Mehmet Zaman Saçlıoğlu: ‘Ne politikacılar ne de polis farkında!’
‘Bir Gün’, öyküleri aracılığıyla kendini tanıdığını ifade eden, “Yazmak, bir tek bunun için bile çok değerli” diyen Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun dergilerde yayımlanmış öykülerinden bir seçki. Öykülerinin bir bölümü olayların hemen ardından, sıcağı sıcağına yazılmış, bir bölümü ise üzerinde düşünülmüş kısa öykülerinden oluşuyor.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki
“Kars’ta bir heykel yıkıldı, içimdeki
direnç çöktü. Eski tren rayları söküldü, çevrelerindeki bahçeler gibi sessiz,
ıssız kaldım. Gezi Parkı’nda dostlukla birleşmiş insanlara saldırıldı, tüm
resimli roman kahramanlarım canlandı. Bir sarhoş, yavru bir köpeği denize attı,
ben sarhoşu atamadım. Gecenin geç bir vaktinde kapımın önüne sığınmış kediye
biber gazı sıkıldı, ben o sıkanı bulamadım.”
Kitaptan…
- Bir Gün... Aslında kitabın son öyküsünün adı ama bir yandan
da, hemen ardından “mutlaka” sözcüğünü anımsatıyor okurunda... Kavgalar üzerine
öyküler çoğu... Hayatla kavga, erkle kavga... Çağın ve yurdunun nobran
gidişatına isyanın, derdin bu kertedeki öykülerinizin diline, duygusuna
yansısını anlatır mısınız?
Bu kitabımı,
dergilerde yayımlanmış öykülerimden derledim. Okur için olmasa da benim açımdan
iki farklı tür barındırıyor. Biri olayların hemen ardından yazılmış olanlar,
öteki ise üzerinde düşünülmüş kısa öyküler. Birinci grup öykü, yazılmalarına
neden olan olaylara ilişkin duygularım henüz sıcakken yazıldı. Dediğiniz gibi
kavga, ya da tepki içeriyor. Mehmet Aksoy’un Kars’ta yaptığı İnsanlık Anıtının
yıkılmasına ülkemizin tüm aydınları gibi ben de kızmıştım. Hatta hemen bir yazı
gönderdim Cumhuriyet’in ikinci sayfasına, ama bu yazı, basıldığı halde beni
yatıştırmadı ve Ucube Üzerine Bir Fantezi adlı, önce Çağdaş Türk Dili
Dergisinde yayımlanan bu öyküyü yazdım.
Yıllar oldu,
Haydarpaşa - Anadolu tren hattının raylarını söktüler ve Haydarpaşa’yı öksüz,
tren yollarını boynu bükük bıraktılar - hâlâ da Haydarpaşa’nın ne olacağı
belirsiz ya -. Tarihsel ve kültürel bir odak oluşturmuş Haydarpaşa özelinde
kent kimliğine yapılan bu saldırı, aklımda kentsel değişimlerin insanlar
üzerindeki etkisini yansıtan bir öyküye dönüştü. Yaklaşan Bir Kışın Hüznü adlı
bu öykü de Neslihan Önderoğlu’nun yaptığı Karla Karışık adlı bir ortak kitapta
yer buldu.
‘GEZİ!
DÜŞSEL KAHRAMANLARIM ORADAYDI’
Gezi Parkına
sahte bir “tarihi eser” yapmaya kalkıştılar kim bilir ne büyük bir rant için.
İstanbul ve Türkiye ayağa kalktı. O aralar Kadir Yüksel’in girişimiyle Bağzı
Şeylere Öyküler adında bir ortak kitap çıkacaktı. Kitap benim tepkimle örtüştü
ve bu öyküyü yazıp gönderdim. Adı, Düşsel Kahramanlarım Oradaydı, oldu.
Özcan
Karabulut, Emek Öyküleri diye bir ortak kitap hazırlıyordu. Utanç adlı öykümü
ona gönderdim. Günübirlikçi işçilerin güzel sanatlar sınavına giren çocuklara
modellik yapmasıyla ilgili bir öyküydü ve üniversite yaşamımda defalarca
izlemiştim bu tür çelişkileri. İçim burularak yazdım.
Uzun yıllardır
karanlık bürokrasi, derin devlet, ülkemizin gizli gündemindedir. Şimdi
anımsayamadığım bazı olaylardan sonra bir tür boşalma duygusuyla Kafkaesk bir
havada olan Derin Dönüşüm adlı öykümü yazdım. O sıralar Cumhuriyet, öykü
yayımlıyordu sayfalarında. Benim bu öyküme de yer verdi.
Bir gün eşimle
deniz kıyısında bir sarhoşun yavru bir köpeği suya attığını gördük, sarhoşla
epeyce tartıştık ve köpeği elinden aldım ama sonra ne oldu bilmiyorum. O aralar
sağlık sorunlarıyla da boğuşuyorduk ve bu olay bende ve eşimde derin bir iz
bıraktı çünkü hem bir hayvanın hem bir insanın trajedisini içeriyordu. Herkül
adlı öyküyü de hemen birkaç hafta sonra yazdım.
Bir gece apartmanda, kapımızın önünde yatan kara kedimiz Şam Şeytanı’na apartmandan birileri biber gazı sıktı. O ara Kadir Aydemir, Kedi Öyküleri adında bir ortak kitap hazırlıyordu. Şam Şeytanı adlı öyküm de böyle yazıldı. Öbür grup öyküler ise Notos, Dünyanın Öyküsü gibi dergilerde ve yine birkaç ortak kitapta yer almış kısa öykülerdir.
BÜROKRATIN
KAFKAESK DÖNÜŞÜMÜ!
- “Derin
Dönüşüm”... Bürokratın laneti, bürokrasinin cehennemi... Devlet işlerinin
raconu... Işığın sızamadığı bir öykü değil mi? Gri siyah bir çukurun sureti...
Resmedilen yaşam formu çehresinde dönüşümün çürüşmüşüne bir sürreal (!) yakın
plan...
Bu öyküyü, derin
devlet ve karanlık bürokrasi gibi ülkemizi içten çürüten bir yapılanmayı o
zincirdeki bir bürokratın duygularıyla ve iç çelişkileri vasıtasıyla yansıtmak
için yazdım. Bu durum tam olarak Kafkaesk bir durumdu. Kafka’yı özellikle
vurgulamak için hem Dönüşüm kitabına referanslar yaptım hem Dava ve Kayıp
(Amerika) kitaplarından iki kahramanı getirip öyküye soktum.
Hamam böceğine,
karanlık derin devletin bürokratlarından daha çok benzeyen kimse var mıdır? O
karanlık tozlu dosyaları her zaman bir tehdit silahı olarak kullanan, çifte
kapılar arkasında sözde devlet işi yapar gibi yaparak kendi erklerini sürdüren
kara böcekler… Bunun öyküsüdür Derin Dönüşüm. Öykünün, her nasılsa bir kadına
âşık olmuş kahramanı Hamza Geridur, adından da hemen anlaşılabileceği gibi Gregor
Samsa’nın Anadolu versiyonudur.
ELSİZ
HEYKELİN ANLATTIKLARI...
- “Ucube
Üstüne Bir Fantezi”... “Kars’ta bir heykel yıkıldı, içimdeki direnç çöktü”
cümlenizden hareketle anlatır mısınız bu öykünüzün “gerçek ve üstü”
yaklaşımını?
Aksoy’un
heykelinin yıkılması, son derece yanlış ve ayıp bir karardı. Heykeli yıktıran
henüz başkan olmamış başbakandı. Bir emriyle yıkıldı heykel. Kararın yanlışlığı
kadar, bu emri, yanlışlığını düşünmeden uygulayan bürokratların işgüzarlığı da
insanı korkutuyordu. Kısacası durum bir hukuksuzluk idi.
Afganistan’da
Budha heykellerini yıkan Taliban’ın yaptığından pek de farklı değildi. Bu olay
aslında uygar bir ülkede gerçeküstü bir durumdur ama bizim ülkemiz gerçeküstünü
normalleştirmiş bir ülke olarak pek çok şaşılacak durumu hayata geçirebilmiş
bir ülkedir. Bu gerçeküstü durum, doğal olarak gerçeküstü bir öykü gelişimine
neden oldu.
Heykeli
yıkarken, hemen yakındaki bir mutasavvufun mezarına yakın yapılmasının
saygısızlık olduğu gerekçesini kullanıyorlardı. Sonra bu mutasavvufu (Ebul
Hasan Harakani) incelediğimde aslında bu yıkma kararına hiç de sevinmeyeceğini
anladığım bir Anadolu bilgesiyle karşılaştım.
Sözlerinden
birini de öykünün başına aldım. “Dünya hırsına sahip âlim ile ilimden yoksun
softanın çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz,” diyordu. Yani bu yıkım
kararına cevabı ta o zamandan vermişti Harakani aslında.
Heykelin bir
elinin hiç monte edilememiş olması da bir başka gerçeküstü motifti bu arada ve
İstanbul Bienali’nde yer alan bir sanat yapıtı da bu olaydan esinlenmişti.
‘BİR
GÜN ÖYKÜM HEPSİNDEN FARKLI’
- Kitabın
ikinci grup öyküleri dediğiniz kısa öykülerin belli bir yazılış nedeni ya da
ortak özellikleri var mı? Sanki bir başka zamanınızda yazmışsınız gibi onları.
Kısa
öykülerimden yalnızca son öykü, kitaba adını veren Bir Gün hepsinden farklıdır.
Ötekilerin hepsi gerçek ve tanımlanabilir zamanları, tanımlanabilir olayları
anlatırken bu öykü bir insanın yaşamına sığmayan tüm bir insanlık öyküsünü bir
gün içindeki izlenimlerle anlatır. Sabah, öğle, ikindi, akşam, gece ara
başlıklarından oluşan bir kısa öyküdür bu. Ne benimdir ne bir başkasının.
Hepimizindir, soyuttur, kendi kendinin öyküsüdür. Ötekiler ise olaylardan,
durumlardan esinlenerek yazılmış öykülerdir.
- “Düşsel
Kahramanlarım Oradaydı”: Frodo, Karaoğlan, Red Kit, Manchalı Don Kişot, Neo,
Luke Skywalker, Darth Vader, Obi Van Kenobi, Usta Yoda, Asteriks, Hopdediks ve
Büyüfiks, Çelik Bilek, Tommiks, Kızıl Maske, Örümcek Adam, Batman, Superman,
Süper Girl...
Günümüze
getirsek yolları Taksim’e düşecek ve belli ki Gezi’de kardeşimiz olacaklar!
Barış için kötülerle savaşmaya bizlerle devam edecekler... Hüküm Dağı’na
direnirken Sauron ateşten gözleriyle uzaktan bakacak ve yenilmek onun yazgısı
olacak! Bu öykü yazarının gücünü nasıl tazelemiştir?
İyi ki masal
kahramanları var. Bu saydığımız kahramanlar hep iyilik için savaşan
karakterlerdi. Hatta aralarında Darth Vader gibi, karanlık güce tapmış ama
ölmeden önce doğru yolu bulan kişiler de vardı. Bugünkü dünyanın liderleri
çocukluklarında bu kahramanların çizgi romanlarını öykülerin felsefesini
anlayarak okumuş olsalardı bu kadar güç delisi, hırslı narsistler olmazlardı
belki. Şu başımızın derdi kimi liderlerin çocukken güzel kitaplar okuduklarını
hiç sanmıyorum. En önemli eksikleri biraz bu, biraz da başlarının yeterince
okşanmamış olması sanırım…
Öyküde benim,
bizim kahramanlarımızın adlarını bir bir saydım okumamış liderlere kolaylık
olsun diye. Ben bu kahramanları bildiğim için Gezi parkında hepsini tanıdım.
Ama aslında onların birer masal kahramanı olduklarını ne politikacılar
biliyordu, ne polis farkındaydı. Nâzım da zaten o parkta bir ceviz ağacıydı. Ve
evet, yenilmek işin sonunda kötülerin kaderidir. Öyle olmasa ne umut olurdu ne
sanat, ne edebiyat.
Bir Gün / Mehmet Zaman Saçlıoğlu / Cumhuriyet Kitapları / 128 s.