Mario Levi: Dünya da kentimiz de renksizleşiyor

Levi’yle İstanbul’u, onun Kadıköy’ünü konuştuk. Bir Fenerbahçe âşığı da olan Levi “Fenerbahçe kaybettiği zaman televizyonu kapatır, gider odama yatarım” diyor.

Hazal Ocak

'Kimseyle konuşmam’

Hangi takımı tutuyorsunuz? Ben Kadıköylü olduğumu söylemedim mi? Bana sorulur mu bu soru? Fenerbahçeye karşı benim özel bir bağım var. Biraz da fanatiklik boyutlarında Fenerbahçeliyim. Bir maçı kaybettiğimde ben artık kimseyle konuşmam. Maç kaybedince televizyon kapatılır ve ben yatmaya giderim.

Yazar Mario Levi ilk gençlik yıllarını Kurtuluş’ta, sonraki tüm yaşamını da Kadıköy’de geçirmiş. Kendisini Kadıköylü olarak yorumalayan Levi’nin romanlarında da tanıdığımız bir İstanbul var. Levi dünyadaki değişimi “Renksizleşen bir dünyaya gidiyoruz” diye yorumluyor. Aynı zamanda sıkı bir Fenerbahçe hayranı olan Levi’nin gözünden değişen İstanbul’a baktık. Levi’yle İstanbul’u, Kadıköy’ü, hayranı olduğu Fenerbahçe’yi ve dönüşümü konuştuk.

‘Zevksizlik örneği’

- Sizin gözünüzden İstanbul nasıl bir değişim geçirdi?

Önümüzdeki yıl 60 yaşında olacağım. Değişimleri somut şekilde görebilecek bir hayat deneyimim var. Mesela benim çocukluğumda, bu yakada Erenköy, Suadiye taraflarında bahçeli, kendi halinde evler varken 70’li yıllardan itibaren bir bir yıkıldı. Onların yerine 5, 6 katlı apartmanlar inşaa edildi. Ardından bu yakada 5, 6 katlı apartmanlara alıştık. Burası şehir kimliğine henüz daha kavuşmamıştı. Bir yanda bahçeli evler, bir yanda kıyılarından denize girebilecek yerler... Şimde yaz aylarında İstanbul dışında bir yerlere gidiyoruz. Oysa ki benim çocukluğumda bu yoktu. Buralar sayfiye havasında yaşamak için yeterliydi. Şimdi apartmanlar da yıkılıyor yerine 20, 25 katlı yeni apartmanlar dikiliyor. Artık apartmanları arar olduk. Bir zamanlar zevksizlik örneği gördüğümüz apartmanları arar olduk.

‘Doku da değişti’

İnsan dokusu da değişti. Birçok farklı kültürden, farklı inançtan olan insanların ya İstanbul’un farklı yerlerine göç etmiş olması ya da daha da kötüsü İstanbul ile Türkiye sınırlarının dışına çıkmayı tercih etmesi ya da çıkmak zorunda kalması sonucunda doku değişti. Kadıköy’de veya Moda’da bir şeyleri yakalayabiliyoruz ama eskisi gibi de değil. O da değişti. Tek tipleşmeye dönüştü. Bu beraberinde bir takım ihtiyaçları ortadan kaldırdı. Mesela çok daha az insan artık Paskalya çöreğini arıyor. Bir simge olarak bunu söylüyorum. Birçok insan gerçek Paskalya çöreğinin ne olduğunu bilmiyor. Benim çocukluğumda da nazik insanlar da vardı kaba insanlar da vardı fakat benim şimdi edindiğim izlenim şu ki artık kaba insanların sayısının ezici bir şekilde atmış olması. Sürekli bir acelesi olan insanların sürekli önemli bir şeyi yapma olma iddiasındaki insanların kendilerinden farklı olanları taşımaya ve görmeye fazla tahammülerinin olmaması önemli burda.

- İstanbul’un kıyıları...

Bütün kıyılar açılmalı bence. Gelişmiş bir şehrin özelliklerinden biri de bi. Hoş açılsa da girmem ama dünyanın şehirlerinde böyle imkanlar var. Mesela Barcelona’da var.Biz İstanbul’da bunu da kaybettik.Bir de şi var her şeyin bir adabı da var. Çok affedersiniz ama donla da denize girilmez yani. (gülüyor) Gireceksen bir mayo edin.

‘Donla denize girilmez’

- Eskiden de böyle denize giren var mıydı?

Eskiden de vardı. Mesela plajlarda yoktu. Hemen yargırdanırdı. Böyle köşede kalmış kıyılarda beyaz uzun donlarıyla denize giren adamlar vardı.

- İlk aşkınızı götürdüğünüz bir mekân var mı?

İlk aşkım hangisiydi? (gülüyor) Birçok mekan aslında kayboldu. İstanbul Üniversitesi öğrencilik döneminde Beyazıt Meydan’da Çınaraltı kahvesi vardı. Gümüşsuyu’nda Alman Konsolosluğu’na yakın bir yerlerde müthiş bir İstanbul manzarasına sahip Cennet Çay bahçesi vardı. 1970li yılların sonuna kadar orası durdu fakat o kadar güzel bir yere elbet bir şey yapılacaktı. Şimdi onun yerinde hafısam beni yanıltmıyorsa yerinde Park otel var. Bunlar ilk aşkımla gittiğim yerlerde. Ne yapayım 5 yıldızlı otele mi götürecektim. Para yok, öğrenciyiz. (gülüyor)

‘İngilizler aptal’

- Ben de çay ocağını her zaman 5 yıldızlı otele tercih ederim.

Bir de çocukluğumda Maçka’da gittiğimiz başka bir çay bahçesi vardı. Gene dedemle anneannemle gidiyorduk. İTÜ’ye çok yakındı. Adı da Çakıl Taş Çay Bahçesiydi. Yerinde şu an Swisotel var. Bazen kaçamıyorsunuz elbette. O toprak para ediyor ve sahipleri başka şekilde değerlendirmek istiyor. Sistem böyle. Bazen de şu geliyor aklımda gelişmiş şehirlerde güzel mekanlar o şehirde yaşayanlarındır. Bu yüzden hep şey derim. Bu ingilizler çok aptal koskaca Londranın en pahalı yerinde park var.

‘Olumlu görüyorum’

- ‘Yeldeğirmeni Cihangirleşiyor’ diyorlar. Sizce...

20 yıl yakın süredir Yeldeğirmeninde yaşadım. İstanbul’un en güzel köşelerinden biri olarak hala görüyorum. 1990’ların Yeldeğirmeni aman aman tekin bir yer değildi. Geceleri biraz tek başınıza gezmeten korkarsınız. Bir ürperti yayılırdı bazen. Bu anlamda yel değirmeni değişiyor. Entellektüel ve eli kalem tutan genç bir nüfusun olduğu, güzel cafelerin açıldığı ve yabancıların da olduğu bir yer şu an Yeldeğirmeni. Dolayısıyla bu değişimi çok olumlu görüyorum. Yeldeğirmeninin büyük bir geleceği var.