Menemen’de R tipi işkence
Türkiye’deki iki rehabilitasyon (R) tipi cezaevinden biri olan Menemen, hasta tutuklu ve hükümlüler için toplama kampına dönüştü. Hasta tutuklular kötü koşullar nedeniyle açlık grevi yaptı.
Hilal KöseMenemen R Tipi Cezaevi, hasta mahpusların toplama kampına dönüşmüş durumda. Cezaevinin, fiziki ve psikolojik açıdan ağır hasta konumundaki mahpusların tedavi edilmesi amacıyla açıldığı söylense de kurumdaki 4 siyasi mahpus, kötü muamele ve tek başına tutuldukları koşulların zorluğu nedeniyle açlık grevi yaptılar. Eylem nedeniyle, tecrit sona ermiş de olsa, birbirlerine bakamayacak iki ağır hasta bir araya getirildi. Diğer iki mahpus ise başka cezaevlerine sevk edildi. Buradaki adli mahpusların durumu ise sivil toplum örgütleriyle ya da derneklerle iletişime geçemedikleri için bilinmiyor. İki eli olmayan ve tek başına tutulan hasta hükümlü Ergin Aktaş’ın, AİHM’ye yaptığı başvuruya verilen hükümet yanıtında ise “Başvurucunun bulunduğu ortam mahpus olmanın taşıdığı sıkıntının ötesine geçmemektedir” denildi.
Menemen’de iki yıl öncesine kadar sadece adli mahpuslar vardı. Kuruma iki yıl önce ilk getirilen siyasi mahpus Ergin Aktaş oldu. Sonra Sibel Çapraz, Özal Korkmaz, Ahmet Hani, Dicle Bozan ve Yusuf Bulut getirildiler. Sibel Çapraz, Bakırköy Kadın Cezaevi’ne sevk edildikten sonra tahliye edildi. Özal’ın da cezasının infazı tamamlandığı için serbest bırakıldı. Yusuf Bulut, 68 yaşında, bağırsak kanseri. Ağır psikolojik sorunları var. Kanserden kaynaklı zaman zaman yatalak durumuna düşüyor. Uzun süre tek kişilik hücrede tutuldu. Açlık grevi sonrası Isparta’ya sevk edildi. Dicle Bozan, Nisan 2017’de Tunceli’de yaralı olarak yakalanarak Elazığ Cezaevi’ne konuldu. Bir bacağı kesik. Diğer bacağında şarapnel parçaları var, bağırsakları vücudunun dışında. Elazığ’dan Menemen’e ameliyat olması için getirilmişti. Tek bir kez götürüldüğü İzmir Devlet Hastanesi’ndeki doktorların, 3 ay içinde ameliyat olması gerektiğini söylemesine karşın bir yılı aşkın bir süre geride kaldı. Bozan açlık grevi sonrası, ameliyat olamadan tekrar Elazığ’a götürüldü. Bozan, avukatlarına, Menemen’de, temizliğini ve pansumanını tek başına yaptığını, küçük bir demlikte su ısıtarak, yaralarını poşetlerle sararak banyo yapmaya çalıştığını, cezaevi idaresinin, adli kadın mahpuslarla selamlaşmasını bile yasakladığını anlattı.
İki hasta yan yana
Ahmet Hani, 14 yaşındayken Rojava’da IŞİD’liler tarafından vurularak yaralandığı için felç oldu. Şu anda tekerlekli sandalyeye bağlı. İzmir Didim’de yurtdışına kaçma iddiasıyla yakalandı. Bugün, 18 yaşında. ‘PYD kurucusu ve yöneticisi olmak’tan yargılanıyor. Menemen’de 7 metrekarelik bir hücrede tek başına tutuldu. Küçücük alanda sandalyeden yatağına geçerken veya yataktan sandalyeye geçerken çoğu kez yere düşüyordu. Uzun süreli yatmaktan vücudunda yaralar oluştu. Açlık grevi sonrası 25 Mayıs’ta Ergin Aktaş’ın yanına konuldu. Ergin Aktaş’ın kollarından biri bilekten kesik, diğer kolu da dirsekten kesik. Daha önce kaldığı Erzurum, Ümraniye, Metris, Silivri hapishanelerinde, yanında başka mahpuslar da vardı. Menemen’de iki yıl boyunca tek başına kaldı. Adli Tıp Kurumu, sonuncusu Ocak 2018 olmak üzere, dört kez ‘tek başına kalamaz’ raporu verdi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerekçe gösterilerek infazı durdurulmadı. Avukatları pek çok kez suç duyurusunda bulundu. Anayasa Mahkemesi, 21 Eylül 2016’da kötü muamele olmadığını belirterek başvuruyu reddetti. Aktaş da avukatları aracılığıyla 100 bin Euro manevi tazminat talebiyle insanlık dışı muamele ve işkenceye maruz bırakıldığını belirterek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu.
Aktaş’ın avukatı Gülizar Tuncer, 4 siyasi mahpusun tek başına yaşamalarının olanağı yokken tek kişilik hücrelerde tutulmaları nedeniyle açlık grevi yaptığını, taleplerinin de arkadaşlarının kendilerine bakabileceği hapishanelere sevk edilmek olduğuna dikkat çekti. Cezaevi idaresinin ise iki mahpusu sevk ettiğini, kendilerine dahi bakamayan iki hasta mahpusu ise aynı hücreye koyduğunu belirten Tuncer, “Bu uygulama kabul edilemez. Ergin’in elleri yok. Ahmet, felçli. Birbirlerine nasıl baksınlar?” diye sordu.
Tuncer, AHİM’ye sunduğu dilekçede ise Aktaş’ın cezaevi koşullarını şöyle anlattı: “Ergin’in KOAH hastalığı orada daha ilerledi. Çünkü sadece 1 saat havalandırmaya çıkarılıyor ve hücresi havasız, çamaşırlarını da hücrede kuruttuğu için hücre sürekli nemli ve rutubetli. Hükümet tutanaklarında nasıl yemek yediği, tuvalet ve banyo ihtiyacını nasıl karşıladığı, hücresinin temizliğini nasıl yaptığı, çamaşırlarını olmayan elleriye nasıl yıkadığı yazılı değil. Dosyası nedeniyle düşmanca bir tavır görüyor. Görevliler hakaret ve tehditlerle, aşağılayarak iş yapıyorlar. Kurumda yalnızca üç sağlık görevlisi var. Daha önce tek başına tutulmadığı halde tedavi merkezi gibi gösterilen bu cezaevinde nasıl tek başına tutuldu? Kantinden diğer mahpusların rahatlıkla satın alabildiği radyo kendisine verilmedi. Yazı yazarken rahat ettiği mürekkepli kalemi almak için zorluk yaşadı. İdare tarafından verilen bağcıklı ayyakkabısı, hastaneye gidememesine neden oldu. Görevliler ellerinin olmadığını görer göre, bağcıkları kendisinin açmasını istediler. Sonra da kendisi tedavi olmak istemedi diye tutanaklar tuttular... ”
‘Sorunu çözdük’
Aktaş’ın AİHM’deki dosyasına Adalet Bakanlığı’ndan gönderilen yanıtta ise Aktaş’ın 26 Nisan 2016’da Menemen’e sevk edildiği belirtildi. R tipi cezaevlerinde kendilerine bakamayan mahpusların beslenme ve giyinme ihtiyaçlarının görevliler tarafından karşılandığı, acil yardım düğmeleri sayesinde acil ihtiyaçlarının karşılandığı ifade edildi. Ancak Aktaş’ın personel yardımını reddettiği ifade edilerek, “Bu konuda bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur. Başvurucu, protezi reddetmiştir. Sorunları derhal çözülmektedir. Örneğin tuvalet alafranga yapılmıştır. Musluklar aç kapa haline getirilmiş, tıkanan tuvaletin yemek artıklarından dolayı bu hale geldiği anlaşılmış ve sorun çözülmüştür. Ortam, mahpus olmanın taşıdığı sıkıntının ötesine geçmemektedir. Başvurucu polis karakoluna bomba atarken yaralanmış olup en başından itibaren tıbbi bakım sağlanmıştır” denildi. Hiçbir kötü muamelenin olmadığı, hastane randevularına kendisinin gitmediği, yasa gereği tek başına tutulduğu ifade edilen yanıtta, Aktaş’ın mahkûm olduğu günden bugüne Cumhurbaşkanı’nın 19 mahkûmun cezasını kaldırdığı, bu yolun da etkili bir hukuk yolu olduğu, 2014 yılında Aktaş için Cumhurbaşkanlığı affının koşullarının olmadığına karar verildiği kaydedildi. Yanıtta şu ifade yer aldı: “Başvurucunun yardımcı personelin desteğini kabul etmemesinin yarattığı sıkıntının sorumluluğunu devlete yüklemek, devlet üzerine aşırı yüklenmek anlamına gelecektir.”
Avukat Tuncer, hükümetin yanıtını gazetemize değerlendirerek, “Israrla protezi reddettiği söyleniyor. Protezi kendisi defalarca dilekçeyle talep etti. Kendisine önerilen protez hiçbir işe yaramayacak maddeden yapılmış olmasaydı reddetmezdi. Verdikleri hayatını daha da zorlaştıracak çünkü... Ergin, Menemen’e getirildikten sonra aylarca açık görüş yasağına maruz kaldı. Telefonla bile aylarca ailesiyle görüşemedi. Görevli yardımını reddediyor çünkü hücresini temizlemeye gelen kişi, pis su dolu kovayla hücreyi daha pis bir duruma sokuyor. Ergin, pis ve kameraların olduğu bir yerde her türlü azarı işiteceği görevliye yalvarmak yerine soğuk suyla banyo yapmaya çalışıyor. Vücudunu temizleyemediği için mantar oluyor. Cumhurbaşkanı affının bir iç hukuk yolu olması da mümkün değil. Son iki Cumhurbaşkanı’nın, Ergin’le benzer durumdaki bir siyasi mahpusun cezasını kaldırdığına dair bir örnek gösteremediler” dedi. |