Majestelerinin hukuku mu bağımsız yargı mı?
Başbakan Tayyip Erdoğan ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu arasında geçen tartışmaya ilişkin Türkiye'deki barolardan farklı açıklamalar geliyor. İstanbul Barosu Başkanlığı sitesinde 'Majestelerinin hukuku mu bağımsız yargı mı?' diye sordu.
cumhuriyet.com.trERDOĞAN: O KONUŞACAKSA BEN YOKUM... İŞTE ERDOĞAN'IN O SÖZLERİ
Feyzioğlu'ndan Erdoğan'a sert yanıt
İşte İstanbul Barosu Başkanlığı sitesinde yayınlanan o yazı;
Müstakbel Cumhurbaşkanı Erdoğan buyuruyor ki, TBB Başkanı Adli Yıl Açılış Töreninde konuşacaksa, kendisi bu toplantıya katılmayacakmış. Birkaç gün sonra Anayasa gereğince "devletin birliğini" temsil görevi üstlenecek olan Erdoğan, bu törenlerin artık "reforme edilmesi" gereğini de vurgulamış.
Birkaç gün önce kendi Başkanının konuşma süresi kadar TBB Başkanına da süre ayıran Yargıtay, şimdi bu beyan üzerine Başkanlar Kurulunu toplayarak "yeni bir karar" alma ihtiyacı duymuş.
Böyle bir beyanı da bu beyandan sonra doğduğu belirtilen ihtiyacı da, adına demokrasi denilen rejimi benimsemiş bir ülkede duyabilmek olası değildir. Hele o ülkelerde kuvvetler ayrılığı gerçekten yerleşip serpilmişse, bu gelişmeler ancak "hayret" yaratır.
Ancak Başbakan haklıdır. Çünkü bilmektedir ki, Türkiye'nin hukuk konuşulan bütün platformları kendi hükümetleri için birer eleştiri ortamları olacaktır. Çünkü kendi hükmettikleri bu dönemde, Alman Yargıçların "asrın hırsızlığı" olarak niteledikleri bir davada savcılar sanık olmuş, sanıklar itibar görmüştür. "Kumpaslar" bu dönemde kurulmuş, insanlar suçsuz yere hapislerde yatmıştır. Yargı görevi bu dönemde cemaatlere ihale edilmiş, bir süre "beraber yürünen yollara" özel yetkili mahkemelerle beraber çıkılmıştır. Sahte deliller, hukuksuz dinlemeler sözde yargılamaların kanıtları sayılırken, o davaların savcısı Başbakan olmuştur. Kendi hükmettikleri dönemlerde yolsuzluklar soruşturulamaz olmuş, soruşturanlar sürülmüş, özel atamalarla tahliyeler sağlanırken, bunu sağlayan yargıçlara özel mahkemeler açılmıştır. Dünya hukuk tarihinde ilk kez milli irade, yolsuzlukların aklanmasında araç kılınmış ve yurttaşlar aldatılmıştır.
Daha onlarcası yaşanan benzeri uygulamaların sorumlusu konumundaki Başbakanın sınırlı olan ve evvelde de "sınanmış" olan tahammül gücünün bu gelişmelerin yorumlanmasına yetmeyeceği bellidir. Bu nedenle de katılmaktan değil, katıl(a)mamaktan söz edilmesi daha doğrudur.
Asıl sorun şimdi Yargıtay Başkanlar Kurulunun "vermek ihtiyacını duyduğu" karardadır. Yargıtay Başkanlar Kurulunun vereceği karar, Türkiye"nin geleceğinde "majestelerinin hukukunun" egemen olup olmayacağı kararıdır. Gelenek ve teamül kavramlarının hukuksal retorik olarak ifade ettiği anlamların dersine ihtiyac olduğu son derece açık bir gerçeklik iken, bu dersi vermekten imtina eden Yargıtay, tarihiyle çelişen bir kayba uğrayacaktır. Tarihe adını altın harflerle yazdırmayı başaran hukukçuların tek ortak özelliği arınmayı başardıkları korkunun onlara verdiği özgür düşünme yetisidir. Adaleti kutsal kılan sadece özgür yargıçlar ve savunmadır.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI