Lütfi Özkök'ü kaybettik... İsveç’te bir Türk vardı
İsveççeden Türkçeye birçok çeviri yapmış, Nobelli sanatçıların portrelerini çekmişti.
OSMAN İKİZYıl 1967. Samuel Beckett Nobel Edebiyat Ödülü’nün en güçlü adaylarından biriydi. Life dergisinin editörü son dakikada hazırlıksız yakalanmamak için erken davranıp Beckett’e telefon ederek portresini çekmek üzere bir fotoğrafçı göndermek istediğini söyledi. Beckett’in yanıtı kısa oldu: “İsveç’te bir Türk var. Fotoğraflarımı çekmişti. Ona telefon edin.”
31 Ekim’de kaybettik
1990’ların başına kadar edebiyat dünyasının zirvesine çıkmış bütün yazarların portrelerini çekmiş olan Lütfi Özkök için artık “vardı” diyeceğiz. Özkök’ü ekimin son günü kaybettik. Çok şey sığdırdığı 94 yıllık yaşamı, öğle uykusunda son buldu. Lütfi Özkök’e 28 Kasım günü Unes - co Kültür Mirası listesindeki Stockholm’ün Skogskyrkagården adlı büyük mezarlıktaki cenaze töreni salonunda veda ettik. Törene çocukları, İstanbul’dan gelen yeğenleri ve yakın dostları katıldı. Sevenleri, sayanları için önümüzdeki haftalarda ayrıca büyük bir anma toplantısı düzenlenecek.
1950’de İsveç’e
Lütfi Özkök’ün ölümüyle hepimiz biraz eksildik. Onun yaşam aşısı kahkahaları artık zihnimizde çınlayacak. Lütfi Özkök çok özgün bir insandı. Aydınlanma felsefesini özümsemiş, kültür ufku derin bir sanatçıydı. Beckett, René Char, Nâzım Hikmet gibi, edebiyatın devleriyle dost olmuştu. Yeri gelince, ya kendi dağarcığından ya da tanıdığı edebiyat adamlarının kendisine anlattıklarından alıntılar yaparak, az ama öz, ufuk açıcı şeyler söylerdi. Çok insan tanımıştı. 1944’te üniversite eğitimi için Viyana’ya gitmiş ama savaş nedeniyle bir süre sonra dönmek zorunda kalmıştı. Fransız okulunda okuduğundan Paris rüyalarına giriyordu. 1949’da rüyasını gerçekleştirdi. Sorbonne’da okurken sınıf arkadaşı İsveçli Anne-Marie’ye âşık oldu. Aşk rüzgârı onu 1950’nin Noel akşamında İsveç’e getirdi.
Nobelli fotoğrafçısı
Şiir yazıyordu, İsveç’e gelince çeviriye yoğunlaştı. Türk şairlerini İsveçlilere, İsveçli şairleri Türk okurlara tanıttı. İsveç’in bütün kalburüstü yazarları kısa sürede ahbabı olmuştu. Özkök’lerin evleri hafta sonları yazarların buluşma yeri haline gelmişti. Bu buluşmalarda arkadaşlarının portrelerini çekerken ünlü bir fotoğrafçı haline geldi. Yazar portreleri bütün ülkelerin gazetelerinde, dergilerinde yayımlandı. 1960’ların başından itibaren Nobel Ödülü kazanan yazarların portreleriyle uluslararası ün kazandı. Sadece yazar portresi çekiyordu. Yazarların ruhlarını gözlerine yansıtmayı başardığı için ona “Fotoğrafın şairi” dendi. Nobelli yazarların fotoğraflarıyla o kadar ünlenmişti ki, “Nobel almak için önce Lütfi Özkök’ün kamerasının karşısına geçip vize almak gerekiyor” diye söylentiler çıkmıştı. Birçok ülkede fotoğrafları sergilenen, bir dönem İsveç kültür çevrelerinin merkezinde yer alan Lütfi Özkök artık yok. Hepimiz biraz eksildik.
Birçok çeviri de yaptı
Lütfi Özkök arkasında şiir kitapları, çevirileri ve 37’si Nobel kazanmış yaklaşık 1500 dolayında ikon diye tanımlanan yazar portresiyle zengin bir kültür mirası bıraktı. Uluslararası basın ajansları fotoğraf arşivi için yıllarca Lütfi Özkök’ün kapısını çaldı ama o “Önce çocuklarıma kalacak, sonra onlar karar versin” diyerek teklifleri geri çevirdi. “Türkiye’den hiç teklif geldi mi” sorularını hep olumsuz baş işaretiyle yanıtladı. Belki kırgındı. Oysa İsveç’te ün kazanmasına karşın o kendini hep Türk diye tanıttı. Edebiyat, kültür çevreleri tabii ki tanıyordu. İstanbul’da sergileri açıldı, ödüller verildi ama devlet varlığından habersiz gibiydi. Oysa İsveç devleti, kültürel katkılarından dolayı en yüksek dereceden “Illis quorum” nişanıyla ödüllendirip göğsüne altın madalya taktı. İsveç’le diğer ülkeler arasında kültürel kaynaşmaya katkısı nedeniyle de 2009’da “Yılın Avrupalısı” seçildi. Lütfi Özkök’ün farkında olmayan Türkiye acaba öldükten sonra ne kadar kıymetli bir vatandaşını kaybettiğini anlayabilecek mi?