Minyatürde sinema açılımı...

37. İstanbul Film Festivali’nin afişini tasarlayan Murat Palta, minyatür sanatını ve kendi hikâyesini anlattı.

ORHUN ATMIŞ

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu sene 37’ncisi düzenlenen İstanbul Film Festivali, bugün başlıyor. 17 Nisan’a kadar devam edecek festivalin afişleri tüm şehri sarmış durumda. Bu seneki afişte “Yıldız Savaşları”, “Otomatik Portakal” gibi kültleşmiş filmlerin unutulmaz karakterlerini sinemaya girmek için kuyrukta beklerken görüyoruz. Ancak minyatür tekniğiyle betimlenmiş şekilde... Afişin yaratıcısı çizer Murat Palta. 1990 doğumlu sanatçı, 2012 yılında Dumlupınar Grafik Tasarım Bölümü’nden mezun olduktan 2 sene sonra Contemporary İstanbul 2014’te yer edinmeyi başardı. O günden bu yana çok sayıda festivale katılan Palta’nın iki de kişisel sergisi bulunuyor. Genç sanatçıyla minyatürü ve İstanbul Film Festivali’ni konuştuk.

- Zaten ilk yaptığın minyatürle birlikte çok fazla ilgi görmeye başlamıştın. İstanbul Film Festivali ve onun tüm şehri saran afişleri bu işin zirvesi oldu diyebilir miyiz?

Zirveden çok, popülerleşme. Şu an her yerde olduğu için herkes görür duruma geldi ve doğal olarak daha çok kitleye ulaşmış oldu. Yaygınlaşmış oldu yani daha çok. Sonuçta kendi yaptığım bir şeyi sokakta görmek apayrı oldu benim için.

‘Bu kadarını beklemiyordum’

- 2012’de mezun olduktan sonra bu noktaya çok hızlı geldin. Okurken beklediğin bir şey miydi bu?

Hayır. İspanya, Toledo’da staj yapıyordum. İstanbul’a dönünce elimde “online” portfolyo oluşsun diye siteye yüklediğimde, sonrasında gelen e-postalarla ortaya çıkan bir şey bu. Bu bir tezdi. Tez de sonuçta portfolyoya koyabileceğim bir şeydi. Aslında planladığım şey döndükten sonra mezun olup bir şekilde bir ajansta ya da ‘freelance’ çalışmak... Ama bir gün stajdan dönerken, e-posta gelen mesajlarla dolmuştu, “Şu sitede gördüm, bu sitede gördüm” diye paylaşılmaya başlanmıştı. Hiç bu şekilde beklemiyordum. Şöyle, yaptığım işlerle alakalı özgüvenim vardı. Arkasında duracağım işlerdi, ama bu boyuta ulaşacağı aklımın ucundan geçmiyordu.

- Yapıtlarında mizah unsuru oldukça ön planda. Bu gençlerin de ilgisini çekiyor olmalı.

O var. Öte taraftan sinemayla alakalı olması insanların ilgisini çekiyor. Çok normal. Bir de alışık olmadıkları şekilde görüyorlar. Minyatürü zaten o şekilde görmemişler. Yan yana gelince mizahi dille de bunu görünce yaratıcı olduklarını düşündükleri için doğal olarak ilgi çekiyor. Mizah unsuru da bence güzel bir nokta. Bir şeyi anlatırken çok ciddi olmak her zaman anlatmak istediğini karşılayamıyor.

‘O niyetle yapmadım’

- Son dönemde Osmanlı’yla ilgili her şey el üstünde tutuluyor. Senin yapıtların da bu bağlamda ilgi gördü diyebilir miyiz?

O bağlam da bunlardan bir tanesiydi. Sadece o sebepten dolayı sevildi diyemeyiz. Bazen bu benim açımdan birazcık sıkıcı olabiliyor. Şöyle tepkiler geldi mesela, “Bravo, kültürümüzü resimlemiş, helal olsun. Yurtdışında ilgi uyandıran Türk” falan... Ama hiçbir zaman bunu böyle bir niyetle yapmadım. Sadece sevdiğim için yaptım. Bunlar “Osmanlı harikadır, şudur budur” gibi nedenlerle yapılmış şeyler değil. Buna özellikle ilgi duyan insanların da hoşlarına gittiyse benim için de güzel bir şey. Benim için daha önemli olan, yapmak istediğim şeyi anlamış olmaları.

- Bu nedenle, minyatür Osmanlı’yla bağdaştığı için otosansür uyguluyor musun?

Çizdiklerin yüzünden tepki gördüğün oldu mu? İnternetten oldu, “Bizim atalarımız böyle şeyler yapmaz” falan diye. Bu illa ki olur... İnterneti olan herkes bu yorumu yazar. Çok ciddiye alınacak şeyler değil. Ama gerçekten minyatürü sevenler, bu kültürü seven insanlar “Ne kadar kötü” demedi. Benim niyetim bunu ne yermek, ne de “Bakın ne süper kültürümüz var” demek. Olabildiğince bilimsel yaklaştığım için insanlar herhalde anlayış gösteriyor. Otosansür gerektirecek herhangi bir şey yapmadığım için de içim rahat.

‘Kırmızılı Kadın’ın hikâyesi

- “Kırmızılı Kadın” tasvirin de çok ilgi gördü. Onun hikâyesi nasıl?

Brezilya’daki bir dergi için yapılmıştı o. Gezi olayları olduğunda ve dergi bu olayları resimleyecek bir kapak yapmak istediğinde benim aklıma ilk o geldi. Bunun dışında açıkçası birkaç taslak hazırlamıştım, bir tanesi eski minyatürlerdeki savaş meydanı gibi bir şey resimlemeyi planlamıştım. Onlar “Kırmızılı Kadın”ı daha uygun gördüler. Ben bunları hazırlayıp bitirirken Brezilya’da da çok benzer olaylar patlak verdi. Onlar da “Ortak noktayı bulabilecek bir şeyler yapalım” dediler. Sonra, “Zamanımız dar, ‘Kırmızılı Kadın’ Brezilya bayrağı tutsun, böyle sergilensin” dediler. “Tamam” deyip gönderdim. O sırada da aynı NTV Tarih’le çakıştı, pişti olduk.

‘Arabesk’i 15. kez izleyeceğim’

- stanbul Film Festivali’nden merakla beklediğin filmler var mı?

“Arabesk” filmini herhalde 15’inci kez izleyeceğim. Ama onu çalışırken izliyorum, otururken de “Dur şunu açıp izleyeyim” diye açıyorum. O artık defalarca izlediğim bir film ama yine izleyeceğim. Onun dışında da “Köpek Adası / Isle of Dogs” tabii. n “Favori yönetmenin kim” sorusunu da soralım o zaman... Birden fazla var... Ama bayağı klasik yönetmenler. Oturup da Stanley Kubrick demeyeyim, ama gerçekten de o en sevdiğim insanlar arasında.