Lydia Teyze, Gilead’ın duvarlarını içeriden yıkıyor!
Hepimiz eve hapsolmuş, salgından sonraki hayatımızı düşünürken Margaret Atwood yeni kitabıyla çıkageldi. Kadınların hayatının nasıl değişeceğini anlatırken, tam da şu günlerde bize bir şey söylüyor olabilir, o sesi duymak gerek…
İpek ÖzbeyÜstopya
kavramı Kanadalı yazar Margaret Atwood’a ait. Atwood, ütopya ile distopyayı
birleştirdi ve kendi tarzını böyle tanımladı.
Tam da
distopik günlerden geçtiğimiz, bir salgınla boğuştuğumuz, evlere tıkıldığımız günlerde
Atwood şahane eseri Damızlık Kızın Öyküsü’nün devamı olan Ahitler’le okurunun
karşısına çıktı.
Şu
yanılgıya düşülmesin lütfen: “Ben Damızlık Kızın Öyküsü’nü okumadım, bu yüzden
Ahitler’i anlayamam...” Hayır, birbirinden bağımsız iki kitap olarak da
okunabilir ancak tavsiyem ilkini okumadıysanız kitapsever olarak zaten eksik
kalacağınızdır.
Atwood,
40’tan fazla dile çevrilen, sinemaya, televizyona uyarlanan, opera eseri ve
baleye dönüştürülen Damızlık Kızın Öyküsü’nü 1984’te Batı Berlin’de yazmaya başlamıştı.
Roman, totaliter bir Kuzey Amerika ülkesi olan Gilead’da geçiyordu. Gilead
Cumhuriyeti, günümüz Amerika’sının zeminini oluşturan 17’nci yüzyıl
Protestanlığı temelleri üzerinde kurulu.
‘GILEAD’DA KADINLARIN BİR HAYSİYETİ YOK!’
Gilead
dediğimiz yerde kadınların bir haysiyeti yok. Okuyamıyor, yazamıyorlar. Hatta
çalışmaları dahi yasaktı. Kahramanlarımızın birinin dediği gibi, kaygan bir
yer, buzda yürümek gibi, bir türlü dengeni bulamıyorsun. İnsanların yüz
ifadeleri okunmuyor, ne söyledikleri anlaşılmıyor.
Beş
yaşına gelinceye kadar dizlerinde biten etekler giyiyorlardı. Sonrasındaysa
ayak bileklerinden sadece beş santim yukarısına kadar izin vardı. Nedeni basit,
bildiğimiz cinsten: Erkekler tahrik olabilirdi. Dürtüler onlara aitti ama set
çekmesi gereken kızlardı.
Üstelik
öyle sütun gibi olması gerekmiyordu bacaklarının. Sıska, tombul, kısa, uzun
fark etmez… Ne olursa olsun, erkekler için bir tuzaktı hepsi! Güzel olmak,
çirkin olmaktan iyiydi elbet. Çünkü güzelseniz, önceden seçilmiş bir kız
olmasanız bile Yakub’un Oğulları ve başka kumandanlar ve onların oğullarıyla
evlenme şansınız olabilirdi.
LYDIA TEYZE, NICOLE VE AGNES
Yazar,
‘Ahitler’de okuru ‘Damızlık Kızın Öyküsü’nün 15 yıl sonrasına götürüyor.
Birinci kitabın kahramanı Offred’i burada kısa bir an görüyoruz. Hikâye, üç
karakter üzerinden ilerliyor.
Gilead’ın
insanlık dışı kurallarını Damızlıklara uygulayan zalim görevli, Ardua
Binası’nın yaşlı, kötü kraliçe arısı Lydia teyze’nin farklı bir yüzüyle
karşılaşıyoruz burada. Gilead’da kendi derdine düşüp, rejime yandaşlık yaparak
yükselen Lydia teyze, keskin, bir o kadar dikkatli ‘u’ dönüşüyle başka birine
dönüşüyor.
Pişmanlığını
bu sözlerden okuyabiliriz belki de: “Hayatım daha farklı olabilirdi. Sadece
etrafıma bakınıp, daha geniş bir bakış açısı elde edebilseydim eğer… Bazı başkalarının
yaptığı gibi, pılımı pırtımı daha önce toplayıp, bu ülkeden kaçabilseydim;
bunca yıldır hâlâ aptalca kendi ülkem zannettiğim, hâlâ aynı ülke olduğunu
sandığım bu ülkeden…”
Yine rejimden
kaçışın simgesi, bir azize, bir din fedaisi sayılan, bir ikona olan Nicole
bebeğin kim olduğunu öğreniyoruz. Öyle ki, o bile Nicole olduğunu çok sonra
öğreniyor. Tıpkı Melanie ve Neil’in ailesi olmadığını öğrendiği gibi.
Hayatını
bir vakte kadar ‘Eskiden Sevilmiş Giysiler Dükkanı’nın biraz da asi bir kız
olan Daisy’si olarak geçiriyor. Kim olduğunu öğrenince yeni bir serüvene
başlıyor. Gerçek annesinin kimliğini bulmaya çalışıyor. Ve Nicole bebeğin kız
kardeşi, bildiği her şeyin yalandan ibaret olduğunu anlayan Agnes’in
günlükleri...
KADINLARI ZULME BOĞAN KUMANDAN DÜNYA
Aslında
Atwood, bu devam romanında da bizi uzaklara götürmüş gibi yapsa da içinde
bulunduğumuz ‘‘erkek egemen”, kumandayı elinde tutan ‘kumandan’ların kadınları
zulme boğan dünyasına sokuyor.
Bu
yazıyı okurken dahi, bugünün gazetesini elinize alın ve üçüncü sayfaya göz
gezdirin lütfen. Kendisini istemedi diye öldürülen kadınlar göreceksiniz.
Bakire çıkmadığı için kocası tarafından öldürülenleri, internette fazla
dolanıyor diye dövülen kadınları göreceksiniz.
İktidar
diliyle çocuk doğurmadığı için ‘eksik’ kabul edilen kadınları göreceksiniz.
Küçücük kızları altın hesabıyla yaşlı yaşlı adamların koynuna sokan sözüm ona
babalar göreceksiniz. Daha bugünlerde koca koca vekillerin imzasıyla tecavüzün
meşrulaştırıldığını göreceksiniz.
Kafanızı
ofisinize çevirin. Aynı işi yaptığınız erkek meslektaşınızın sizden daha çok
para kazandığını göreceksiniz. Erkek dilinde cinselliğin nasıl küfür olduğunu
göreceksiniz. Dinin kadına, onun özgürlüğüne bakışındaki tersliği göreceksiniz…
Kadın
hakkını savunana ‘çirkin de ondan’ diyeni duyacaksınız. En büyük
ahlaksızlıkların ahlakı savunan iktidarlarca yapıldığını göreceksiniz. Değişen
bir şey yok yani, dünya bildiğimiz dünya…Hangisini sayalım?
ÖZGÜRLEŞMEK İÇİN
Prestijli
Edebiyat Ödülü Man Booker’ı alan Ahitler’de tıpkı Damızlık Kızın Öyküsü’nde
olduğu gibi rejimde her karakterin acımasızlığı nasıl da farklı karşıladığını
gösteriyor.
Rejimin
parçası olup, sonradan rejimin argümanlarıyla savaşa başlayan Lydia teyze,
Nicole bebek ve Agnes’in günlükleri özgürlüğün hiç de kolay olmadığını,
direnmenin şahaneliğini anlatıyor. Bir şey daha söylüyor bu kitap: Her şey
isabetli zamanlamaya bağlıdır.
Köleleştirilmiş
kadınların öfkesini, özgürleştirilmiş bir nesil için olmak için okumak gerek…
Ahitler / Margaret Atwood / Çeviren: Canan Sılay / Doğan Kitap / 2020.