Milli marşıyla uyumlu insanların yurdu: Çin
Miyase İlknur
Miyase İlknurÇin Devrimi’nin 70. yılı kutlamalarının arifesinde uçtuk son ayların tartışılan ülkesine. Çin’e ilk seyahatimiz olması nedeniyle havalimanından itibaren yazıp çizilenlerden farklı ne görebilir diye pür dikkat çevreyi süzüyoruz. Avrupalıları hasedinden çatır çatır çatlatan yeni havalimanımız ile Pekin Havalimanı’nı kıyaslamakla başlıyor ilk gözlemimiz. Dünyada ödemeler dengesinde cari fazlası en yüksek ülkelerden biri olan Çin’in hem de bizimkine oranla hayli mütevazı bir havalimanı inşa etmesini neyle açıklamalı. Paraları yok desek fazlasıyla var. Bu durumda ya “ulusal itibardan tasarruf” ediyorlar ya da çatlatacak düşmanları yok. Ama galiba ikisi de değil. Çinlilerin ulusal itibarlarını gösterme alanları farklı. Onlar bizdeki gibi şaşaalı devlet sarayları, havalimanları ve kamu binaları yerine, cari fazla veren ödemeler dengesi, dünyanın dört bin yanındaki yatırımları ve dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip olmalarına karşın işsizlik oranları ve kişi başına düşen milli gelirleri ile gösteriyorlar.
Bisiklet ve motosiklete ayrı şerit
Caddeleri oldukça geniş. Bu geniş caddelerin sağlı sollu iki şeridi bisiklet ve motosikletlere ayrılmış. O nedenle yoğun nüfusa karşın trafik bizdekinden daha iyi. Otobüs ve bizdeki metrobüs benzeri toplu taşıma araçlarında bırakın tıklım tıkış olmayı, binenlerin yer bulması garanti. Çünkü sokak başlarında kamuya ait abonmanınızı okutup alabileceğiniz bisiklet ve motosikletler varken kimse toplu taşıma araçlarına ihtiyaç duymuyor. Bir de şirin ve minik küçük arabaları var. Eski Pekin, şehrin diğer bölgeleriyle tam bir tezat oluşturuyor. Her biri 15 metrekarelik evlerden oluşan bu mahallede tuvaletler ortak kullanılıyor. Her sokakta bulunan bu ortak tuvaletlerde kabin olmayışı ve hepsinin de bize özgü deyişle “alaturka” olması bu mahalleyi gezen turistler için biraz sıkıntılı. Çin mutfağı denince aklınıza bizdeki ya da Avrupa’daki Çin restoranları gelmesin hemen. Her zevke uygun yemek çeşidi var. Sıkıldığınızda Türk mutfağı bile bulmanız çok zor değil. Özellikle Guangzhou’da beşin üzerinde Türk lokantası var. Çin’deki pek çok lokanta içinden ilginç olan iki tanesi hem damağımızda hem de zihnimizde yer etti. Biri eski Pekin’de varoş diyebileceğimiz yoksulların mahallesinde bir evin avlusuna bakan odalardan birinde ev sahibinin yaptığı yemekler ile Guangzhou’da michelin ödüllü bir restoran oldu. Eh bir hafta boyunca Çin yemeklerinden sıkılınca soluğu ekip arkadaşlarımızla birlikte bir Türk lokantasında aldık. Herkes mönüden özlediği Türk yemeğini söyledi. Arkadaşlardan biri de hünkârbeğendi sipariş etmişti. Tercümanımız Bilge, hünkârbeğendiyi ilk kez gördüğünden “Etin aldındaki ne?” diye sordu. “Beğendi” cevabını alınca kaşlarını kaldırarak “Beğendi mi, kim beğendi?” diye ikinci soruyu yöneltince masada toplu bir kahkaha yükseldi. Hünkârın beğendiğini anlatmaya çalıştık. “Bu yemeğin ne biçim adı var böyle” diyen Bilge’ye, “Ohoo bu da bir şey mi? İmambayıldı var mesela” dedik. Bilge bu kez şaşırmadı. Zira onlarda da “Budist duvardan atladı” adında bir yemek varmış. Pekin’den sonraki durağımız Guangzhou ilginç bir şehir. Şanghay’dan sonraki ikinci büyük ticaret merkezi. Gökdelenler, alışveriş merkezleri, tabii ünlü kulesi ile köprüsü. Bizim Büyükdere Caddesi’nin iki sırasında dizili gökdelenler kadar rahatsız edici değil. Çünkü caddeler ve yeşil alanlar o kadar geniş tutulmuş ki, rahatsız olmuyorsunuz. Guangzhou bir zamanlar tarım yapılan köylük bir yermiş. Devlet eliyle yapılan kentsel dönüşüm nedeniyle dünün yoksul köylüleri şimdilerde emlak zengini olmuş. Üretmeden sadece kira gelirleriyle misler gibi geçiniyorlar. Oysa bu şehrin sembolü olan beş keçinin mitolojik hikâyesine göre bir zamanlar bu topraklarda kıtlık nedeniyle insanlar açlıktan ölüyormuş. Sonunda Tanrılar sefalet içindeki halka yardım etmeye karar vermişler ve beş keçi, ağzında pirinç filizleri ile bu topraklara inmiş, halk da bu pirinçleri ekerek kıtlıktan kurtulmuş. Günümüzde Goungzou’da özellikle gençler şehri ikiye bölen İnci Nehri’nin iki kıyısındaki ihtişamlı evlere bakıp zenginlik hayalleri kuruyor...
Eşiğe dikkat...
Şehirdeki önemli turistik mekânlardan biri de “Chen Ailesi Tapınağı.” 1867’de yapımı tamamlanan tapınakta el yapımı heykelcikler, biblolar, ahşap paneller ve efsanelerin kahramanlarının figürleri yer alıyor. Rehberimiz, tapınağın kapısından içeri girerken “Dikkat, eşiğe basmayın” diye uyardıktan sonra ekliyor: “Eşiğe basmak evine gittiğiniz ailenin onurunu çiğnemekle eşdeğerdir.” Haydaa! Anadolu topraklarında da Alevilerin kutsal saydıkları eşiğe basmama geleneği bu kez de Çin’de karşımıza çıkınca mesafelerin uzak yakına rağmen kültürler arası geçişkenliği bir kez daha gözümüze sokuluyor. Çin’de en şaşırdığımız ve bir o kadar güldüğümüz olay da yorulunca yolda, otelin avlusunda ya da İnci Nehri’ndeki tekne gezintisinde bir kenara oturduğumuzda “Kalkın, oturmak yasak” komutuyla uyarılmamız oldu. Anlaşılan Çinliler oturan insanlardan pek hazzetmiyorlar. Eh ne de olsa milli marşları da “Kalkın!” komutuyla başlıyor. miyase@cumhuriyet.com.tr