Midhat Cemal Kuntay'dan Doğan Hızlan'a...
Yakın zaman önce yayımlanan “Tahkikat-ı Edebiye” ve “...Yazı Kalır”, edebiyat anket, söyleşi ve röportajlarının gelecek için ne denli önemli kaynaklar olduğunu bir kez daha gösterdi. “Tahkikat-ı Edebiye”, Midhat Cemal Kuntay’ın çalışması ve ilk edebiyat anketi olma özelliği taşıyor. “...Yazı Kalır” ise Doğan Hızlan’ın radyo ve televizyonlarda gerçekleştirdiği edebiyat söyleşilerinden oluşuyor.
Eray Ak / Cumhuriyet Kitap EkiRuşen Eşref Ünaydın’ın Diyorlar ki adını taşıyan kitabı, edebiyat tarihimizde önemli bir yerde durur. Edebiyat röportajlarının öncüsü olarak görülür Ünaydın bu kitabıyla ve konuğu olduğu yazarlara yönelttiği sorularla birlikte onların tepkilerini, bulundukları ortamı, dahası zaman zaman yiyip içtiklerini dahi ortaya çıkardığı metinlere taşır; sonuçta da bugüne, şimdi bile keyifle okunan dönemine dair çok önemli bir kaynak miras kalır.
Edebiyatımızda yazara yöneltilmiş sorulardan oluşan anket-soruşturma-röportaj türü çalışmaların ilk örneği olarak kabul edilen Diyorlar ki, 1918’de yayımlanır. Fakat Handan İnci’nin ortaya çıkardığı Tahkikat-ı Edebiye, Ünaydın’dan daha önce bu yolda ilerlemeye başlamış bir başkasının da olduğunu gösteriyor: Türkiye’de romanın kilometre taşlarından biri olarak gösterilen Üç İstanbul adlı romanıyla Midhat Cemal Kuntay.
Olay şöyle seyrediyor: Kuntay, Servet-i Fünûn’da yayımlanmak üzere “1909’dan itibaren dönemin tanınmış yazarlarına edebî kimliklerini kendilerinden öğrenmek amacıyla” birkaç sorudan oluşan mektuplar gönderir. Cevapları yayımlamak ise 1919’a kalır. Cevapların yayımlanması için beklenen bu on yıllık uzun zaman dilimi üzerine İnci, kitabın sunuş yazısında bazı tahminlerde bulunuyor. Fakat sonuçta Tahkikat-ı Edebiye’nin yayımlanması, Ünaydın’ın Diyolar ki’sininden sonraya kalıyor.
Bugünden bakarsak; Tahkikat-ı Edebiye sütunlarına gönderilen cevaplar, edebiyat tarihimiz için önemli belgeler olarak öne çıkıyor. Dönemin yazarlarının kendilerinden ve edebiyatlarından bahsetmeleri hem meraklı okur hem de araştırmacılar için değerli bir kaynak meydana getiriyor. Handan İnci’nin kitap için yazdığı sunuş yazısında belirttiği gibi; “Anketin asıl amacı günün okurunun ilgisini çekecek bir dizi hazırlamak değil, geleceğin edebiyat tarihçileri adına birinci elden çeşitli bilgiler derlemektir.”
Kuntay da bu soruşturmanın neden yapıldığına dair birkaç cümle kuruyor: “’Eski yazarlar kimleri okumuşlar, nasıl yazmışlar ve ne türlü yaşamışlardır?’ sorularına genellikle bir cevap vermeyen biyografi derlemelerinin mezar taşı ya da nüfus kütüğü kadar özet ve ruhsuz sayfalarıyla bir edebiyat tarihi yazmanın ne kadar güç olduğunu düşündük...”
Kuntay’ın konukları ise şunlar: Abdülhak Hâmid Tarhan, Cenab Şahabettin, Süleyman Nazif, Samipaşazade Sezai, Faik Ali Ozansoy, Hüseyin Cahid Yalçın, Mehmet Âkif Ersoy, Ahmet Reşid Rey, Kemalpaşazâde Said, Mehmet Said Paşa, Hüseyin Suat Yalçın, Halide Edib Adıvar, Yusuf Akçura, Ali Ekrem Bolayır, Ali Kâmi Akyüz, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Rıza Tevfik Bölükbaşı.
SÖZ UÇAR “...YAZI KALIR”
Bu iki ismin attığı temelden sonra edebiyat söyleşleri güçlü bir ivme kazandı. Bugün ise edebiyat dergilerinin vazgeçilmezleri durumunda. Yazarın, okurla buluşup kendini açtığı bir ortak nokta olarak kabul ediliyorlar. Bunun yanında ise söyleşilerin okurlara ne kazandırdığı sorusu üzerine epey kafa yoruluyor. Kimi eleştiriyi öldürdüğünü, mümkünse yazarların kitaplarını okura sunduktan sonra köşesine çekilip gelen tepkileri dinlemesi gerektiğini söylüyor. Kimi ise bu söyleşilerin, edebiyat eleştirilerinin bir parçası olduğunu ve yazın dünyasının tam merkezinde durduğunu… Eleştiriler bir yana, söyleşilerin, söyleşiyi yapan aracılığıyla yazar ve okurun birbiriyle konuşma fırsatını yakaladığı zeminler olduğu gerçeğini pas geçebilir miyiz? İyi kotarılmış bir edebiyat söyleşisini okumanın verdiği keyfe ne deyiceğiz? Bunun yanında o söyleşiden öğrenilenleri, konuşmanın yazarın dünyasına komşu bir kapı açabilme marifetini nereye koyacağız? Dahası; yazarı kendi dünyasında konuşmadan oturtup ne kazanacağız, okur ne kazanacak?
Bu soruların cevaplarını da edebiyat dünyamızın çınarlarından Doğan Hızlan veriyor ...Yazı Kalır adını verdiği söyleşiler toplamından oluşan kitabında. Hızlan, söz uçar yazı kalır, diyerek yola çıkmış bu kitabı hazırlarken ve yıllar süren radyo-televizyon günlerinden biriken edebiyat söyleşilerini kitaplaştırmış.
“Sıcağı sıcağına yapılmış o konuşmaların edebiyat tarihi açısından önem taşıdığına inanıyorum,” diyor Doğan Hızlan, “o yüzden gök kubbede bir hoş seda olarak kalmalarını istemedim.”
Doğan Hızlan’ın kimi artık aramızda olmayan yazar ve şair dostları, Hızlan’a kendi hikâyelerini anlatıyor, ilham aldıkları eski ustaları açıklıyor, yazdıkları kitapları tartışıyor bu söyleşilerde. Pek çoğu da yazarların, yayımlanan yeni kitapları üzerine gerçekleştirilen söyleşiler olduğundan hem o günün edebiyat atmosferine hem de kitaba yönelik bakışlara açıklık getiriliyor böylelikle.
Hızlan’ın kitabında bir araya getirdiği yazarların listesi epey kabarık. Çağdaş edebiyatın yetmiş dokuz nitelikli ismi ve onların dünyaları, ...Yazı Kalır’la birlikte kitaplıklara konuk oluyor.
Söyleşilerin böyle bir özelliği de var işte: Yazarlar, evlerinize konuk gelir.
Midhat Cemal Kuntay ve Ruşen Eşref Ünaydın’dan Doğan Hızlan’a uzanan çerçevede edebiyat anketleri, söyleşileri, röportajları önemini hâlâ koruyor. Daha da önemlisi; yazarların kendilerini sadece bugüne değil, geleceğe de anlatmalarının önemli bir kanalı olmayı sürdürüyor.
Tahkikatı-ı Edebiye – İlk Edebiyat Anketi / Midhat Cemal Kuntay / Yayına Haızrlayan: Handan İnci / Everest Yayınları / 176 s.
...Yazı Kalır - Söyleşiler / Doğan Hızlan / Doğan Kitap / 390 s.