Makam geçici, sanat kalıcı

‘Tiyatrocunun yeri sahnelerdir’ diyen Kurt, Yunus Emre’nin yaşamöyküsünü iç içe geçen farklı öykülerle anlatan ‘Bizim Yunus’ adlı oyunu yönetti. Kurt, Sönmez Atasoy’un oyununu yorumlarken ‘Gönül kilidimizi açık tutalım, esas olan bu’ diyor.

Selda Güneysu / Cumhuriyet

Ankara Devlet Tiyatrosu’nun (ADT) Stüdyo Sahnesi’nde, 2011 yılında yaşamını yitiren tiyatro sanatçısı Sönmez Atasoy’un kaleme aldığı “Bizim Yunus” oyunu izleyiciyle buluşuyor. Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü ve mutasavvıf Yunus Emre’nin öyküsünü bugüne taşıyan, iç içe geçen farklı öykülerle Yunus’un özünü anlatan bir oyun.

Oyunun yönetmeni ise bugüne değin her ne kadar tiyatro ile iç içe olsa da sonuçta artık bir bürokrat; DT’nin genel müdürü Mustafa Kurt. Ancak Kurt, bu oyunla, “bürokrat kimliğinden sıyrılarak, sahneye uzandığını” belirtiyor; “Bir tiyatrocunun yeri her zaman sahnedir. Genel müdür kimliğimden ziyade, bir yönetmen, bir oyuncu anılmak isterim. Sonuçta makamlar geçici, sanat ise kalıcıdır” diyor.

Mustafa Kurt ile yönetmenliğini üstlendiği “Bizim Yunus” adlı oyun üzerine söyleşmek istediğimizi aylar öncesinden belirtmiştik. Ancak Kurt, bugüne değin Cumhuriyet’in talebini geri çevirdi. Sonunda kabul etti; söyleşiye başlamadan önce de bu durumun nedenini anlattı:

“Yıllardır tiyatronun içindeyim, bugüne değin pek çok oyun yönettim. Ancak bu oyun, benim genel müdür vekili olduktan sonra yönettiğim ilk oyun. Bir yönetmen, tiyatro adamı olmaktan ziyade, bir müdür olarak anılmak istemedim. Çünkü bir tiyatrocunun yeri her zaman sahnedir. Genel müdür kimliğimden ziyade, bir yönetmen, bir oyuncu olarak anılmak isterim. Sonuçta makamlar geçici, sanat ise kalıcıdır. Siz, bir tiyatro adamı olarak benimle konuşmak istediğinizi belirtince, kabul ettim.”

 

‘Sönmez Atasoy’u anıyoruz...’

Kurt, oyunun yazarı Sönmez Atasoy’un tiyatronun çok değerli oyuncusu ve yönetmeni olduğunu belirterek, DT’nin bölgelerinde daha önce Recep Bilginer’in yazdığı “Yunus Emre” oyununun sahnelendiğini dile getiriyor: “Biz, bir dünya Yunus’u, şiirleriyle bize ışık tutan, dünden geleceği gören bir Yunus Emre oyunu hayal etmiştik. Şüphesiz Bilginer’in metni de çok değerli, ancak Atasoy’un metni bize daha güncel ve çarpıcı geldi. Hiç ajitasyon yapmadan Yunus’u anlatan bir oyun. Ayrıca biz bu oyunla, Atasoy’u anmak istedik.”

 

Raylardan sonsuzluğa...

Oyunun dikkat çeken unsurlarından biri dekoru. Dekor, sekiz çizen tren raylarından oluşuyor. Kurt, “dekorun sonsuzluk işaretini meydana getirdiğini, bunun da Yunus’un sonsuzluğuna işaret ettiğini” belirterek oyunun özelliklerini şöyle sıralıyor:

“Yunus’un sırtında bir heybe dolusu alıçla Hacı Bektaş Veli’nin kapısını çalmasından tutun da İzmir’deki rayların sökülmesine kadarki öyküye dek bambaşka öykülerle bir Yunus bu, ‘Bizim Yunus’. Oyun içinde oyun durumu. Dekorda da öyle bir şey yapalım ki, metinde tarif edilenden uzak olmasın, ama sonsuzluğa da uzansın istedik. Dolayısıyla raylardan yola çıktık. Rayları sonsuzluk işaretine çevirdik. İşaretin içindeki boşluklardan da bir ‘çilehane’ yarattık. Yunus sonsuzluğun içinden çıkıp bugüne geliyor.”

 

‘Gönül kilidini açık tutarsan eğer...’

Oyunda, inceden inceye “bir kişiyi yâd etmek için mezar arayanlara, mezar başında nöbet tutanlara” da bir gönderme var. “Yunus’u 40 yere gömmüşler, Yunus aslında burada” diyor oyuncu kalbini göstererek.

Kurt da bu sahneyi anımsatıyor; “İnsan içinin kilidini açabilirse, sevgiyi değerli kılabilir. Gönül kilidimizi açık tutalım, esas olan bu. Oyun belki de bu nedenle özel bir metin” görüşünü dile getiriyor.