Mars’a ‘Kaçak Yolcu’: Görev çöp olur, oksijen de biterse!

“Stowaway” (Kaçak Yolcu), iki yıllık bir görev için Mars’a yola çıkan üç kişilik bir ekibin başından geçen gerilim yüklü olayları anlatıyor. Tamamı bir uzay aracının içinde geçen film zor bir kararla yüzleşen bireylerin yaşadığı yoğun duygusal savruluşları ele alıyor.

Emrah Kolukısa / Devamlılık Hatası

Uçsuz bucaksız uzay boşluğunda da olsa ahlaki ikilemler bırakmıyor insanın peşini. Uzay boşluğu derken öylesine söylemiyorum. Joe Penna’nın yönetmenliğini üstlendiği ve şu sıralar Netflix’te izleyiciyle buluşan “Stowaway” (Kaçak Yolcu) gerçekten de her anı uzayda geçen, Dünya’ya ya da başka herhangi bir gezegene değmeyen bir film. Üstelik her türlü tutku, aşk, iktidar gibi insanın benliğini altüst eden karmaşık kavramların uzağında, sadece hayatta kalmak gibi temel bir itkinin bireyleri zorladığı ahlaki seçimlerle ilgili bir drama var karşımızda.

Mars’a giden bir uzay aracının kalkış anında başlıyor film ve izleyiciyi daha ilk jenerikten itibaren ses ve yoğun bir sarsıntıyla içine çekiyor. İlk anlardan itibaren bir şeylerin ters gitmesini bekler bir halde buluyorsunuz kendinizi. Sanki aracın içindeki sizmişsiniz ve her şey bir simülasyondan ibaret olsa da şu sarsıntı geçse, şu gürültü dinse diye düşünmeye başlıyorsunuz. Hatta bir an için aracın kumandanı Marina (Toni Colette) elini “iptal” düğmesine götürüyor ve hayli uzun saniyeler boyunca bir ikilemin içinde savruluyorsunuz: Tamam mı, devam mı? Aslında tüm film bazı ikilemler etrafında şekillenecek, bunu ilk anlardan hissetseniz de anlamanız daha uzun sürecek. Zira iki yıllık bir görev için Mars’a doğru yola çıkan ve yeni bir gezegeni kolonileştirmenin yolunu aramak üzere görevlendirilen biri bilim insanı, biri doktor ve biri de kumandan, üç kişilik ekip kalkıştan saatler sonra araçta dördüncü bir kişinin varlığını keşfedecek ve tüm planlar hızla değişmeye başlayacaktır. Neden derseniz bir şekilde aracın yaşam destek ünitesi hasar görmüştür ve gemide sadece üç kişiyi salimen götürüp getirecek kadar oksijen kalmıştır. Anlaşılmaz bir kaza sonucu aracın içinde baygın bir şekilde (üstelik nasıl olduysa kimse fark etmeden) kalan Michael’ın varlığı gerçek bir felaketle yüz yüze kalmalarına sebep olmuştur.

ASTRONOTUN DİLEMMASI

Mars görevi tam anlamıyla çöp olduktan sonra (oksijen sorunu anlaşıldığı andan itibaren tek hedef hayatta kalmak ve ölmeden geri dönebilmektir artık) ciddi bir hesaplaşma yaşanır gemide. Öyle ya madem yeterince oksijen yok ve herkesin ölmesi söz konusu, bir kişinin elimine edilmesi gerekmektedir. Peki ama bu kim olacaktır? Gemiye kaçak bir şekilde binen (istemeden de olsa) Michael ilk feda edilecek kişi gibi durmaktadır haliyle. Ama doktor Zoe (Anna Kendrick) son ana kadar umudu canlı tutmak ve çözüm aramak gerektiği konusunda diğer ikisini ikna eder ve bazı son derece tehlikeli denemelerle (bunları anlatmak doğru olmaz, izlemeniz çok daha iyi) herkesi yaşatmanın yollarını aramaya başlarlar. Yine de bir noktada her şey ters giderse ne olacaktır, kim elini taşın altına koyacak ya da en zor kararı vermek kime kalacaktır? Bütün bu ikilemlerin yanıtı filmde sizi bekliyor.

Toni Collette, Anna Kendrick, Daniel Dae Kim ve Shamier Anderson’dan oluşan küçük ama etkili oyuncu kadrosunun sürüklediği “Stowaway” yer yer gerilimin bir hayli yükseldiği ve tırnaklarınızı yemenize sebep olacak denli başarılı bir film. Öte yandan bir takım durumların hiç açıklanmadığı, izleyiciye fazla manevra alanı bırakmayan verili koşulların varlığı da biraz can sıkıcı doğrusu. Yanlış anlaşılmasın, film aslında hiç sıkıcı değil, aksine hızla akıp giden, temposu çoklukla tıkır tıkır işleyen bir hikâyeye sahip ama son tahlilde ahlaki bir “doğru”yu öne sürerken duygusal anlamda izleyiciye bir çıkış bırakmaması, evlerde kapalı kalan ve hayatları her gün tehlikede olan bunca insana nasıl gelir, bilemedim.