‘Medya kirli ve korkunç’
Mine Söğüt, Yapı Kredi Yayınları’nda katıldığı söyleşide okura verdiği önemi vurguladı.
Gülçin GülanGazetemizdeki “Uykusuzluk” adlı kitapları gibi pozitif sorumlulukla yazdığı köşe yazılarıyla her yaştan çok geniş okura ulaşan gazeteci, yazar Mine Söğüt, 19 Şubat Pazartesi günü Yapı Kredi Yayınları’nın Beyoğlu’ndaki Loca salonunda son hikâye kitabı “Gergedan – Büyük Küfür Kitabı” bağlamında Türk Dili ve Edebiyatı profesörü Seval Şahin ile söyleşi yaptı. Ardından YKY kitabevinde kitaplarını imzaladı.
Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başlayan Mine Söğüt, yazarlığı seçerek roman, hikâye, biyografi, monografi, söyleşi ve deneme türlerinde 11 kitap yazdı. O, söyleşide bu süreci de anlatarak okurumuza verdiği önemi vurguladı: “Medya kirli, korkunç ve tehlikeli bir alan. Daha işin başlarında, 5-6 yıl çalıştıktan sonra bunu görüp medyayı bıraktım. Yirmi yıldır yazıyla başka bir yerden ilişki kurup, medyanın tersine kendimce özgür olabileceğim ikinci bir alanda profesyonelleştim. Tekrar medyaya, yetişkin olgun bir yazar olarak, döndüğümde kendimi koruyabilecek kadar güçlü hatta kendi özel dilimi, özel bakış açımı yaratabilecek kadar da olanaklıydım. Medya içindeydim ama medyanın içinde karşı durabileceğim bir yerdeydim... Şimdi sahibi olmayan ve okurunu çok önemsediğim yerde gazetecilik yapıyorum.”
Gazeteciliğin edebiyata uyarladığında avantaj sağladığını ise şu sözlerle açıkladı: “Temelimde gazeteciliğin olması edebiyatımda avantaja dönüştü. Editörlüğümü kendim yapabiliyor, yazılarıma daha acımasız bakabiliyor, atabiliyor, ne kadar aşkla yazmış olsam da dışardan bakabiliyorum. Çünkü gazetecilik böyle bir şey gerektirir. Bugün için baktığımızda da bir edebiyatçının ilgilenmesi gerektiğinden daha fazla gündemle ilgilenmek zorunda kalıyorum. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Kafamın daha temiz olmasını isterdim ama o zaman da ne çıkardı onu bilmiyorum.”
Gergedan kitabın son ve aradaki bütün hikâyeleri toplayan ana hikâyesi. Söğüt, “Hiç yazılmamış olsaydı bugün de bir kelimesine dokunmadan yazılabilirdi. Canlı, bugüne ait bir eser” dediği Eugene Ionesco’nun oyunu “Gergedanlar” dan ilham aldığını söyleyerek; “Inesco’nun gergedanlaşan kalabalık içinde yapayalnız bıraktığı idealist insanı, değerlerini tekrar yorumlamak istedim. Çünkü onun üzerinden, bizi idealizmden soğutan bu yeni sitemin bizi neye dönüştürdüğünü çok güzel anlatabilirdim” diyerek öfkesini, şiddetten çok daha güçlü olan itiraza dönüştürerek kaybettiklerini fark edilir kıldığını ifade etti.
“Deli Kadın Hikâyeleri”nde olduğu gibi bu kitapta da “Hayata aynı pencereden bakarız” dediği Bahadır Baruter’in yazarın çok sembolik bulduğu gergedan imgesi üzerinden çizdiği resimler yer alıyor. Söğüt, “Resimleri, kitap şekillenmiş olduktan sonra okumadan ama yaptığımız konuşmalara dayanarak çiziyor. Yazdıklarımı farklı bir disiplinin yeniden ortaya koymasını, bu anlamsal ve kavramsal katkıyı çok değerli buluyorum. Sanatı ölümsüz kılan bu” diyerek kitaplarının sahnelenmesi için de yeniden yorumlara açık olduğunu söyledi. Söğüt, söyleşi sonunda salonu dolduran, uzun imza kuyruğu oluşturarak yüz yüze gelmek isteyen okurlarını yanıtladı.