‘Maya’dan Marilyn’e...
“Marilyn’le Beş Çayı” romanı okuyucuları, Rönesans Floransa’sından, Kayıp Kuşaklar Parisi’ne, Hollywood’un Altın Çağından günümüz İstanbul’una adeta bir zaman tünelinde geçen dört ayrı çağın spiritüel yolculuğuna sürüklüyor. Kitabın yazarı Melis Aygen ile romanın yazım sürecini konuştuk.
Öznur Oğraş Çolak“Hikâyemi daha en başında özetledim aslında çünkü Marilyn Monroe hakkında yazacağımı biliyordum. Dolayısıyla hayatının kronolojik bir çizelgesini ilk etapta çıkarmam, yani hikâyenin başlangıç ve bitişini bir anlamda biliyor olmam işimi kolaylaştırdı. Varılacak noktayı zihnimde tamamlamış olmak, yazma sürecimi hızlandırdı.” Bu sözlerin sahibi “Marilyn’le Beş Çay” adlı romanın yazarı Melis Aygen...
Marilyn Monroe, ölümünün üzerinden 56 yıl geçmiş olmasına rağmen 20. yüzyılın hakkında en çok okunan, yazılan, konuşulan kadın kahramanı bir ikon. Romanı okuyanlar, Rönesans Floransa’sından, Kayıp Kuşaklar Parisi’ne, Hollywood’un altın çağından günümüz İstanbul’una adeta bir zaman tünelinde geçen dört ayrı çağın spiritüel yolculuğuna sürükleniyor.
‘Hepimiz biriz’...
Aygen ile “Marilyn’le Beş Çayı” adlı romanın yazım sürecini konuştuk.
-“Marilyn’le Beş Çayı” kitabının yazım sürecinden ve konusundan bahseder misiniz?
İstanbul’da doğup büyüyen ana karakterimiz Maya bir psikiyatristtir. Adya ismindeki ruhsal rehberle karşılaşmasıyla Adya’nın “Seni oluşturan milyarlarca hücrenin neden meydana geldiğini düşündün mü hiç?” sorusu, genç kadının hayatına dair olan bakış açısının gerçekleştireceği içsel yolculuğuyla değişmeye başlayacağının habercisidir. Bu süreçte karşısına çıkan rakamlar, semboller, okuduğu kitabın bir satırı, izlediği bir film veya şarkıyla ruhsal kimliğinin peşine düşer. Maya, Marilyn Monroe’yla ne kadar çok ortak noktası olduğunu gördüğünde ise yaşadığı tesadüflerin arkasında yatan denklemleri çözmeye çoktan karar vermiştir aslında... ‘Hepimiz biriz’ ve ‘Herkes&Herşey birbiriyle ilintilidir’ felsefelerinden yola çıkarak, çağların geçit töreninde; Rönesans Floransasında büyük ustaların öğrencesi Maggio’nun, 1922 Kayıp Kuşak Yazarlarının Paris’inin, Hollywood Altın Çağının sihirli kadın kahramanı Marilyn Monroe’nun ve tılsımlı kent İstanbul’da yaşayan Cumhuriyet kadını olan psikiyatrist Maya’nın hayat hikâyelerinin büyüleyici bağlantılarını kaleme aldım.
‘Değişim, dönüşüm’
-Bu hikâye ilginç ve evet kitabı okumaya başlayınca bırakmak zor. Ama öncelikle siz bu hikâyeye nasıl inandınız?
İnanıyorum çünkü bu hikaye bir “değişim, dönüşüm” sunuyor. İçsel yolculukta yaşanan deneyimleri, dışsal hayatta uygulayabilmeyi anlatıyor. Gizemli olan, hakkında çokta fazla detay bilmediğimiz, ama hep merak ettiğimiz, yüzleşmekten de çoğu zaman kaçtığımız geçmiş yaşam ve yaşamlara ulaşmayı, ulaşınca da oradaki travma ve korkuları dönüştürüp, şimdi yaşıyor olduğumuz hayatta huzurlu ve neşe içinde var olabilmeyi anlatma çabası var. Bence herkesin yaşamında bir an var, eninde sonunda o meşhur soruyu sorduğu “Ben kimim?” ve herkesin bu sorunun cevabını merak ettiği düşüncesindeyim. Kısacası, bu evrensel soru beni bu hikâyeyi yazabilmeme dair olan inancımla karşılaştırdı. Hayatlarla inşa edilen dünyanın, hikâyeleriyle olan bağı, rehberim oldu. Tıpkı Alis Harikalar Diyarındaki Alis’in tavşan deliğinden içeriye çekilmesi gibi o gizeme, sıradışı zamanlara çekilerek ben de fantastik bir hikâye ortaya çıkardım. Marilyn’in yaşam öyküsüne, dayanıklılığına inandım ve tasarladığım diğer güçlü kadın karakterlerime, onların belirgin kişiliklerine inandım. Ve tabii yürekten inandığın her şeyin üstünde olan esas şey, kitapta verilen tüm bilgilerin gerçekliği.
-Gördüğüm kadarıyla Marilyn Monroe’nun sözleri sizi biraz da olsa yönlendirmiş, peki kitabın ana hatlarını nasıl ve ne kadar ayrıntılı çizdiniz?
Araştırma, okuma sürecim boyunca, hikâyemi canlandırıp dürten detaylarla karşılaştım. Evet dediğiniz gibi örneğin, Marilyn’in “geçmiş yaşam varsa kesin Rönesans döneminde yaşamıştım” demesi ya da “Botticelli hayranlığı” beni Rönesans dönemine sürükleyip, bir karakter yaratmamı ve yeni bir çağı kaleme almamı sağladı. Aynı şekilde yine araştırmalarımı yaparken Marilyn’in Hemingway’e, Sartre’a olan hayranlığı, yazıya olan merakı usta yazarların bulunduğu döneme Paris’e taşıdı beni ve ortaya 1922’de yaşayan bir yazar olan Monique karakteri çıktı. İşin keyifli yanı elbette, İstanbul’da doğmuş, büyümüş ve yaşıyor olan psikiyatr ana karakter Maya ile her bir detayın örgüsü, bir de üzerine benim kendi yaşam tecrübelerimi aktarıp harmanlamak oldu. Ve nihayet beklediğim doğru hikâyeme ulaştım.
-Cevabını bildiğim ama yiNe de merak attiğim asıl soru: neden Marilyn Monroe?
Çünkü en çok okunan, yazılan, konuşulan kadın kahraman. Uzun ömrüne ömür kattım ben de. Ama bir fark var, dünya üzerinde şimdiki zamanda, birinci tekil şahısta geçen ilk roman! Sadece hikâyede Marilyn yok tabii. Bu roman bir otograf niteliğinde diyebilirim. Yani yaşamıyor olan evrensel isimleri yeniden günümüze taşıyıp yaşıyormuşçasına hatırlatma sanatını gerçekleştirmeye çabaladım. Atatürk, Leonardo Da Vinci, Lincoln, Kennedy, Michelangelo, Hemingway, Fitzgerald bu isimlerden birkaçı...
‘Maya, Atatürk ile bağlantılı...’
-Mustafa Kemal Atatürk dediniz, anlatır mısınız?
Atatürk’ün ruhani bir lider olduğunu düşünüyorum. Gerçekleştirdiği devrimler, kazandığı zaferler, Nutuk’u, yazdığı geometri kitapları, söylediği ‘İstikbal göklerdedir’, ‘Ne mutlu Türküm diyene’, ‘Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ sözlerini araştırmaya başlamamla, her birinin alt metininde yatan bilgilerin farkına vardım. Yerle göğün bir olduğu, Türk olmanın kıymeti, kendini hatırlaman gerektiğine dair... Ana karakterin isminin Maya olma sebebi, İstanbul’da doğmuş olması Atatürk ile bağlantılı. Sanırım şimdilik bu kadar yeterli.
‘BU EVRENSEL BİR ROMAN’ -Peki kitabınızla ilgili sonraki hayaliniz nedir? Ya da yeni gerçekleştirmeyi bekleyen hayalleriniz var mı? Bir romanın etkileşimde olması muhteşem bir duygu, okuyucularla tanışmak harika! Tartışmak, sohbet etmek. Ve ben ce bu bir yazar için herşeye devam etmesini sağlayan muhteşem bir motivasyon. Bunu bir tık üste taşıyarak, kariyer geçmişimdeki seyahat programlarımla romanımı harmanlamak istiyorum. Bu evrensel bir roman, içinde dünya havası var. “Marilyn’le Beş Çayı”nı yurtdışına taşımak istiyorum. Dolayısıyla türkçe dışında birçok lisana çevrilmesi muhteşem olur. Ve tabii başka lisanlara çevrilmesiyle dünya çapında edebi festivallere ve diğer etkinliklere katılmanın şansına erişmiş olmayı hayal ediyorum. Elbette bir festival filmi ya da daha büyük ölçekli bir yapım ya da Netflix biyografik dizisi olması en büyük hayalim! Yani, herşey azim ile ilgili sanırım. Kendime inanıyorum, romana inanıyorum ve ileriye doğru büyük bir kararlılıkla hareket edeceğimi biliyorum. Tabii şansıma da güveniyorum. |