Mehmet Güreli: Önce çok değerli bir şey bulun
Mehmet Güreli ile şarkılarının yeniden söylendiği “Mehmet Güreli ile Buluşmalar” vesilesiyle sohbet ettik. Pandemi nedeniyle uzaktan yaptığımız bir buluşma oldu bizimki. Biraz şarkıyı biraz da kendisini konuştuk.
Hilal KöseMehmet Güreli, müzisyen, edebiyatçı, ressam ve sinemacı. Sanatın neredeyse bütün alanlarında çok önemli işlere imza atmış bir sanatçı. Pandemide de üretmeye devam etti elbette. Son projesi eski ama unutulmaz şarkılarının yeniden yorumlandığı bir albüm. İlk şarkısı Kimse Bilmez’i Cem Adrian okudu. Yeni şarkıda Güreli ve Pamela düeti bizi bekliyor. Kayıtlar sürüyor bir yandan. Güreli ile bu vesileyle söyleştik. Kimse Bilmez’den sinemaya, salgına, hayata uzandık...
Kimse Bilmez’i sizden ve başka sanatçılardan da dinlemiştik. Cem Adrian’ın yorumunu nasıl buldunuz?
Bu projeyi önce menajerim/dostum Serdar Yılmaz’ın eseri olarak görmek gerekiyor çünkü bu işin mimarı tamamen o. Ama her zaman bilirsiniz fikirler de çoğalır, gelişir bazen bizi sevindirir bazen de çok sevindirir. Bu biraz da seçim, planlama ve bir görüş ve karar meselesidir. Eğer seçilen kişiler doğruysa kısaca iyi sonuçlar kaçınılmazdır. Cem Adrian da her yönüyle birinci sınıf bir sanatçı olduğunu bir kez daha sunuyor hepimize. Cem’e şarkı adına teşekkür borçluyum. Ayrıca Nalan Alaca’nın animasyon çalışması da harika...
KENT OZANLARI İÇİNDİ
Kimse Bilmez’e dair çok güzel yorumlar var: “Hüzünlü olduğunuzda iliklerinize kadar hissedersiniz”, “Mırıldan şu şarkıyı. Ne soğuk kalır ne mesafeler ama canın daha sıkkın, gözlerin artık taşmış, ciğerlerin kömür karası. Değiyor.” Siz ne dersiniz?
Ben şarkıyı stüdyoda bir kez okuduğumu yüzlerce kez söylemişimdir. Yorum yapmak benim için çok zor ama bu güzel cümleleri okumak, duymak çok sevindirici.
Şarkının hikâyesini pek çok kez anlattınız belki de. Nasıl bir havası vardı o günün?
O sırada “Yağmur” albümünü hazırlıyorduk. “Kent Ozanları” için bir şarkı istenmişti benden. Ömer Hayyam’ın dizeleriyle baş başa geldim stüdyoya, arkadaşlarımın ne diyeceklerini çok merak ediyordum. Piyanoda Ayşe Tütüncü vardı ve bir kez söyledim. Tamam dedi herkes, tamam...
HER SATIRDA HÜZÜN VAR
Kimse kimsenin neyini bilmez peki?
Kimse Bilmez deyişi benim ilavemdir şarkıya. Göklerden damlayan, duyguları şiirle besleyen ruhların yolculuğu gibidir. Hayatın hüznüne kapılan, kimseye bir şey söylemeyen değil de sessizliği dinlemeyi seçen bülbülün kanatları üzerinde taşıdığı melodinin çağlar ötesinden bize ulaşmasıdır. Hikâyeyi bize anlatmaz kısaca kimse, yorgunluğu, gözyaşları, gururu yeni şarkıların habercisi gibidir. Anlatılan her şeyin bilinemeyen yönlerine, belirsizliğine bir ağıttır belki de... İnsanın kendini tanıması üzerine değil de daha çok tanıyamaması üzerinedir. Kendini tanımadan kapıdan geçmenin zorluğunu, beyhudeliğini de anlatır gizlice...
Bu bir yalnızlık şarkısı (mı)? Yalnızlığa dair sizin düşünceleriniz neler?
Şarkı Ömer Hayyam’ın değişik dizelerinden oluşuyordu. Bir bütünlüğünden, daha doğrusu bir tema birliğinden söz etmek zor değil tabii ama hüznün her satıra yayıldığı söylenebilir. Ve bence Ömer Hayyam’ın kelimeleri, dünyası size zaten nasıl ve nerelerde dolaşacağınızı sesizce anlatıyor. Ayşe Tütüncü’nün büyük katkısının altını çizmek isterim.
TIBBİ BİLGİLERİM ÇOK EKSİKMİŞ
Biraz salgına dair düşüncelerinizi de sormak isterim. Salgının dünyayı ve insanları iyi yönde değiştireceğine dair beklentiler vardı. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Salgın ve şimdi de denizlerin kirlenmesi belki de hayatın güzel yanlarını, büyüyü ortaya çıkardı. Görülmeyeni, ıskalanan her şeyi, mahrumiyeti gözler önüne serdi. Bence öncelikler sorunu her şeyin önüne geçti bugünlerde. Herkes bu sınav bitti sanabilir ama hayat belirli geçitlerden geçtikten sonra başka bir dünya sunmaz hiçbir zaman. Hayat her şeyin toplamıdır, parça parça değildir, bazı kapıları çok geniştir, bazıları çok dardır. İnsanın kendini tanıma isteği ya da isteksizliği açıkça sorgulandı. Hâlâ sorgulanıyor...
Salgın sizi nasıl etkiledi? Bir yüzleşme, korku ya da şaşkınlık yaşadınız mı?
Çok az yürümek canımı sıktı, tıbbi bilgilerimin çok eksik olduğunu keşfettim.
Sanatın bütün dallarında varsınız. Peki sizce en çok kimsiniz?
İnanın lütfen, hiçbirinden kopamam...
GÜNE SAİT FAİK'LE BAŞLAYIN
Hep bir ölmeden önce izlenecekler, okunacaklar, gidilecek yerler listeleri yapılır. Siz de bize mutlaka izlenmeli dediğiniz 5 filmin listesini yapsanız...
Vertigo - Alfred Hitchcock General - Buster Keaton Bisiklet Hırsızları - Vittorio De Sica Vivre sa vie - Jean-Luc Godard Letter from an unknown Woman - Max Ophuls
Neden bu seçki?
Defalarca seyrettiğim için, bu filmlerin defalarca seyredilecek kadar güzel oldukları için... Eskimeyen, büyüleyen, ağlatan, hayranlık uyandıran yapıtlar oldukları için...
“Hayat çok zengin ve değerli, iyi değerlendirmek lazım” diyorsunuz bir söyleşinizde. Nereden başlamak lazım peki?
Bazen insan boş veriyor, bazen enerji bulamıyor. Önce çok değerli bir şey bulmalısınız. Bir kâğıt, bir kalem, bir kitap, bir yazar, bir dost, bir film, bir fotoğraf, gözlerini hep görmek istediğiniz biri, bir resim, bir öykü, bir dize, bir çiçek, bir köpek, bir kedi... Gerisi gelir...
Hayatın iyi olması, çocukluğun iyi geçmesiyle ne kadar ilişkili? Siz mutlu ve özgür bir çocukmuşsunuz anladığım kadarıyla…
Çocukluğun iyi geçmesi tabii çok iyidir ama yeterli midir tam emin değilim. Çok mutsuz çocukların müthiş işler yaptığını görmüyor muyuz. Yine de iyi çocuk etrafına korkusuzca baktığı zaman kendini daha çok geliştirir. Bilgi güvenli ortamlarda huzurla buluşunca zamanı mutlaka daha iyi değerlendirir...
“Bu dünyayı çok iyi yapabiliriz aslında ama çok azız” demişsiniz. O kadar yalın ve güzel geldi ki bu söz bana. Nasıl oluyor da karamsar değilsiniz?
Herhalde korkmadan büyümekle ilgili bütün bu anlattıklarım. Okulda, evde, sokakta kendinizi iyi hissetmeniz bütün mesele. Bir de kıyas galiba, herkesin kendinde sevecek bir şeyler olduğuna inanması. Kötülükleri kovmak bunun bir adı da. Ve umut, bir şarkı mırıldanıyorsanız, bütün şarkıları dinleyebilirseniz. Ve seçmek, yola çıkmadan önce hazırlıkları ihmal etmemek, taşsız bir yere düşme şansınız çok fazla değil...
GÖZLERİN AÇIK DİYE GÖRDÜM SANMA
Ya Türkiye? Neden daha iyi olamıyor ülkemiz?
Tarih okumak çok önemlidir bence. Herkesin yerine düşünebilirsiz. Herkesten kaçabilirsiniz, her yere tırmanabilirsiniz ve herkes olabilirsiniz. İlişkilerin kirli yönlerini, savaşları kimlerin başlattığını, karşınızda kim var onu da görebilirsiniz. Bilgiye ulaşınca da yapılacak iyi şeylerle kötü şeyleri ayıklayabilirsiniz. Yalnız kalsanız da kıyaslarsınız her şeyi. Gözleriniz açık diye gördüğünüzü sanmayı bırakmak gerekir. “Evlerde konuşulanlar, ders kitapları ve komşular bana ne kattı?” diyebilirsiniz bir sabah. Güne bir Sait Faik, bir Stefan Zweig’la başlayabilirsiniz. Sonra kahve ve yürüyüş...
Z kuşağı için umutlu musunuz peki?
Her kuşak iyi modeller seçerse ev, okul, sokak üçgeninde her şey rayına oturur.