

Tudeh zor durumda

Tudeh’i destekleyen grupların tamamının komünist ya da sosyalist düşüncede olduğu söylenemezdi. Yurtsever milliyetçi gruplar da söyleminden etkilendikleri Tudeh’i destekliyordu. İlk yıllarında Batılı bir reformist parti görünümü veren Tudeh, sonradan içindeki Sovyet yanlısı kanadın güçlenmesiyle komünist bir parti hüviyetine büründü. Ancak hesapta olmayan bir gelişme Tudeh’in talihini tersine çevirdi. 1945 yılında Sovyetler Birliği, Kuzey İran’da petrol arama imtiyazı vermesi için Şah’ı ve hükümeti sıkıştırmaya başladı. Aslında Stalin’in İran üzerinde bazı oyunlar sahneye koyacağı beklenen bir gelişmeydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında üç Müttefik ülke, savaşın bitmesinden altı ay sonra tüm kuvvetlerini İran’dan çekeceklerine dair anlaşmalarına rağmen o gün geldiğinde, Stalin Sovyetler’e yönelik bazı tehditler olduğunu öne sürerek Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’da kalacağını açıkladı. Bu ülkeyle yakın ilişkileri olan Tudeh Partisi yöneticileri, iki arada bir derede kalmıştı. Tudeh’liler, Sovyetler’in petrol gelirlerini paylaşmada İngilizlerden daha cömert davranacağını ve İngilizlerden yüzde 20 daha fazla pay vereceklerini açıklayarak zevahiri kurtarmaya çalıştılarsa da parti içindeki milliyetçilerin sert eleştirilerine muhatap oldular. Zira bir süre önce Tudeh yönetimi, Amerikan şirketlerine İran’ın iki bölgesinde imtiyaz verilmesini şiddetle kınamış ve daha ileri giderek Anglo-İranian Oil Company’nin devletleştirilmesini istemişlerdi.

Petrol tartışmaları yetmezmiş gibi Sovyetler, kendi bölgelerinde özerklik talep eden Azeri ve Kürt gruplara destek vermesi Tudeh’in durumunu daha da tartışmalı hale getirdi. Sovyetler, Azerbaycan’da kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ve Kürt bölgesinde kurulan Mehabad Kürt Cumhuriyeti’ne askeri malzeme ve milis desteği verirken Tudeh yönetimi de sosyalist dayanışma adı altında bu özerk cumhuriyetleri destekledi. Ancak daha sonra İngilizlerle Sovyetler’in aralarında yaptıkları anlaşma ile Sovyet orduları Kuzey İran’dan çekildi. Sovyet ordularının çekildiği yerlere İran ordusu hızla girdi. Korumasız kalan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ile Mehabad Kürt Cumhuriyeti, bir yıl süren rüyadan uyandılar. Anadolu’ya ait “El atına binen tez iner” özdeyişi gerçekleşmiş, Azeri ve Kürt Cumhuriyetleri bindikleri gösterişli Sovyet atlarıyla dörtnala giderken aşağı itilmiş, arkadan gelen İran ordusunun ayakları altında kalmışlardı.

Bu son olay milliyetçiler ile komünistleri yol ayrımına getirirken hükümetin Tudeh üzerindeki baskılarının da artmasına yol açtı. İşte tam da o günlerde Tudeh’i kapatmak için bahane arayan Şah, kendisine yönelik suikast olayını fırsata çevirdi. ÖnceTahran’da sıkıyönetim ilan edildi. Bir süre sonra Sıkıyönetim tüm ülkeye yayıldı. Tudeh Partisi yasadışı ilan edildi, yöneticilerinin bir kısmı hakkında tutuklama, kaçanlar hakkında da gıyaplarında idam cezası verildi.

Ömrü kısa olsa da Tudeh, İran siyasetine çok şey kazandırdı. Sınıf bilinci, burjuvazi, oligarşi, aristokrasi, irtica, emekçi, komprador gibi kavramlarla parti kongreleri, programları, gençlik ve taşra teşkilatları, sendikalarla ilişkiler, parti yayın organları gibi örgütlenme biçimlerini ve sosyal devlet anlayışını İran siyasetine miras bıraktı.

Şah Muhammed Rıza, “fırsat bu fırsat” deyip Tudeh’le hiçbir ilgisi olmayan diğer muhalifleri hakkında da tutuklama, kendisini eleştiren yayın organları hakkında kapatma kararı almıştı. Babası gibi diktatörlük özlemiyle yanıp tutuşan Muhammed Rıza Pehlevi, kurucu meclisi toplayıp kendisine geniş yetkiler verecek kararları birbiri ardınca aldırdı. Kurucu meclis Şah’a altı ay içinde yenisinin kurulması koşuluyla parlamentoyu feshetme ve yarısını kendisinin atayacağı altmış senatörlük bir ayan meclisi kurma yetkisini verdi.



İran petrolüne sahip çıkıyor

1944’te Suudi Arabistan’a giren Arap-Amerikan Petrol Şirketi, petrolün yüzde 50’sinin çıkarıldığı ülkeye, yüzde 50’sinin ise rafineriyi kuran şirkete ait olduğunu belirleyen bir anlaşma yapmış ve bu anlaşma İran’daki milliyetçilerin İngiliz şirketi Anglo-İranian Oil şirketine öfkesini daha da arttırmıştı.

Muhammed Rıza, yetkilerini arttırmak için ne kadar manevra yaparsa yapsın bu yetkileri eskisi gibi rahatça kullanamayacaktı. Zira İran’da siyaset bir daha eski düzende süremezdi. Sosyalistler, aydınlar ve milliyetçilerin halk üzerindeki etkisi artmış, İngilizlerin kuklası Muhammed Rıza Şah’ın istemedikleri bir kararı alması halinde yüz binleri sokağa dökebilecek güce ulaşmışlardı. 1944’te Suudi Arabistan’a giren Arap-Amerikan Petrol Şirketi (ARAMCO) petrolün yüzde 50’sinin çıkarıldığı ülkeye, yüzde 50’sinin ise rafineriyi kuran şirkete ait olduğunu belirleyen bir anlaşma yapmış ve bu anlaşma İran’daki milliyetçilerin İngiliz şirketi Anglo-İranian Oil şirketine öfkesini daha da arttırmıştı. Çünkü İngiliz şirketi İran’a petrol kârının yüzde 20’sini bile vermiyordu. Bu adaletsizlik karşısında gerek halk gerekse milletvekilleri İngiltere ile daha iyi bir sözleşme yapılması için Şah’ı sıkıştırıyordu. Aralarında Musaddık’ın da olduğu on milletvekili İngiliz şirketi ile yapılan anlaşmanın feshedilmesi için kanun tasarısı hazırladılar. İngiltere gerek Abadan’da işçilerin daha iyi çalışma koşulları için sık sık direnişe geçmesi gerekse meclisteki milletvekillerinin yeni anlaşma yönündeki baskıları karşısında bir miktar ödün vermekle durumu kurtaracağını umuyordu. 1933 yılında yapılan anlaşmaya ek olarak hazırladığı sözleşmede İran’a imtiyazın karşılığı olarak ödenen bedelin 4 milyon pounddan az olmayacağını, kuyu açılacak arazilerin daraltılacağını ve idari görevlere getirmek için daha fazla İranlıyı eğiteceğini garanti ediyordu. İran Başbakanı sözleşme üzerinde müzakerede bulunmak için şirket yöneticisi William Fraser’i Tahran’a davet etti. Ancak Fraser, “Bu son teklifimiz, pazarlığı kabul etmeyiz” diyerek özel uçağı ile Londra’ya döndü.

Musaddık'ın eylemi seçimleri yeniletti

İngilizleri kızdırmak istemeyen Şah Mumammed Rıza, şirketin önerdiği ek sözleşmeyi onaylaması için meclise baskı yapıyordu. Yakın zamanda yapılacak seçimler nedeniyle birçok milletvekili ikircikli davranıyordu. Bir yandan Şah’ı kızdırma ve seçimlerde aday olamama riski, diğer yanda seçmenlerin öfkesi. Sonunda her iki tarafı da fazla kızdırmayan bir orta yol bulunmuştu. Milletvekilleri kürsü işgali ile kanunun zamanında meclisten geçmesini engellediler. Şah, ek sözleşmenin yeni oluşacak mecliste sorun yaşanmadan geçmesi için kendince önlemler alıyordu. Rüşvetle milletvekili ayarlamaktan, seçim hilelerine ve kullanabileceği kişilerin meclise seçilmesi için her türlü yola başvurdu. Ancak bu duruma İran halkının tepkisi çok sert oldu. Seçim hilelerinin yapıldığı birçok şehirde protesto gösterileri başladı. En büyük gösteri ise Muhammed Musaddık’ın seçimi kaybettiği söylenen Tahran’da yapıldı. Musaddık, seçimlerde hile yapıldığına inanan herkesi evinin önünde toplanmaya çağırdı. Evinin önünde toplanan binlerce kişiyle birlikte Şah’ın sarayına doğru yürüyüşe geçti. Hatipliğiyle ünlü Musaddık, saray önünde yaptığı konuşmada adil bir seçim yapılıncaya kadar yerinden kıpırdamadan sarayın bahçesinde oturma eylemi yapacağını açıklayınca halktan büyük destek gördü. Yandaşlarıyla birlikte üç gün üç gece yerinden kıpırdamadan sarayın bahçesinde oturdu. O sırada Birleşmiş Milletler toplantısına gitmeye hazırlanan Şah, uluslararası kamuoyundaki itibarını düşünerek Musaddık ve yandaşlarının talebini kabul etti. Şah, yurtdışında iken Musaddık’ın evinde muhalif bir oluşumun temelleri atılıyordu. Liderliğine Musaddık’ın getirildiği sivil toplum örgütlerinden oluşan koalisyonun adını Milli Cephe koydular. O güne kadar tek kişilik muhalefet yapan Musaddık, ilk kez örgütlü bir gücü arkasına alıyordu.

Şah’ın istemeye istemeye yenilediği seçimde Musaddık ve Milli Cephe’ye mensup altı kişi meclise seçildi. İngiltere, ek sözleşmenin meclisten geçirilmesini sağlayacak güçlü bir başbakan ataması için Şah’a telkinde bulunuyordu. Milli Cephe, meclisteki petrol komisyonunda etkin oldu. Komitenin başkanlığına Musaddık getirildi. İngiltere’nin uzlaşmaz tutumu, ulemayı da öfkelendirmiş ve başta Ebulkasım Kaşani de dahil birçok mollayı da Musaddık’ın başında olduğu Milli Cephe’ye yöneltmişti. Ulema içinde anti-emperyalist söylemleriyle öne çıkan Ebulkasım Kaşani, sürgünde iken Beyrut’ta seçimlere katılıp milletvekili seçilmişti. Halkın baskıları sonucu ülkeye dönmesine izin verilen ve yüz binlerce kişi tarafından karşılanan Kaşani, kalabalığa karşı yaptığı konuşmasında Musaddık ve Milli Cephe’yi İran’ın en dürüst yurtseverleri olarak selamladı.