Luc Triangle: Türkiye’deki durum oldukça kaygı verici
IndustriALL Avrupa Genel Sekreteri Luc Triangle, "Türkiye, sendikal haklar açısından en kötü Avrupa ülkesidir. Pandemiyle Türkiye’deki örgütlenme özgürlüğü karşıtı uygulamaların, işçilerin sağlıklarına, hatta hayatlarına bile mal olduğunu söyleyebiliriz" açıklamalarında bulundu.
Şehriban KıraçKüresel Sanayi İşçileri Sendikası (IndustriALL) Avrupa Genel Sekreteri Luc Triangle, Türkiye’deki durum oldukça kaygı verici olduğuna dikkat çekerek, “İşçiler işlerini ve gelirlerini kaybederek yoksulluk içinde yaşamaya mahkûm ediliyorlar” dedi.
Pandemide maalesef Türkiye’de işçilere verilen gelir desteğinin neredeyse yok denecek düzeyde, işçilerin temel gıdalarını alabilecekleri bir miktarın bile altında olduğunu, vurguladı.
Triangle, "Bizim için oldukça endişe verici olan bir diğer gelişme ise Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi oldu. Türkiye'den üye kuruluşlarımızla hemen hemen her gün temas halindeyim ve ne yazık ki sendikal haklara yönelik saldırıların yanı sıra Türkiye'de kadın haklarına yönelik saldırılardan da sıklıkla bahsediyorlar" ifadelerini kullandı.
"Covid-19 döneminde şirketlerin hissedarların dağıttıkları kâr paylarının arttığını gördük. Daha önce hiçbir yıl, Covid-19 ile geçen bu bir yıllık dönemde olduğu kadar çok kâr elde etmemişti. Bu bir skandaldır" diyen Luc Triangle ile pandemi döneminde sendikal çalışmalar üzerindeki baskıları ve Türkiye’deki işçilerin durumunu konuştuk.
- Pandemi sürecinde en büyük darbeyi çalışanlar aldı, pandemi işçi ve sendikal hakları nasıl etkiledi?
Örgütlenme, toplu pazarlık yapma ve toplu eylem de bulunmaya yönelik temel işçi hakları, Avrupa genelinde ve küresel olarak saldırı altındadır. Bu kabul edilemez ve bu temel hakları savunmak ve genişletmek için tüm üyelerimizle ortak mücadele vermeye çalışıyoruz.
Pandemi, toplumlarımızdaki eşitsizlikleri açığa çıkardı ve pekiştirdi. Aşılara erişim, muazzam servet eşitsizlikleri veya genç işçilerin yaşamları üzerindeki yıkıcı etki ile ilgili olarak önemli sıkıntılar yaşandı, bu kriz ülkelerin kendi içinde ve arasında daha fazla dayanışma için duyulan ihtiyacı daha net ortaya koyuyor.
GELİR DESTEĞİ YOK DENECEK KADAR AZ
- Türkiye'de şu anda işçi çıkarmak yasak. Milyonlarca işçi ücretsiz izinde ve günlük 50 liraya yaşam mücadelesi veriyor. Faaliyet gösterdiğiniz başka ülkelerde böyle bir yoksullaşmaya tanık oluyor musunuz?
Avrupa’da bir çok Hükümet, Türkiye’deki kısa çalışma ödeneğine benzer bir gelir destek programı hayata geçirdiler, bir çok ülkede bu destekler yeterli olmaktan uzaktılar ancak yine de önemli bir gelir desteğiydi. Ama maalesef Türkiye’de verilen gelir desteği neredeyse yok denecek düzeyde, işçilerin temel gıdalarını alabilecekleri bir miktarın bile altında. Bu kabul edilemez. Ancak biliyorum ki, örgütlü işyerlerinde sendikalar, özellikle de bizim metal işkolundaki üye sendikalarımız, işverenleri, ücretlerin kısa çalışma ödeneğinden sonra eksik kalan kısmını tamamlamaya zorlandılar böylelikle, metal işkolunda örgütlü işyerlerinde işçilerin herhangi bir ücret geliri kaybı olmamış oldu. Bu sendikalı olmanın, örgütlü olmanın faydalarından birisi, bu nedenle Dünya’nın her yerinde işçilerin örgütlenmesi çok büyük bir önem taşımakta, özellikle de pandemi döneminde işçilerin hem sağlıklarını, hem de gelirlerini korumaları için bu daha da önemli bir hal aldı.
Benzer şekilde Avrupa’da da örgütlü işçiler gelirlerini bir ölçüde koruyabildiler ancak maalesef toplumun güvencesiz kesimleri mesela şimdi kendi hesabına çalışanlar olarak sınıflandırılan ama parça başı işlerde çalışan kişiler bu gelir destek programlarından faydalanamadılar, diğer yandan ise yakın gelecekte iş kayıpları yaşanması riski var. Tabii diğer yandan Avrupa diyince tek bir yapıdan bahsetmiyoruz, sektörler arasında ve ülkeler arasında önemli farklar var. Mesela turizm, kültür, sanat gibi işkollarında çalışanlar önemli kayıplar yaşadılar. Gelir destek mekanizmaları çoğunlukla u kişileri kapsamadı. Tabii ülkeden ülkeye de fark ediyor, Almanya’yı Bulgaristan’la kıyaslayamazsınız. Avrupa tekil bir yapı değil, ülkeler arasında önemli eşitsizlikler ve farklılıklar var. Ayrıca kısa çalışmanın yanı sıa çok sayıda iş kaybı da yaşandı ve bu işlerin gelecekte geri kazanılıp kazanılamayacağını göreceğiz.
TÜRKİYE, SENDİKAL HAKLAR AÇISINDAN EN KÖTÜ AVRUPA ÜLKESİ
- Koronavirüs döneminde Türkiye'de toplusözleşme, uyuşmazlık görüşmeleri ve greve ilişkin süreçler durduruldu, ne diyeceksiniz, Türkiye sendikal haklar konusunda nerede duruyor?
Salgından önce bile Türkiye, ILO, AB ve biz dahil birçok kuruluş tarafından sürekli eleştirilere maruz kaldı. Neredeyse her gün Türkiye’deki üye sendikalarımızın birinden sendika hakları ihlalleri hakkında bir bilgi alıyoruz. Türkiye, sendikal haklar açısından en kötü Avrupa ülkesidir. Pandemi sadece bu sendika karşıtı baskıları daha da kötüleştirdi. Özellikle pandemi sırasında işçilerin işyerinde karşılaştıkları zorluklar düşünüldüğünde, Türkiye'deki bu örgütlenme özgürlüğü karşıtı uygulamaların işçilerin sağlıklarına hatta hayatlarına bile mal olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerinin başladığı ilk günden beri bir Avrupa Sendikaları Federasyonu olarak biz de , ILO standartlarına uygun hale getirilmesi için Türkiye’nin sendika mevzuatının demokratikleştirilmesi yönünde kampanya ve lobi çalışmaları yaptık. Maalesef şu anda Türkiye’nin AB’ye katılımı pek bir tartışma konusu değil, ancak yakın zamanda Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel Türkiye’yi ziyaret ettiler ve bu ziyaret sırasında Erdoğan’a Gümrük Birliği Anlaşmasının modernizasyonu için müzakerelere başlama sözü verdiler. Bu durumda, AB Kurumlarına, Türkiye’deki sendika ve işçi haklarının iyileştirilmesinin, yenilenen Gümrük Birliği müzakereleri sırasında bir mihenk taşı olması gerektiği konusunda baskı uygulamaya devam edeceğiz.
Uluslararası Sözleşmelerden bahsetmişken, bizim için oldukça endişe verici olan bir diğer gelişme ise Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi oldu. IndustriALL Avrupa olarak Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesini kınayan bir bildiri yayınladık. Daha önce de belirttiğim gibi, Türkiye'den üye kuruluşlarımızla hemen hemen her gün temas halindeyim ve ne yazık ki sendikal haklara yönelik saldırıların yanı sıra Türkiye'de kadın haklarına yönelik saldırılardan da sıklıkla bahsediyorlar. Türkiye Hükümetinin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi değil aksine gündelik hayatta Sözleşmenin gerekliliklerini yaşama geçirmesi gerekiyor. Bu konudaki bir diğer önemli Sözleşme ise uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 190 Sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesidir, bizler Türkiye Hükümetinin İstanbul Sözleşmesinden çekilerek bozulan imajını düzeltmek için ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesini imzalamayı tartıştığını duyuyoruz. Açık söylemek gerekirse bu da kabul edilemez ve buna kimseyi ikna edemezler. Her iki Sözleşme de çok önemli Uluslararası hukuk araçlarıdır ve her iki Sözleşmenin de görevleri farklıdır. Yani biri bir diğerinin yerini alamaz. Bizim beklentimiz hem İstanbul Sözleşmesinin, hem ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesinin kabul edilmesidir. Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine saygı duyan sorumlu bir ülke olarak görülmesi için İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararını hızla geri çekmesi ve Sözleşmenin gereklerini yaşama geçirmesi hayati bir önem taşıyor.
SENDİKAL HAREKETİN İŞBİRLİĞİ ŞART
- Türkiye'de işsiz sayısının 10 milyonu aşacağı belirtiliyor. Nasıl görüyorsunuz Türkiye’de çalışanların durumunu?
Türkiye’deki durum oldukça kaygı verici, işçiler işlerini ve gelirlerini kaybederek yoksulluk içinde yaşamaya mahkum ediliyorlar. Sendikalar işçileri örgütleyerek seslerinin kamusal tartışmalarda Hükümet tarafından duyulmasını sağlamak konusunda hayati bir role sahipler. Sendikalar ister çalışıyor olsunlar, ister işsiz olsunlar desteğe ihtiyaç duyanların hakları için mücadele eden toplumsal örgütlerdir. Bu amaçla Türkiye’deki sendikal hareketin birbiri ile işbirliği önemlidir aynı zamanda Türkiye sendika hareketi ile Avrupa sendika hareketinin işbirliği de önemlidir. Hep beraber biz Avrupa’da Türkiye’de dahil milyonlarca işçiyi temsil ediyoruz. Birlik ve dayanışma bizim daha iyi yaşam koşulları için cevabımızdır.
EŞİTSİZLİKLER ARTIYOR
- Koronavirüs günlerinde üyelerinizden ne tür şikâyetler geliyor? Örgütlenme çalışmalarınız sekteye uğradı mı bu dönemde?
Geçen yıl olduğu gibi, bu sene de 1 Mayıs’ı her zamanki gibi kutlayamadık. Ancak geçen yıl içinde işçiler ve sendikalarımız, pandeminin kısıtlamalarına uyum sağlama ve işyerlerimizde, endüstrilerimizde ve politika oluşturmada işçi haklarını ve işçi katılımını savunmaya ve teşvik etmeye devam etmede olağanüstü bir çeviklik gösterdiler.
Avrupa çapında uyumlu ve koordine edilmiş bir hareket planı olmadan, pandeminin uzun vadeli hasarının birçok kişinin yaşamını daha kötü hale getireceği giderek daha açık hale geliyor. Avrupa’nın en savunmasız insanları ve bölgeleri hızla genişleyen ekonomik çatlakların üstesinden gelebilmek için mücadele ederken, ayrıcalıklı kişiler, kendilerini yine bizzat kendi yarattıkları zararlı etkilere karşı korumak için tamponlar oluşturuyorlar, ülkeler arasında ve içindeki mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyorlar. Pandemi orantısız bir şekilde kadınları ve güvencesiz işlerde veya daha savunmasız bir işgücü piyasası konumunda olanları etkiledi. Artan eşitsizlikler, kontrol edilmedikçe, popülizm ve yabancı düşmanlığı için bir tohum yatağı sağlayacaktır. Ekonomik eşitsizlikler, tüm kisveleriyle artan yoksulluk ve sanayisizleşme yoluyla Avrupa'nın sosyal dokusuna verilen temel zararı artıracaktır.
Çok uluslu şirketler ve fırsatçı hükümetler, maliyetleri ve çalışma standartlarını düşürme arzularında bu bölünmeleri kullanmak ve derinleştirmek konusunda tereddüt etmeyeceklerdir. Brexit, başka hiçbir üye devletin AB'den çıkmadığı için bazı yönlerden benzersiz bir siyasi süreç oldu, ancak diğer açılardan, Avrupalı ??işçilerin birliğini parçalamak ve bölmek için daha geniş girişimlerin de bir belirtisidir. Bir Avrupa sendikal hareketi olarak, buna, Avrupa sendikaları arasındaki dayanışma ve işbirliğini derinleştirme ve güçlendirme çabalarımızı iki katına çıkararak yanıt vereceğiz - temsil ettiğimiz tüm işçilerin refahı buna bağlıdır.
KÂR ARTIŞI BİR SKANDALDIR
- Bu dönemde hükümetlerin çalışanlara ne tür destekler vermesi gerekiyordu?
COVID döneminde şirketlerin hissedarların dağıttıkları kâr paylarının arttığını gördük, Amazon’un sahibi Jeff Bezos gibi kapitalistlerin servetleri hızla arttı, daha önce hiçbir yıl, Covid-19 ile geçen bu bir yıllık dönemde olduğu kadar çok kâr elde etmemişti. Bu bir skandaldır. Bu kriz döneminde Dünya’nın en zenginleri olan kişiler, krizi daha da fazla zenginleşmek için kullandılar. Ülkelerin kendi içinde ve Dünya’da ülkeler arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlik büyüdükçe büyüyor. Bu nedenle Hükümetleri bir yandan daha adil bir vergi politikası ile bu denli yüksek miktarlarda paralar kazanan kişileri vergilendirmeleri, diğer yandan ise işçileri işten çıkaran veya ücretsiz izine gönderen şirketlerin hissedarlarına kar payı ödemesine izin vermeme konusunda zorlamalıyız. Hükümetler aynı zamanda işçilere insana yakışır bir yaşam sürebilecekleri bir gelir desteği de sağlamalıdırlar. Hükümetler doğrudan virüsün ortaya çıkmasından sorumlu olmasalar bile bu salgın krizi ile nasıl başettiklerinden sorumludurlar.
Avrupa bu krizi, 10 yıl evvelki finansal krizden farklı bir şekilde ele aldı, 10 yıl önce sadece kemer sıkma politikaları uyguluyorlardı, şimdi ise onun tersine işçilere belirli oranlarda gelir destekleri sağlandı ama şimdi esas bu yüzden zenginlerin vergilendirilmesi çok önemlidir çünkü eğer bu servetler vergilendirilmezse o zaman harcanan milyarlarca Euro’nun yerine konması için yine kemer sıkma politikalarına dönülecektir. Bu dönemde ekonomiye milyarlarca Euro destek verilirken zenginler daha zengin oldu peki gelecekte bunun bedelini kim ödeyecek, kemer sıkma politikalarının gelecekte geri gelmesini kesinlikle kabul edemeyiz.
İŞÇİLER İÇİN ADİL GEÇİŞ OLMALI
- Normalleşme döneminde işçileri nasıl bir gelecek bekliyor?
Pandemi, gerek iklim eylemi gerekse dijitalleşme nedeniyle birçok endüstriyel sektördeki mevcut yapısal değişiklikleri hızlandırırken, diğerlerinde kesintiye neden oldu. Bu şüphesiz bazıları için daha fazla kar elde etmeleri amacıyla mükemmel bir fırtına oluştursa da, gerekli siyasi iradeyle daha sürdürülebilir endüstriyel toparlanmayı destekleyebilecek yenilikçi endüstriyel politikaların geliştirilmesi için potansiyel fırsatlar da var. Etkilenen işçiler için Adil Geçiş olmadan sürdürülebilir bir geçiş veya iyileşme olmayacağı her zamankinden daha açık. Piyasaların görünmez elinin bir efsaneden ibaret olduğu ortaya çıktı ve güçlü sanayi stratejilerine duyulan ihtiyaç ortak bir politika hedefi haline geldi.
Bilhassa, iklim değişiliğine yönelik ortak bir eylem planı oluşturulması ve bu yolda işçilerin korunması için piyasa güçlerine müdahale edilmesi gerekiyor. İşçi sınıfı ise, daha iyi sanayi işlerinin yaratılması, sanayinin dönüştürülmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için bu politikaların yönlendirilmesinde hayati bir role sahiptir. Bugün bir ekonomik toparlanma görülebilir, ancak son derece kırılgan. Ham madde fiyatlarının hızla artması ve temel bileşen ve malzemelerin tedarik kıtlığı, işçiler üzerinde ciddi etkilerle birlikte toparlanmaya zarar verme tehdidini de taşıyor. Geçen yıl halk sağlığı nedenleriyle kısa süreli düzenlemelere tabi tutulan işçiler, bazı durumlarda yarı iletken veya temel polimer eksikliğinden dolayı şimdi aynı düzenlemelere tabiler. Bu nedenle Avrupa’da eşgüdümlü ve iddialı bir sanayi politikasına hiç bu kadar ihtiyaç duyulmamıştı. İddialı ve eşgüdümlü Avrupa sanayi politikaları için vakaya hiç bu kadar acilen ihtiyaç duyulmamıştı.