"Mali kurala geçiş hem risk hem avantaj taşımakta"
Merkez Bankası Danışmanı Zafer Yükseler, mali kurala geçişin öngörüldüğü 2011 yılında genel seçimlerin yapılacağına ve küresel krizin olumsuz etkilerinin süreceğine dikkati çekerek, bu durumun mali kurala geçişe ilişkin bazı riskleri ve avantajları beraberinde getirdiğini belirtti.
cumhuriyet.com.trMerkez Bankası Danışmanı Zafer Yükseler, ''Örtülü Mali Kuraldan Açık Mali Kural Geçiş'' başlıklı çalışmasında, Orta Vadeli Program'da mali kurala geçiş konusunda hazırlıkların 2010 yılında tamamlanmasının öngörüldüğünü anımsatarak, mali kural kadar ''mali saydamlık'' konusunda da iyileşme sağlamanın çok önemli bir adım olacağını ifade etti.
Son yıllarda mali saydamlık konusunda ilerlemeler sağlansa da Türkiye'nin yeterli performans gösterdiğinin söylenemeyeceğini belirten Yükseler, vergi, harcama ve kamu maliyesinde saydamlık konusunda yapısal düzenlemelerle eşgüdümlü olarak mali kural uygulamasına geçilmesinin daha yararlı olacağının düşünüldüğünü kaydetti.
Yükseler, özetle şu görüşlere yer verdi:
''Kamu harcamalarında yeterli esnekliğin olmaması, kamu açığında yapılacak uyarlamaların önemli ölçüde yatırım harcamalarının kısılmasıyla sonuçlanması söz konusu olabilecektir. Böyle bir durum, orta-uzun vadede ekonomik ve sosyal alt yapının iyileştirilmesi ve istihdam imkanlarının geliştirilmesi açısından ciddi sorunlar yaratabilir. Kamu gelirlerinde yapılacak uyumda ise, bir defalık gelir artırıcı düzenlemeler ile dolaylı vergi artışlarına başvurulması, ekonomide belirsizlikleri artırırken, üretim maliyetlerini de olumsuz etkileyebilecektir.''
"Hem avantaj hem riskleri bünyesinde taşıyor"
Mali kural uygulamasına ilişkin bazı çalışmalarda, ekonomik belirsizliklerin yaygın olduğu bir ortamda mali kural uygulamasına geçilmesinin, beklenen yararın sağlanmasını engellediği gibi bazı ek sorunlar da yaratabileceğinin ileri sürüldüğünü aktaran Zafer Yükseler, risk ve avantajlar konusunda şu noktalara dikkati çekti:
''Mali kuralın uygulanmaya başlanacağı 2011 yılı, genel seçimlerin yapılacağı ve küresel krizin olumsuz etkilerinin halen sürmekte olduğu bir yıl olacaktır. Bu durum genel ekonomik performans açısından hem avantaj hem de bazı riskleri bünyesinde birlikte taşımaktadır. Böyle bir dönemde, maliye politikası konusunda güçlü bir taahhütte bulunulması, hem beklentileri hem de genel ekonomik performansı olumlu etkileyecek bir unsur olarak değerlendirilmektedir.
Ancak pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de seçim dönemleri mali disiplinin gevşetildiği bir dönem olmaktadır. Buna ilave olarak küresel kriz nedeniyle ekonomide büyüme ve istihdam sorununun ağırlaşması da önümüzdeki kısa dönemde maliye politikasının sıkılaştırılması imkanını azaltmış bulunmaktadır. Mali kural uygulamasının böyle bir ortamda başlatılmasının mali kuralın kredibilitesi açısından bazı riskleri de beraberinde getirmesi söz konusu olabilecektir.''
"Mali kurala geçilmesi yönünde beklenti yaratıldı"
Yükseler, genel olarak örtülü mali kural uygulaması, açık mali kurala geçiş süreci ve ülke örneklerine ilişkin bilgilere yer verdiği çalışmasında, Türkiye'de Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yürütülen istikrar programı ve bu çerçevede uygulamaya konulan yasal düzenlemelerin etkisiyle 2000 yılı sonrasında mali disiplin sağlandığını, sürekli faiz dışı fazla verildiğini ve borç stokunun gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının ciddi ölçüde düşürüldüğünü anlattı.
Ancak son yıllarda erken genel seçim, IMF anlaşmasının sona ermesi ve küresel kriz nedeniyle mali disiplinde gevşeme gözlendiğini ifade eden Yükseler, ''Özellikle küresel krizin etkisiyle uzun yıllardan sonra 2009 yılında faiz dışı denge ilk kez açık vermiş ve borç stokunun GSYH'ye oranında yükselme gözlenmiştir. Bu durum, iç ve dış ekonomik çevrelerde mali kural uygulamasına geçilmesi yönünde beklenti yaratmıştır'' dedi.
"Bütçe dengesi-borç stoku ilişkisi tutarlı belirlenmeli"
Orta Vadeli Programda öngörülen mali kuralın, kamu açığında ekonominin içinde bulunduğu konjonktür dikkate alınarak, uyumu belirlediğini kaydeden Yükseler, önerilen mali kuralın, gerek ekonomik istikrar gerek borçların sürdürülebilirliği açısından olumlu olduğunun düşünüldüğünü aktardı. Yükseler, ''Ancak Türkiye'nin geçmiş bütçe uygulamaları ve finansman politikaları dikkate alındığında, bütçe dengesi ile borç stoku arasındaki ilişkinin şeffaf bir şekilde oluşturulması ihtiyacı gözden kaçırılmamalı'' görüşüne yer verdi.
Danışman Yükseler, sadece kamu açığındaki uyarlamaya dayalı mali kural uygulamasının yeterli olmayacağı yönünde çeşitli değerlendirmeler bulunduğunu da ifade ederek, son dönemlerde borçlanmaya ilişkin mevcut düzenlemelerde değişiklik yapılması ve tekrar özel tertip tahvil ihracına yönelik girişimlerde bulunulması dikkate alındığında, bütçe dengesi ile borç stoku arasındaki ilişkinin ''tutarlı ve kapsamlı'' bir şekilde belirlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
"Sihirli bir araç olarak değerlendirilmeli"
Zafer Yükseler, mali kuralın, maliye politikası uygulamalarında belirginlik yaratması açısından olumlu bir araç olmakla birlikte kamu maliyesi ve ekonomik istikrar açısından ''sihirli bir araç'' olarak değerlendirilmemesi gerektiğini vurguladı.
2008-2009 döneminde yaşanan küresel krizin yol açtığı dışsal şokun, mali kuralların kamu maliyesinde istikrar sağlamak açısından yetersiz kaldığını da gösterdiğini belirten Yükseler, ''Mali kuralın istikrarlı ve güvenilir bir maliye politikası oluşturmak yanı sıra, ekonominin karşılaşabileceği dışsal şoklara da uyum sağlayabilmesi ihtiyacının göz ardı edilmemesi gerekmektedir'' dedi.
"Mali kural uygulamasının dışsal şokta yetersiz kaldığı görülmektedir"
Zafer Yükseler, çalışmasında ''küresel krizin mali kural uygulamalarına etkisini'' değerlendirirken de ülke deneyimlerinin, mevcut mali kuralların küresel krizin neden olduğu dışsal şokun kamu maliyesi üzerinde yarattığı bozulmayı önlemekte yetersiz kaldığını gösterdiğini kaydetti.
Çalışmada yer alan mali kural uygulayan 72 ülke arasındaki bir ankete göre, kriz sürecinde 31 ülke ''mevcut mali kural uygulamalarında değişiklik yapma ihtiyacı duymadı'', 25 ülke ''mevcut mali kuralda değişiklik yapmadı ancak ekonomik politika uygulamalarında çelişkiyle karşılaştı'', 16 ülke ise ''mevcut mali kural uygulamalarını askıya aldı''.
Yükseler, ''Mevcut mali kural uygulamalarında değişiklik yapma ihtiyacı duymayan 31 ülkenin 15'ini AB üyesi ülkeler oluşturmakta ve bu ülkelerin çoğunluğu halen 'büyüme ve istikrar paktı' ile getirilen mali kuralları ihlal etmiş bulunmaktadır. AB tarafından ortak uygulanan 'büyüme ve istikrar paktına' uyumun uzun bir dönemi kapsaması ve uluslar üstü bir mali kural olmasının, ankette bu tür bir sonucun çıkmasında etkili olduğu tahmin edilmektedir. Bu ülkeler hariç tutulduğunda, mali kural uygulamasının dışsal şok karşısında yetersiz kaldığı daha belirgin olarak görülmektedir'' dedi.