Metni yüzünden alıp artalanı okumak! M. Sadık Aslankara'nın yazısı...

Anlatıda metin, uzak bir görüngü alanı olarak belirir ilkin önümüzde. Sorasında yazı kalır yerinde, ama okumanın etkisiyle her birimiz kalkar yeni yaratı alanları kurarız. Böylece süreç, alımlanan metnin önyüzünden yeni bir verim düzeyine sıçrar…

M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

Sanat, doğanın, yaşamın, olayın ya da olgunun aktarısı olmaktan çıktı, çok uzun zaman geçti üzerinden. Öteki alanlarda olduğu gibi sanat, verimleyen alımlayan yaklaşımıyla yaşanırken metin de yazar-okur ilişkisiyle parlıyor. Yazarın, sözcük, söyleyiş, sözdizimi vb. üzerinden yürüttüğü bu yolculuk girdiği şifreler, sezdirmeler, ayrıntı ağı, gizem örüntüsüyle metne derinlik kazandırıyor.

Bunlar rakamsal netlikle içkin kılınabiliyor metinde; “yazınsal büyü” böylesi yaratma hüneriyle kuruluyor hep. Bu bağlamda, yazınımızdaki katkıları tiyatroyla içlidışlı ilişkiden beslenen, üzerinde durageldiğim nice yazar var. Elif Durdu da biçemiyle bunlar arasında bir ad.

Sözünü ettiğim tiyatrocu-yazıncı grubunda gözlediğim yazınsal tutumla örtüşen bir harita getiriyor önümüze Elif.

Bu çerçevede, karakter ve ilişkilendiği olaylar zincirinde, bunları işlevsel uzamlarla buluşturan, olay örgüsüne yerleştirdiği dramatik dolantıyla okur yaratıcılığını tam anlamıyla kışkırtıp kurmaca yönünde onlara artalan açarak böylece metnin kavramsal öz taşımasını olanaklı kılan tutumla sağlanan bir yazarlık başarısı diyelim buna.

ADALET HANIM VE BÖCEKLERİ

Yazarlıkta onuncu yıl eşiğine gelen Elif Durdu, dördüncü yapıtı olarak yine romanla çıktı okur karşısına: Adalet Hanım ve Böcekleri (Ortaoyuncular, 2021). Öncekiler, Düş Kıyamet (2013), Naif Bir Flamingonun Günlüğü (2016), Der Flamingo / Bir Güney Cihangir Hikâyesi (2020) diye sıralanıyor.

Adalet Hanım ve Böcekleri, iki farklı bölümle kuruluyor. “Adalet Hanım” adı verilebilecek ilk bölümde yazar, bizi, hep “gölgesi”yle konuşan, “kendisini ucuz bir düş tüccarı” (10), “itaatsiz bir amazon” (24) gören Adalet Şafak karakteriyle tanıştırıyor.

Özöyküsel bakışa dayalı özne-gölge anlatısında elöyküsel yaklaşımla farklı kişilerden metne katılan her söz, eylem, tutum, davranış Adalet’in süzgecinden geçecektir.

O, yoksul yaşamında, ünlü bir ailenin yine ünlü ressam oğluyla evlenip sınıf atlamış, sonrasında “sosyetik iş insanı” olarak önceki yaşamından taşıdığı ezik ama “parya” ezmeye yatkın, insanları birer “böcek” olarak gören acımasız ruhla yeni bir yaşam başlatmıştır.

Böylesi amaçsız bir yaşam içindeyken “kırk yaşlarında” (27, 28), bir anda “üç polis öldürmüş” halde yakalanmıştır. Okur onu bundan sonra tanıyacaktır. Adalet’in “gölge”si yani içsesiyle konuşmaları geçmişle karmaşık bağlar içinde akar. Karabasan, sanrı, terapistin sözleri, en çok Adalet’in bütün olup bitenleri hem anlatan, ama öte yandan yeniden bunları kuran bakışı eşlik eder bu akışa.

“Her ne zırvalarsan zırvala, koşulsuz şartsız inanacak bir kitleye sahip olmanın lüksü” (46) içinde kendisini şöyle tanıtır: “Ömrü billah gücün yanında saf tutmuş, iktidarın ve beslediklerinin sözünden çıkmamış, oyunu hep kuralıyla oynamış, ne istedilerse vermiş ve itaatkârlığıyla âlemi dize getirmiş bir üçkâğıtçıyım.” (33)

Roman, Adalet’in yeniden biçimlendirdiği yaşam dökümüne dönüşür âdeta. “Sisteme uyuml(u)” (93) görüntüsüyle sınıfsal tahakküme karşı bir tür “anarşist”tir, sistemin pisliğini gözler önüne seren “Ulrike Meinhoff”tur.

Elif, yapıtın “Ve Böcekler…” başlıklı ikinci bölümünde, Adalet’in “böcek” gördüğü kişilere kendi anlatımlarıyla tanıklık yaptırıyor, eksikler bütünleniyor böylece. Ne ki Adalet, onları da susturmaya çalışır tepkisiyle.

Yazar, yoksul koşullar altında hayatın bunalttığı Adalet’in bir karşı kahramana nasıl dönüştüğünü gösterirken, sınıf atlama hırsı içinde debelenen günümüz insanına, onun siyasal lümpenliğine de eğilmiş oluyor böylece. Okursa doğru düzgün yaşanabilecekken dengeyi bozup ahlaksal edimleri altüst eden bu hırsların, insan varlığını nasıl uçuruma, dibe çektiğini kavratıyor sonuçta bize.

Elif Durdu ilginç verimleriyle yazındaki yerini artık sıkılayan bir romancı.

DÜNYA DAMLASI…

YUKİO MİŞİMA; ‘YILDIZ’

Yukio Mişima (1925-1970), yalnız ülkesi Japonya’nın değil bizlerin, bu arada bütün dünyanın yakından tanıdığı önemli bir yazar. Mişima’nın “uzun öykü” olarak yayımlanan son yapıtı yazara özlem duyanları mutlu etti kuşkusuz: Yıldız (Çev.: Vaner Alper, Can, 2020) İnsanı tüm tutkularıyla işleyip okurun romandan alabileceği kavramsal tortuyu sunmayı başarıyor Mişima.

Bu kez Yıldız’da yirmi üç yaşında, yaldızlanıp hayranlarıyla arasında cam duvar olan giderek kendi iç çeperinde soluksuz kalan ünlü sinema oyuncusu Rikio’yu getiriyor karşımıza.

Ancak Rikio, dıştan algılanan “yıldız”lığından değil “uydurma zaman”a (33) dayalı oyunculuk kavrayışından hareketle sanat üzerine ürettiği düşüncelerle bizi etkileyecektir. “Filmleri bedava almıyor”lardır çünkü. (56) Zaten “dış görünüş” de hep “bu kandırmaca” (67) içindir.

Yıldızlaştırılan Rikio aracılığıyla büyük yazar Mişima, bize, gerçeklikle bunun sanat yoluyla ifadesi sorunsalını kavratırken konuyu kendi içimizde tartışmanın da önünü açıyor. Böylece sanatla yaratıcısı arasında ortaya çıkan ikiyüzlü ilişkileniş gözler önüne seriliyor. Mişima okurlarının beğenerek, ilk kez tanıyacakların, okuduklarında Mişima tutkunu kesilecekleri bir yapıt Yıldız.

ÖYKÜDENLİK…

İCLÂL NUR; ‘KIRLANGIÇ SABAHI’

İclâl Nur, ilk kitabı İnci Zamanı’ndan (2016) beş yıl sonra ikinci öyküler toplamıyla okuru selamlıyor: Kırlangıç Sabahı (Epsilon, 2021). Kitap okurla buluşma olduğu kadar öyküde kararlı bir yazarın güvenli yürüyüşünü gösteriyor.

İclâl, öykülerini yapılandırırken bir “iz”i öne çekip, ardı sıra eşleyip, bunu âdeta leitmotiv yaparak işliyor kurduğu anlatı evreninde. Bu sırada keskin gözlemle, bir iki fırça darbesiyle izlediği insanları resmediyor.

Tüm öykülerine yaydığı, çocukluktan yaşlılığa, kimi, “gücünün yettiği tek çare” ancak “dua” (50) olan alabildiğine renkli “küçük kadınlar”la dikkati çekiyor. Sonunda hüzünlü doluksamalar, sevinçli çınıltılar yaşansa da, direnerek kabullenmenin anlatıları olarak geliyor hayat.

Bu yaklaşımı İclâl’in, öykü evrenlerini canlı tutmasının da önünü açıyor. Okur yaratıcılığına pek iş düşmüyormuş gibi görünse de öykülerdeki kolay okunurluk, izlerin kısacık anlarda bıraktığı tortu nedeniyle hem duygu, duyarlık yüklemesi kazandırıyor hem bunlarla baş başa kalma olanağı sağlıyor insana.

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.