Madımak ateşi
Unutulacak bir tarih değildir 2 Temmuz 1993. Aradan onca uzun yıl geçmesine rağmen acısı halen dinmemiş bir toplumsal cinnetin gerçekleştirildiği tarihtir, nasıl unutulur...
Mustafa K. Erdemol- Cumhuriyet PazarUnutulacak bir tarih değildir 2 Temmuz 1993. Aradan onca uzun yıl geçmesine rağmen acısı halen dinmemiş bir toplumsal cinnetin gerçekleştirildiği tarihtir, nasıl unutulur? Radikal İslamcıların ateşe verdikleri Madımak Oteli'nde çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanı yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmişti. Bir nefret eylemi olduğuna kuşku yok. Kendi inancını merkeze koyup, etrafındakileri ona tabii etmeye kararlı, bunu başaramadığında da yok etmeye ayarlı kesimlerin yüzyıllar öncesinden getirip Sivas’ta tekrarladıkları bir nefret eylemiydi bu. Sivas vahşetindeki o “ateş” insan öldürmenin en acımasız, en aşağılık aracıdır. Mezhepçi nefretin kalp gözünü kör ettiği insanoğlu/kızının aklına, karşısındakini yok etmek için hemen ateş gelir. Daha dün dE tanık olmadık mı buna? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişiminde, yüreği kapkaranlık bir kadın, Kılıçdaroğlu’nun sığındığı evi işaret ederek “yakın” diye bağırmadı mı? O kadın da, Sivas’ta insan katledenler de sözüm ona dindar insanlar. Oysa İslam’da, bir ceza yöntemi olarak yakarak öldürme Muhammed peygamber tarafından yasaklanmıştır denir. Gerçi Ebû Bekir döneminde dinden dönenlerin yakıldığı belirtilir, buna ilişkin çok sayıda örnek de verilir ama genelde İslam’ın kabul etmediği bir cezalandırma biçimi olduğu ileri sürülür.
ESKİ MISIR YASALARI
İslam’da var ya da yok, bilemem ama Arap kültüründe yakarak cezalandırma örneklerine rastlıyoruz. Yemenliler derler, çok eski zamanlarda ihtilafa düştüklerinde bir ateş başında toplanır, haksız olanı o ateşe atarlardı. İmam Teberi yazmıştır; İslam öncesi Arabistan’da, Tağlib ile Nemr kabileleri mensupları ihtilaflı oldukları Bekr b. Vâil kabilesinden bazı kişileri yakmışlardır.
BİR EGEMEN YÖNTEMİ: YAKARAK ÖLDÜRME
Egemenin elinde yakarak öldürme, her zaman “kamu düzenini koruma” gerekçesiyle gerçekleştirildi. Eski Mısır’da devlete isyan edenlerin yakılmasının gerekçesi hep bu oldu. Adı batasıca bir 3. yüzyıl hukukçusu vardır, Ulpian diye, devlet düşmanlarının canlı olarak yakılması gerektiğini savunurdu bu adam. Senusret adlı bir Mısır firavununun da kendisine başkaldıranları bir araya getirip cayır cayır yaktığı söylenir. Eski Mısır yasa kitaplarında zina yapan kadınlar ile ana babalarını öldürenler yakılarak idam edilirlerdi. Romalılar, ilk dönem Hristiyanlarını ateşe atmaktan çekinmedi. Bir infaz şöyle anlatılır: “Her yerine bal mumu sürülmüş, çıplak Hıristiyan, başını sağa sola çevirmesini önleyecek bir düzenekle beraber ateşe verildi.”
HAMMURABİ KURALLARI
Toplumsal gerekçelerle, bireylerin yakılmasını kanun haline getiren, Babil Kralı Hammurabi’dir. Ünlü Kanunlarında buna yer verir. Yağmacıların da, manastırları terk eden din görevlilerinin de, nihayet ensest ilişki yaşayanların da yakılması Hammurabi’nin kanunlarında yazılıdır. Kartacalıların dini gerekçelerle çocuk yaktıklarından söz etmeyelim, berbat bir konudur. Sivillerin ateş katliamları “Devlet eliyle” yakmanın örnekleri bunlar. Bir de kitlelerin birbirlerine yönelik yakma vahşetleri vardır ki, Sivas Katliamı da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Yakılmayla en fazla karşı karşıya kalan topluluk Yahudilerdir. Yahudilere yönelik, Hıristiyan kaynaklı “Kan İftiraları” vardır. Yahudileri şeytanlaştırmaya yönelik, dolayısıyla toplumsal nefreti onlara yöneltmeyi amaçlayan iftiralardı bunlar. Öyle ki, 12. ile 16. yüzyıl arasında binlerce Yahudi ateşe atılmıştır. Yahudiler Avrupayı kasıp kavuran vebadan da sorumlu tutulmuşlardı. 1300’lü yıllarda Basel’de 600 Yahudi bu yüzden ateşte yakıldılar. Çok ölümlü başka vakalar da vardır tabii. Strazburg Katliamı örneğin. Hıristiyanların engizisyonu ise ayrı bir konudur. Cadı ya da büyücü olmakla suçlanan kadınlar başta olmak üzere, binlerce insan yakılmıştır, dinden döndükleri gerekçesiyle. İnsanoğlu/kızının öfkesinin ayarı yok. Yanmanın ne kadar korkunç olduğunu herhalde bilirlerdi bu eylemi savunanlar.
SİVAS'TA YANANLAR BİZİMLE
Ama Madımak Oteli’nin önünde toplananların, ellerine kibrit yanığı deyse canları yanacak olan o kalabalıkların, kendilerinden geçmişçesine, tekbirler getirerek insan katletmeleri, çağlar boyunca taşıdıkları nefretle ilgili. Öyle büyük bir nefret ki, vahşiliği bile inançlarının aracı haline getirmelerine yol açmış. Unutulacak tarih değildir 2 Temmuz 1993. Ateşle, dumanla bir ülkenin şiirini, türküsünü, edebiyatını, hoşgörüsünü yaktılar. Yakarak öldürmenin tarihinde Sivas katilleri de yerlerini aldılar. Övünüyorlar mıdır acaba? Bilemem ama insan içine çıkacak yüzleri olmadığını, yıllarca Sivas’ta kaçak yaşayan, ülke içinde olduğu da öldüğünde ortaya çıkan firari Cafer Erçakmak sayesinde öğrendik bir kez daha. Madımak katliamının 1 numaralı sanığı olan Refah Partili Cafer Erçakmak’ın yurtdışına kaçtığı sanılıyordu. Oysa herkesten gizli, utanç içinde yaşadığı Sivas’ta öldü. Gizlice gömdüler. Sivas’ta yananlar ise hala bizimle. Her biri yanı başımızda.