Michelangelo’nun “Günah”ı
Rus sinemacı Andrei Konchalovsky’nin son filmi “Günah” 39. İstanbul Film Festivali bünyesinde izleyiciyle buluştu.
Emrah Kolukısaİstanbul Film Festivali’nin online seçkisinin haziran programı iyi başlamıştı; ama son üç günde iki filmde (“Mutlu Günler” ve “Mükemmel Aday”) hayalkırıklığı yaşayınca açıkçası Konchalovsky’nin filmine de belirli bir şüpheyle yaklaştım. Yanlış olmasın, kardeşi Nikita Mikhalkov kadar sevmesem de Andrei Konchalovsky’nin önemli bir sinemacı olduğunu düşünürüm. Mesele şu ki, çok fazla türde ve memlekette çalışmış bir yönetmen olarak bence biraz istikrar sorunu çeken bir sinemacıdır. Yani bir tarafta “Maria’a Lovers”, “Shy People” ve “Runaway Train” gibi kendi janrlarında son derece sağlam işler çıkaran ama diğer tarafta “Tango & Cash” gibi sadece para için çektiği aşikar bir aksiyona da imza atan; üstelik gençliğinde Tarkovsky’nin “İvan’ın Çocukluğu” ve “Andrei Rublev” filmlerinde onunla birlikte çalışmış (her iki filmin senaryosuna da katkıları önemlidir) bir sinemacıdan söz ediyoruz. İnişli çıkışlı bir kariyerin ardından Hollywood deneyimini bugün çok da keyifle anmıyor ve “tamamen pop-corn sinemasına döndü Hollywood, bıraktığıma memnunum” diyor Esin Küçüktepepınar’a verdiği söyleşide ve artık 82 yaşında olduğu da düşünülürse geri döneceği de yok gibi. Uzatmayalım, “Günah” şüphelerimi tamamen boşa çıkardı ve iyi ki izlemişim duygusunu verdi bana son tahlilde. Sizin de kaçırmamanızı öneririm.
Filmde Michelangelo'yu Alberto Testone canlandırıyor.
Batı resim sanatının en önemli 2-3 eserinden biri olan Sistina Şapeli tavanını 4 yıllık bir çalışmanın sonunda tamamalayan Michelangelo 1512 yılında artık Medici hakimiyetindeki Floransa’da beş parasız sefil bir hayat sürmektedir. Medici hanedanı ile halen hayatta olan Papa Julius’un mensup olduğu Della Rovere ailesi arasında kalan Michelangelo babasına ev alacak kadar bir parayı ayırdıktan sonra elinde avucunda ne varsa malzemeye yatırmış ancak bir türlü siparişleri tamamlayamadığı için de iflasın eşiğine gelmiştir. Üstüne üstlük Sistina Şapeli tamamlandıktan kısa bir süre sonra Papa ölünce tam anlamıyla zora düşer, zira şimdi ya ölen Papa Julius’un devasa mezarını bitirmesi gerekecektir ya da yeni Papanın siparişi üzerine San Lorenzo Bazilikası’nın ön cephesini inşa edecektir. İki aile arasında gidip gelen Michelangelo yavaş yavaş akıl sağlığını da yitirmeye başlar ve hayalinde konuştuğu Dante ile bir nevi cehenneme doğru yolculuğa koyulur.
Michelangelo rolünde İtalyan aktör Alberto Testone’nin muthiş bir performans sergilediği “Günah” ilk gösterimini Roma Film Festivali’nde yapmış ve ardından Konchalovsky’nin Yaşam Boyu Onur Ödülü aldığı Tallinn Siyah Geceler Festivali’nde izleyici karşısına çıkmıştı. 2 saat 15 dakikalık süresine rağmen hiç sarkmayan ve baştan sona çok temiz, etkileyici bir görselliğe sahip olan “Günah” yaratıcılık, adanmışlık, ilahi bir arayış gibi kavramların farklı durumlarda sınandığı, ama bir o kadar da sanatçı-iktidar ilişkisine ve muktedirin sanatçı üzerinde kurduğu tahakküme dair de çarpıcı saptamaları olan bir film. Michelangelo’nun devasa eserlerini yontmak için dağdan mermer baktığı ve bulabildiği en büyük mermeri hiç kırıp parçalamadan atölyesine götürmeye çalıştığı bölümler ise muhtemelen Konchalovsky’nin filmografisinin unutulmazları arasında ilk sıralara girecek kadar etkileyici.
Sanatçıyı yaratıcılık bağlamında ilahi bir konuma koyan filmler (romanlar, şiirler vs) çok yapıldı elbette ama “Günah”ın bir yerinde Michelangelo’nun sarf ettiği şu sözler kadar direkt ve yalın ve her şeyi anlatan bir satır az duyduk yine de: “Tanrı’yı bulmak isterken bula bula insanı buldum”. Bu Michelangelo’nun ister trajedisi, ister zaferi, isterseniz de günahı olsun; size kalmış.