Metro Türkiye CEO’su Sinem Türüng: Pandemi ile organik ve vegan ürünlere talep artıyor
Pandemi ile hayatımız kökten değişiyor. Metro Türkiye CEO’su Sinem Türüng’e göre, insanlar artık sağlıklı ve bitki bazlı beslenme ile vegan ürünleri daha çok tercih ediyor.
Şehriban Kıraç“En büyük tutkum Türk mutfağı” diyor dünyanın önde gelen perakende zinciri Metro Türkiye’nin Üst YÖneticisi (CEO) Sinem Türüng. İhtiyaçları doğrultusunda alışveriş yapmaya önem veriyor, mağazaya alışveriş için haftada iki kere gidiyor.
Kadınların başarılı olması için önce toplumda sosyal engellerin kaldırılması, “Bu iş bir kadının yapabileceği iş değil” anlayışının bir an önce son bulması gerekiyor” diyen Sinem Türüng ile pandemide değişen alışveriş alışkanlıklarını, kadına şiddeti ve hayallerini konuştuk.
- Pandemiyle tüketici davranışları nasıl bir değişime uğradı? İnsanlar daha çok hangi ürünleri tercih etti (ucuz marka mı, pahalı marka mı, sepet büyüklükleri, ağırlıklı tercih edilen ürünler vb.)
Pandemi dönemi ile birlikte tüketicilerin yaşam tarzlarında değişimler ivme kazandı. Tüketicilerde değişen ve kalıcı olduğuna inandığımız davranışlardan biri de yerel ürünlerin tercih edilme oranındaki artış. Örneğin, Nielsen’in bir araştırmasına göre pandemi döneminde yerel ürünlerin tercih edilme oranı yüzde 54’ten yüzde 76 gibi bir orana ulaştı. Biz de yerelleşmenin en önemli adımlarından Coğrafi İşaretli Ürünlerin satışının 400 milyon TL’ye ulaşmasıyla geçtiğimiz yıla göre yüzde 20’lik bir artış gördük. Bu veri yerel ürünlere karşı artan talebin somut göstergelerinden biri.
Son dönemde sağlıklı yaşam, sağlıklı ve bitki bazlı beslenme, organik seçenekler daha fazla gündeme gelmeye başladı. Baktığımızda son üç ayda organik ürünlere olan talep yüzde 34 oranında, bitki bazlı ve vegan ürünlere olan talep ise yüzde 72 oranında arttı. Bu değişimler sadece ürün seçimlerini etkilemiyor, seçilen ürünlerin güvenli olup olmadığı, ürünlerin nereden geldiği, nasıl sunulduğu sorularını da beraberinde getiriyor. Ayrıca iklim değişikliğinin ve doğal kaynak kullanımının geldiği nokta ve genç nüfusun ilgisi, bilinçli yaklaşımının da etkisiyle pek çok tüketicinin alternatif proteinlere yöneldiğini de görüyoruz. Biz de bu değişimi gündemimizin en önemli maddelerinden biri olarak görüyoruz. Çünkü bu değişimin geçici değil kalıcı olacağına inanıyoruz. Örneğin bu kapsamda gıda ürünlerini içeren kategorilerimizde vegan ürün segmentimizi genişleterek, bitki bazlı beslenmeyi tercih eden müşterilerimize istedikleri her ürünü bulabilecekleri bir nokta olmak için çalışmalar da yapıyoruz.
100 MİLYON TL YATIRIM
- Metro Türkiye olarak pandemi sonrası nasıl bir büyüme stratejisi izleyeceksiniz?
Büyüme hedeflerine ulaşabilmenin temel kriteri müşterilerin beklentilerini doğru şekilde belirleyip bu yönde aksiyon almaktan geçiyor. Müşterilerin ihtiyaçlarını çözmeyen, onların taleplerini karşılamayan çözüm veya hizmetlerin başarıya ulaşma şansının olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle bizim de büyüme stratejimizin merkezini müşterilerimiz oluşturuyor. Pandemi öncesinde ve pandemi sürecinde olduğu gibi sonrasında da stratejimizin temelini bu yaklaşım oluşturacak. Müşteri deneyimini iyileştirmenin ise müşteriyi sürekli dinleyerek, geribildirimlerini takip ederek, onları anlayarak mümkün olduğuna inanıyorum. Bu noktada dijital deneyimin tasarlanması kadar fiziksel deneyimin dijital öğeler ile desteklenmesi de odak noktalarımızdan biri. Fiziksel ve dijitalin harmanlandığı “fijital” olarak adlandırıldığımız bir yaklaşımla fiziksel alışveriş deneyimi ile dijital dünyanın kolaylık ve hızını bir araya getirmek için de çalışmalarımızı zaten pandemiden çok önce başlatmış bir markayız. Örneğin pandemiden önce pilot olarak denediğimiz Metro Fast çözümümüzü 100 milyon TL’den fazla yatırım kararıyla hayata geçirdik. Şu an 6 mağazamızda kullanılan bu çözümüzü 2021’de 20 mağazamızda daha aktif hale getirmeyi planlıyoruz. Bu çözümümüzle birlikte pandemi ile artan temassız, hızlı ve kolay alışveriş ihtiyacı için mağazanın giriş kapısından çıkışına kadar uçtan uca dijital bir alışveriş deneyimi yaşatıyoruz. Metro Fast dışında müşterilerimize fiziksel ortamda sunduğumuz çözümler arasında Sıra Asistanı, mağaza içi kiosklar, QR kod ödeme ve izlenebilirlik sistemi bulunuyor. Ayrıca aldığımız hijyen önlemleri kapsamında sektörde bir ilk olarak geçen yılın eylül ayından bu yana Türkiye genelindeki tüm mağazalarımızda alışveriş arabaları için otomatik dezenfekte sistemini de uyguluyoruz.
Bunların yanı sıra ayrıca Horeca’ya destek için “Küçük İşletmem İçin” isimli destek hareketimiz sürdürecek, otel ve restoranlara yol göstermek için geçen yıl Nielsen’e yaptırdığımız ve sonuçlarını kamuoyu ile paylaştığımız araştırmada olduğu gibi sektöre yol gösterecek yeni çalışmalarımız da olacak. Tekrar mutfağa dönüşte ihtiyaçları olacak hijyen önlemleri kapsamında mimari çözümler ve hava filtreleme gibi teknik çözümler de sunmaya devam edeceğiz.
Diğer yandan bu kritik dönemde faaliyetlerine devam etmeleri daha da önem kazanan bakkallar gibi küçük işletmeler için teslimat uygulamasını da başlattık. Mahallelerdeki bakkalların da raflarının dolu olabilmesi, tüketicinin mağdur olmaması için teslimat süreçlerimizi kesintisiz sürdüreceğiz.
- Metro Türkiye olarak ne tür sosyal sorumluluk projelerini hayata geçiriyorsunuz?
Sürdürülebilirlik vizyonumuz kapsamında sosyal sorumluluk çalışmalarını projelerden ziyade uzun soluklu sosyal, çevresel, toplumsal değişimler yaratabileceğimiz bir alan olarak görüyoruz. Metro’da şöyle bir kurumsal kültür var: Kurumsal önceliklerimizi daima faaliyet gösterdiğimiz coğrafyaların ihtiyaç ve değerleriyle harmanlayarak belirliyoruz. 30 yıldır Türk mutfağına sahip çıkmak, Türk mutfak kültürünün gerçek potansiyelini ortaya çıkarmak ve Türk şeflerinin gelişimine katkıda bulunarak dünyada hak ettiği yere gelmelerini sağlamak amacıyla tutkuyla çalışıyoruz. Projelerimizi de bu amaç çerçevesinde kurguluyoruz. Bu bizim için bir iş yapış biçimi ve tek bir bölümün iş listesine konulamayacak kadar öncelikli bir konu. Kasada görevli bir arkadaşımızın da, satın alma yapan ya da reyonlarımızda görev alan bir başka ekip arkadaşımızın da ürünlerimizi ve hizmetlerimizi müşterilerimize bu bakış açısıyla sunmasını bekliyoruz. Ancak bu sayede işimizin sürdürülebilirliğini sağlayabileceğine inanıyoruz.
Gündemimiz pandemi olduğu için bu konu özelinde bazı çalışmalarımızdan örnekler vermek isterim. 30 yıldır Horeca’nın (otel, restoran, kafe) önemli iş ortaklarından biri olarak bu zorlu dönemde de onların yanında yer aldık ve “Küçük İşletmem İçin”, “Kendi İşim Günü” projelerimiz ve paket servisi yapan restoranlara yönelik desteklerimizle toplam 10 milyon TL’ye varan maddi yardımda bulunduk. Metro Türkiye olarak pandeminin ilk günlerinde Kanserli Çocuklara Umut Vakfı’na (KAÇUV) 3 bin adet maske bağışlayarak destek olduk. Şefler, belediyeler ve diğer partnerlerle beraber sektördeki bazı girişimleri de destekledik ve bu kapsamda UNESCO’nun örnek projeler listesine de giren Kadıköy’de yaşayan 65 yaş üstü ihtiyaç sahibi yaşlılara yemek hizmeti sağlayan “Sen Güvende Kal” projesi ile sağlık çalışanlarına yemek hizmeti sağlayan "Gastroinisiyatif" projesine ürün katkısını sunduk. Ayrıca, bu dönemde hayvan dostlarımızı da unutmadık ve HAYTAP'a 10 ton mama bağışladık.
- Çalışanlarınızın yüzde kaçı kadın?
2020 yıl sonu verilerimize göre kadın çalışan oranımız yüzde 32, merkez ofisteki kadın çalışan oranımız yüzde 42. Yönetim kurulumuzdaki kadın yöneticilerimizin oranı ise yüzde 50. Bu oranlarımızla perakende sektörüne de örnek teşkil ediyoruz.
HAFTADA 2 KERE MAĞAZAYA GİDERİM
- Bir perakende zincirinin başındasınız, market alışverişiyle aranız nasıl, ne kadar sıklıkla alışverişe gidiyorsunuz?
Uzaktan çalışmanın artık yaşantımızın değişmez bir parçası haline geldiği yeni bir dönemdeyiz. Bununla birlikte mağaza operasyonlarımızı takip edebilmek ve müşterin beklenti ve taleplerinin yakından izleyebilmek için sahada da sıklıkla bulunuyorum. Alışveriş yapmayı seven bir kişiyim. Ancak ihtiyaçlarım doğrultusunda alışveriş yapmaya da önem veririm. Mağazaya haftada 2 kere gidiyorum diyebilirim.
- Biraz kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz, hayalinizdeki iş neydi?
1999 yılında Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldum. Hayalim, kariyer yolculuğumda yurt dışında çalışma tecrübesi sunan uluslararası bir şirkette, şirketin strateji oluşturma süreçlerine dâhil olabileceğim, büyük resmi görüp şirketin organizmasının işleyişini anlayabileceğim bir pozisyonda çalışmaktı. Üniversite eğitimim sırasında yaptığım staj ve yarı-zamanlı çalışmalardan edindiğim tecrübe beni iş geliştirme, bütçe planlama gibi departmanların bu anlamda beni tatmin edeceğini öğretti. Bu süreçte Metro Türkiye ile yaptığım görüşmelerde gözlemlediğim mütevazı, katı bir hiyerarşiden uzak ve çalışana değer veren ortam benim Metro Türkiye’yi seçmemde en önemli etken oldu. Metro ile birlikte perakende dünyasına attığım adım benim için en önemli dönüm noktası diyebilirim. 20 yılı aşkın bir süredir bu ailede olmam, geriye dönüp baktığımda verdiğim kararın ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Metro Türkiye olarak biz sadece ürünlere raflarında yer veren bir şirket değil, bu ülkenin değerlerini sahiplenen, Türk mutfağına ait zenginliklerin tüm dünyada hak ettiği yere gelmesi için emek veren bir aileyiz. Yaptığım işin sosyal, çevresel ve toplumsal etki yaratması, insanların yaşamına dokunuyor olması beni motive eden en büyük unsurların başında geliyor. Özetle şu an tamamen hayalimdeki işi yapıyorum ve bundan da büyük mutluluk duyuyorum.
KADINA ŞİDDET İNSAN HAKLARI İHLALİDİR
- Türkiye'de son yıllarda kadına yönelik şiddet arttı neye bağlıyorsunuz? Kadına karşı şiddetin son bulması için ne tür adımlar atılmalı?
Kadına yönelik şiddet temel olarak bir insan hakları ihlali ve ben de insanın yaşam hakkının ihlaline karşı oluşan toplumsal tepkinin bir parçasıyım. Kadına yönelik şiddetle mücadelenin tüm cinsiyetlerin katılımıyla, uzun soluklu, sistemli ve taviz verilmeden ele alınması gerektiğine inanıyorum. Şiddetin nedenleri ve sonuçları hakkında farkındalığı artırmalı, şiddete tepki veren sivil toplum kuruluşlarını desteklemeli, cinsiyet eşitliğini savunmalı, en önemlisi de karşısındaki kişinin duygularını hissedip empati kurabilen bir kültür oluşturmalıyız. Bunun için de belirli kesimlerin değil toplumun topyekûn olarak bu konuyu sahiplenmesi, uzmanların ve sivil toplum kuruluşlarının tavsiyeleri doğrultusunda ciddi ve kapsamlı bir eylem planının hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
KADINLAR POTANSİYELİNİN FARKINA VARMALI
- Kadının bir yerlere gelebilmesi için neler yapılmalı, kadınlara neler öneriyorsunuz?
Öncelikle toplumda sosyal engellerin kaldırılması, “Bu iş bir kadının yapabileceği iş değil” anlayışının bir an önce son bulması gerekiyor. Kadınların üst pozisyonlara çıkmasının önüne geçen hiyerarşiler arasındaki soyut engeller olarak tanımlamayabileceğimiz “cam tavan” engellerinin de önüne geçilmesi gerekiyor. Şirketler liderlerini kadın veya erkek olduklarına göre değil, yaptıkları işin kalitesine göre seçmelidir. Kadınlara önlerinde rol model alabilecekleri sayısız örnekler dururken kendi potansiyellerini ortaya çıkarmalarına ket vuracak olumsuz düşünceler içerisine girmemelerimi öneriyorum. Bugün dünyanın en büyük şirketlerini hatta dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülkelerini yöneten kadınlar varken, kadın çalışanların sahip oldukları potansiyelin farkına varmaları gerekiyor. Bu yolda ilerlerken başarılı liderlerin kendi kendilerini motive edebilmelerinin bir tesadüf olmadığının farkında olarak kendi motivasyonlarını sürekli belli bir seviyenin üzerinde tutarak güçlü ve saygı duyulan birer lider olabilirler. Diğer önemli bir konu ise eğitim. Başarıya ulaşmak için becerilerini ve bilgilerini güncel tutmaları gerekiyor. Çünkü çalıştığı alanda her zaman öğrenmeye açık olanlar, daha fazla güven uyandırır ve daha kolay başarıya ulaşabilir.
- Güne nasıl başlarsınız, neler yapıyorsunuz, sporla aranız nasıl?
Perakende sektörü yoğun bir sektör. Özellikle pandemi döneminde de müşterilerimizin ihtiyacını kesintisiz bir şekilde karşılamak amacıyla çok daha yoğun bir mesai harcıyoruz. Bu nedenle güne mümkün olduğunca erken kalkıyorum. Saat 07.00’de uyanır, güne kahve veya çay ile başlarım. Genellikle çekirdekleri öğütülerek hazırlanmış kahveleri daha çok seviyorum. Özellikle kendi markamız Rioba kahvelerinden Arabica çekirdekli olanını yumuşak ve meyvemsi aroması nedeniyle daha çok tercih ediyorum. Çay tercihi olarak da yine Rioba markasıyla en son çay serimize eklediğimiz Güney Afrika’da özel olarak üretilmiş turunç ve hurma meyvesini bir araya getiren Guarana & Ginseng çayını tercih ediyorum. Güne daha dinç başlamamı sağlıyor.
YENİ LEZZETLERİ KEŞFETMEYİ SEVERİM
- Ne tür tutkularınız ve hobileriniz var?
Türk mutfağı en büyük tutkum diyebilirim. Yeniliklere ve değişimlere açık biri de olduğumdan zengin mutfağımızın çeşitli ürünlerini deneyimlemekten büyük zevk duyarım. Çünkü bir lezzetin kendi damak zevkinize uygun olup olmadığını deneyimleyemeden bilemezsiniz. Bu nedenle yeni tatları, yeni lezzetleri keşfetmeyi çok severim. “Türkiye’nin Yemek Kültürü Dergisi” sloganıyla yayınlanan ülkemizin ilk yemek kültürü dergisi Metro Gastro dergimizin ekibi, Türk mutfak kültürünü kamuoyuna tanıtmak için seyahatler yapıyor. Örneğin bu seyahatler için şu ana kadar 172 bin km yol kat ettiler. Ben de hem seyahat etmeyi hem de yeni lezzetler deneyimlemeyi sevdiğimden kimin zaman arkadaşlarımızla birlikte bu seyahatlere katılıyorum. Böylelikle hem yeni lezzetleri keşfederken hem de Türk mutfağının engin zenginliklerini bizzat “Yürekten Şeflerden” öğreniyorum.
- Ne okur, ne dinler, ne izlersiniz?
En çok tatillerimde ve tek başıma seyahat ederken kitap okumayı seviyorum. Eğer kafamı dinlendirmek istiyorsam sürükleyici bir kurgusu olan, tarihsel kurgu veya gerilim türünde romanları tercih ediyorum. Benzer eğilim film ve dizi seçimlerimde de öne çıkıyor. Özellikle BBC’nin dönem dramalarını ve klasiklerden uyarlamalarını bulup seyretmeyi çok severim.
Öğrenmenin hayat boyu devam eden bir yolculuk olduğuna inandığımdan kendimi geliştirmek için çeşitli konularda yeni bilgiler öğrenmeye de büyük önem veririm. Bu yüzden liderlik ve strateji geliştirme konularında kitaplar okumaya özen gösteriyorum. Televizyonda da Netflix’in belgesel kataloğu çok geniş bir seçki sunuyor. “The Social Dilemma”, “Dirty Money” ve sokak yemekleri kültürünün sembolü Jay Fai’nin ilham dolu hikâyesini anlatan “Street Food” severek izlediğim belgesellere örnek. Tayland’ın ilk Michelin yıldızlı sokak yemekleri şefi de olan ve yaşayan bir efsane olarak görülen Jay Fai’yi, Türkiye’nin ilk gastronomi keşif platformu Gastronometro’da konuk etmiştik. Kendisi şeflerimize, sokak tezgâhından nasıl dünyaca ünlü bir lezzet noktasına dönüştüğünün ilham verici hikâyesini anlatmıştı.
- Dostlarınızı seçerken neye dikkat edersiniz?
Dostlarımı seçerken özellikle en çok dürüstlüğe ve samimiyete önem veriyorum. Ayı şekilde ben de gerek dostlarıma gerek birlikte çalıştığım iş arkadaşlarıma her zaman dürüst ve açık olmaya önem veririm. İnsanlara da dürüst olmaktan korkmamalarını tavsiye ederim. Çünkü kaybedecekleri sadece yanlış insanlar olacaktır.
- Bir idolünüz var mı, kimden etkilendiniz?
Bir idolüm var diyemem ama kariyerim boyunca çok değerli yöneticilerle çalıştım. Etrafımda örnek alacağım, beni zorlayan kişilerin olması benim için önemli.
- Nasıl bir Türkiye hayaliniz var?
Gastronomi ve mutfak kültürü ile tüm dünyada tanınan, dünyanın dört bir yanından ziyaretçi çeken bir Türkiye hayalim var. 30 yıldır Türk mutfağına sahip çıkmak, Türk mutfak kültürünün gerçek potansiyelini ortaya çıkarmak ve Türk şeflerinin gelişimine katkıda bulunarak dünyada hak ettiği yere gelmelerini sağlamak amacıyla tutkuyla çalışıyoruz. Yerli turist hafta sonları Gaziantep’e, Hatay’a birbirinden güzel yemekler yemeye gidiyor. Neden yabancı turist de bunu yapmasın? Gelin bu potansiyeli hep birlikte ortaya çıkaralım, Türkiye’nin bu gizli hazinesini tüm dünyaya tanıtalım diyoruz ve bunun için var gücümüzle çalışıyoruz.