'Mektupların her satırı samimi ve içtendi'

Rüştü Onur'un yaşamından kesitler: 'Mektubun Avcumda'

cumhuriyet.com.tr

Rüştü Onur, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’ta bir yandan verem hastalığı ile pençeleşirken bir yandan da yeni Türk şiirinin en güzel örneklerini veriyordu. Yaşının çok genç olmasına karşın edebiyat çevrelerinin ilgisini çekmiş, kendine özgü sesi ve tekniği olan şiirler yazmış, “Garip şiiri”nin önemli temsilcilerinden biri sayılmıştı. Henüz 22 yaşında hayata veda eden şair Rüştü Onur’un eşi Mediha Sessiz’e yazdığı 71 mektup ve daha önce hiç yayımlanmamış yedi şiiri bulundu. İbrahim Tığ’ın 8 aylık bir çalışması sonucunda ortaya çıkan şairin eşine yazdığı, yıllarca saklı kalan mektuplarının yanı sıra dosyalarda kalmış şiirleri ve hiç yayımlanmamış özel fotoğrafları bir araya getirildi. Rüştü Onur: Bilinmeyen Mektupları ve Şiirleri-Mektubun Avcumda adlı kitap, Yılmaz Erdoğan’ın önsözüyle yayımlandı. Kitabı hazırlayanlardan şair-yazar İbrahim Tığ’la bir söyleşi gerçekleştirdik.

-Sevgili İbrahim Tığ, Rüştü Onur’un eşine yazdığı mektuplara ve hiç bilinmeyen şiirlerine nasıl ulaştınız?

- Değerli oyuncu, yönetmen, şair yazar Yılmaz Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı döneminde Zonguldak’ta yaşayan ve genç yaşta veremden ölen şairler Rüştü Onur, Kemal Uluser ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşam öyküsünü konu alan “Kelebeğin Rüyası” Filmi için belge ve bilgi toplama çalışmalarını sürdürüyordu. Bu amaçla Yılmaz Erdoğan ağabeyin, asistanı çok değerli sanatçı dostum Ferat Bilgin bana ulaştı. Bilgi ve belge istedi, kitabımı yolladım. Devrek küçük bir yer bizim ulaşabildiklerimiz çok sınırlı idi. Sonra bu güzel insanlar beni, Rüştü Onur’un hayatta olan baldızı Sabahat Sessiz’e ulaştırdılar. Sabahat Hanımla 8 ay telefonla görüştük, biraz rahatsız olduğunu belirttiği her telefonda kendisinden ısrarla görüşmemiz gerektiğini söyledim. -Bu arada, dostum Ferat Bilgin mevcut kitabımın ikinci baskısını yapmamı istemişti. En son 4 Şubat 2013’te Sabahat Hanımı tekrar aradım ve benimle 7 Ocak Perşembe günü buluşabileceğini söyledi. Ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz. O gün geldi. Ben bir gün öncesinden İstanbul’a gitmiştim. Durumu Leyla Şahin’e anlattım, Sabahat Hanımın benimle görüşmeyi kabul ettiğini ve isterse kendisiyle birlikte gidebileceğimizi söyledim. Sağolsun Leyla Şahin’de benim bu isteğimi kırmadı. Benimle geldi. Sabahat Hanımla, saat 14.00’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nda buluştuk. İnanın onu gördüğümde sevinçten elim ayağım koyuverdi. Ne güzel bir insandı o. Rüştü Onur’umuzun baldızıyla 70 yıl sonra buluşmak ve onla söyleşi yapmak ve izin isteyip kitabımın ikinci baskısında onun vereceği bilgi ve belgelere yer vermek… Kendisiyle Rüştü Onur ve ablası Mediha Sessiz üzerine konuşmaya başladım. Ona, Devrek’te Rüştü Onur için yaptıklarımızı anlattım. Kitabımı ve şehir dergilerimizden verdim. Çok mutlu oldu. Kendisi de daha önceden istediğim Rüştü Onur ile ablası Mediha Sessiz’e ait belgeleri, fotoğraf ve mektuplardan oluşan bir klasör getirmişti. O kadar güzel bir sanatçı duyarlılığı sergilemiş ki bu güzel belgeleri 70 yıldır büyük bir özenle saklamış. Bu belgeleri kitabımın ikinci baskısında kullanmak amacıyla kendisinden ricada bulundum. Memnuniyetle tabi, -Sabahat Hanımın belgeleri bana verdiğine dair konuşması da kamera kayıtlarımda mevcuttur- diye benim bu isteğimi yerine getirdi ve klasörü verdi. Hatta ilerleyen bir süreçte kendisinde olan bu belgeleri Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği’ne vereceğini de sözlerine ekledi. Yalnız mektuplarında namahrem bir durum varsa buna dikkat etmemi istedi. Kabul ettim. Bakın, Rüştü Onur hakkında kitap, dergi ve antolojilerde yer alan bilgilerin doğrusunu Sabahat Hanımdan öğreniyordum. Şaşırdığım birçok konu olmuştu tabi. Mesela, Rüştü Onur ile Mediha Sessiz Hastanede değil, İstanbul-Zonguldak seferlerini yapan Anafarta Vapuru’nda tanışmışlar.
 

- Mediha Sessiz, baba tarafından Bitlis Şerefhanoğullarından anne tarafı olarak da Ünyeli. Mediha Sessiz tifodan değil, karın zarı iltihabından (apandisit patlaması) yaşama veda etmiş.

- Hiçbir yerde yer almayan Rüştü Onur’un Mediha’ya yazdığı 71 mektup ve 7 şiiri var, bunları da verdi Sabahat Hanım, sağolsun. Dört saatlik bir görüşmeden sonra ayrıldık. Leyla Şahin daha önceden kitabımın ikinci baskısını yapacağımı biliyordu. Bu amaçla benim için Kaynak Yayınlarıyla görüşmüştü. Dosya elimde Ben ve Leyla Şahin yayınevine gittik. Orada Sadık Usta bizi sıcak karşıladı. Elimdeki klasörü inceledi ve dedi ki, “Bunlar çok önemli bilgi ve belgeler, bunu kitabının ikinci baskısına değil başka bir kitap olarak basalım.” Ben susuyordum, çünkü Leyla abla bu işleri kendisinin daha iyi bildiğini söylemişti. Kabul ettim. Sonra ben birinci kitabımın 2. Baskısı için hazırladığım world dosyası ile sözkonusu bu mektupların world dosyamdaki çözümlerini Sadık Usta’nın bilgisunarına bıraktım. Yani mektupların 52 tanesinin çözümü elimde vardı zaten. Bunun yanında benim kitabımın da ikinci baskısı yayınevinin iz bırakanlar bölümünde yapılacaktı. Böylece bir kitabı ortaya koymuş olduk.

“KİTAP ONU TANITIYOR VE BİR ŞAİR OLDUĞUNU ORTAYA KOYUYOR”

- Mektuplar, şiirler ve fotoğraflarla karşılaştığınızda neler duyumsadınız?
- Ben mektupları daha önceden sevgili dostum Ferhat bilgin aracılığıyla biliyordum. O bana okutmuştu ilkin. Yani ne mektuplardı. Aşk ve sevgi dolu. İnsancıl mektuplardı. Samimi ve içtendi her satırı. Fotoğraflara gelince onların da orijinallerini gördüm mesela hiç görmediğim Rüştü ve Mediha’ya ait fotoğraflardı bunlar. Aile fotoğrafları da vardı tabii. Duygulandım, Rüştü ve Mediha’yı düşündüm.. İçli bir aşkın ölümle noktalanan bir yönü. Çok acı geldi bana.

- Yıllardır Rüştü Onur anısına etkinlikler düzenliyor, onu yaşatıyor ve bir dergi çıkarıyorsunuz. Bunlardan bize söz eder misiniz?

- Devrekli şair Rüştü Onur biliyorsunuz 3 Ağustos 1920’de Devrek’te doğup 2 Aralık 1942’de İstanbul’da yaşamını yitirmiş, değerli büyüğüm usta oyuncu-yönetmen Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi “Kelebek Ömrü” kadar yaşamış genç bir şairimiz. Rüştü Onur yaşarken çok önemli dostları olmuş. Salâh Birsel, Muzaffer Tayyip Uslu, Oktay Rıfat, Kemal Uluser, Behçet Necatigil ve Necati Cumalı gibi. Bakın, bu edebiyatımızın önemli isimleri o dönemler de Zonguldak’la ilintilidirler. Behçet Necatigil Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’nde öğretmeni, Oktay Rıfat askerliği için bu kenttedir. Keza Muzaffer Tayyip Zonguldak’ta memurdur. Buradan şunu çıkartabiliriz, Cumhuriyetimizin en yeni ili olan Zonguldak o dönemde ne kadar güzel ve değerli insanları yüreğinde barındırmış. Rüştü Onur bu saydığım isimlerin tümüyle mektuplaşıyor ve iyi bir dostluk sürdürüyor. Sonra Salâh Birsel, Rüştü’nün ölümünden sonra onun şiir, hikaye ve mektuplarından oluşan ve Yeditepe Yayınları arasında çıkan “Rüştü Onur” isimli bir kitap yayınlıyor. İşte bu kitap bize Rüştü ile ilgili bütün bilgileri olmasa bile onu tanıtıyor ve bir şair olduğunu ortaya koyuyor. Sonra, Devrek’te 22 yıl öğretmenlik yapan, eleştirmen-yazar Mehmet Yaşar Bilen de Rüştü Onur’u keşfederek onun adına 1983 yılında bir “Rüştü Onur Gecesi” düzenliyor. Bu gece o dönemlerde büyük yankı uyandırıyor. Hatta, Oktay Akbal “Rüştü Onur’u Anmak” başlıklı yazısında, “Rüştü de, Muzaffer de 1940 şiirinin iki vazgeçilmez kişisi olmuştu” diye yazacaktır. Aradan 36 yıl geçmiştir. Salâh Birsel’in bu kitabının ikinci basımı için benimde içinde bulunduğum bir komite, dönemin Devrek Kaymakamı Kayhan Kavas ve Belediye Başkanı Nadir Saraç’ın öncülüğünde Salâh Birsel’in izniyle 1992 yılında kitabın ikinci baskısı yapıldı. Tabii bu arada Zonguldak Merkezde de, şair-yazar Mehmet Yılmaz Karaibrahimoğlu’nun öncülüğünde Rüştü Onur Anma Gecesi de yapıldı. Yıl 2004. Benim sahibi olduğum Bölge Haber Gazetesi Rüştü Onur’u Anma etkinliklerine başladı. Gazete 4 yıl boyunca tek başına 3 yıl da yani, 2008 yılında Devrek Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı, 2009 yılında Devrek Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı ve 2010 yılında da Devrek Belediye Başkanlığı’nın sponsorluğunda bu anma etkinliklerini sürdürdü. Burada bize destek veren Devrek TSO Genel Sekreteri İsmet Akdemir, Devrek TSO Başkanı Mehmet Oktay ve Devrek Belediye Başkanı Özcan Ulupınar’a da teşekkürlerimi sunuyorum. Bu arada, 18 yıl aradan sonra Ben Rüştü Onur’un kitabının yeniden basılması gerektiğini düşündüm. Bu amaçla uzun bir süredir topladığım Rüştü Onur’la ilgili yazıları, yazılanları Devrek Belediye Başkanı Özcan Ulupınar’ın da destekleriyle Kurgu Yayınları’ndan “Rüştü Onur / Yaşamı-Sanatı-Eserleri” adıyla çıkararak okurlara yeniden Rüştü Onur’u hatırlattım. Bu amaçla da Bursa, İzmir, Bartın, Zonguldak, İstanbul Sultanahmet ve Pendik’te ve çeşitli davet edildiğim yerler de katıldığım panel ve söyleşilerle de sanatseverlere anlattım.
 

- Daha sonra Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği (ROSAK) kurdunuz.

- Evet, benim öncülüğümde, Mithat Yaban, Hüsnü Y. Öztürk ve M. Naci Kocabıyık’ın da destekleriyle Devrekli 18 sanatsever bir araya gelerek, şair Rüştü Onur’un anısını yaşatmak, eserlerini tanıtmak, Devrek’in önemli değerlerine sahip çıkmak amacıyla 2010 yılının Aralık ayında bu derneği kurduk. Daha sonra bu dernek, 2011 yılında Devrek Baston ve Küçük El Sanatları kooperatifi ile 2012 yılında Devrek Belediye Başkanlığı’nın destekleriyle bu anma etkinliklerini sürdürdü.
 

- Bize Şehir dergisinden de söz eder misiniz?

- Rüştü Onur’un çıkarmayı çok istediği ama ömrü yetmediği 2004’te Şehir’i kendimize vasiyet kabul edip çıkarıyoruz. Şehir’in çıkış öyküsü şöyle: “Ben kendi halimde yaşarım/ şapkamın altında” Şair Rüştü Onur, 12 Eylül 1940’ta Necati Cumalı’ya yazdığı mektubunda, “Ey benim mektuplariyle huzur bulduğum ve avunduğum kardeşim. Şehir’de buluşacağız. Her ne pahasına olursa olsun Şehir çıkacak… Şehir okuyucu kitlesinin karşısına yeni bir atmosferle çıkacak.” Rüştü Onur, çıkarmayı çok istediği ‘Şehir’ dergisini ömrü yetmediği için çıkaramamış. Bu durum uzun bir süredir belleğimde yer ediyordu. Ne yapabiliriz, nasıl bir dergi çıkarabiliriz de Rüştü Onur’un bu isteğini yerine getirebiliriz, diye düşündük. Sonunda, Sevgili Dostum Fahrettin Koyuncu’nun evinde bu konu için bir araya geldik. Gecenin ilerleyen saatlerinde Ankara’dan telefonla katılan dostumuz Orhan Tüleylioğlu’nun da katılımıyla ‘Şehir’i çıkarmaya karar verdik. Anımsanacaktır, Veysel Çolak, E dergisinin eki olarak hazırladığı 2002 Şiir Yıllığı’nda; “Bugün onca genç yeteneği görmezden gelip Rüştü Onur’u, Muzaffer Tayyip Uslu’yu antolojilerin değişmez adları arasında görenlerin, Türk şiirine zarar verdiği düşünülebilir. Öyledir de.”diyordu. Bu cümlenin sonu nasıl gelirse gelsin ya da bu cümle hangi gerekçe ile söylenmiş olursa olsun, bu yargı, şiir tarihimizi inkârı işaretliyordu. Çünkü Rüştü Onur’un, Muzaffer Tayyip Uslu’nun antolojilere alınmasından gocunmak, bir zaman sonra Orhan Veli’den, Orhan Veli şiirinden gocunmayı getirecektir. Türk şiirindeki yeri inkâr edilemeyecek Garip şiirini ve bu şiirin etrafındaki şairleri dışlamak ya da onları altmış yetmiş sonrasıyla kıyaslayarak kırık not vermek, en azından şiire haksızlık olsa gerektir. 2004’ün sonunda çıkmaya başlayan Şehir, Rüştü Onur’u birilerine savunmak için çıkmıyor; ancak Rüştü Onur’un, Muzaffer Tayyip Uslu’nun, İbrahim Yıldız’ın… şiirinin, şiirimizde yabana atılamayacak bir yeri olduğunu hatırlatmayı da bir görev sayıyor. Şehir, şiirin merkezde olduğu bir şiir dergisi anlayışıyla, bir derya olan Türk şiirine katkıda bulunmaya çalışacak. Şehir, Rüştü Onur’un “Ben kendi halimde yaşarım / Şapkamın altında” dizelerini yolunun başına koysa da şiir için “kendi halinde ve şapkasının altında” kalmayacak. Sözünü söyleyecek, sesini çıkaracak.
 

- Rüştü Onur için neler söylemek istersiniz? Yaşasaydı neler yapardı?

- Rüştü Onur’un ömrü yetmiş olsaydı bugün bir Orhan Veli, bir Melih Cevdet, bir Cumalı, bir Oktay Rıfat olurdu. Daha çok eserler verirdi. İşte zamansız ölümü bizi bundan yoksun bıraktı.

Rüştü Onur: Bilinmeyen Mektupları ve Şiirleri- Mektubun Avcumda/ Yayına Hazırlayanlar: Leyla Şahin, İbrahim Tığ/ Kaynak Yayınları/ 342 s.