Lord Mountbatten: Kraliyet ailesinin darbeci üyesi
Lord Mountbatten’ın adının geçtiği 1968 darbe girişiminden sonra bu kez 1974 yılında tüm Britanya sokaklarının askerlerce işgal edilmesi planı vardı. Darbe başarılı olsaydı Shetland Adaları’nda tutuklularının konulacağı bir kamp bile kurulmuştu.
Mustafa Kemal ErdemolBunca yılın imparatorluğu... “Demokrasinin Beşiği” tanımının en çok yakıştırıldığı ülkedir İngiltere. Demokrasisiyle de elbette çok övünür. Her konunun açıklıkla konuşulduğu bir parlamentosu vardır. Derler ki “İngiliz parlamentosu kadını erkek, erkeği kadın yapmak dışında her şeyi yapabilir.” Bu abartılı övgü, İngiliz parlamentosunun yaptırım gücüne vurgudur.
Kimsenin aklına topu tüfeği alıp parlamentoyu basarak darbe yapılacağı gelmez İngiltere söz konusu olduğunda. Oysa çok uzak olmayan bir geçmişte İngiltere bir darbe tehlikesi atlatmıştı. Başında da İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in geçen ay ölen eşi Prens Philip’in amcası Lord Mountbatten vardı üstelik.
Yıl 1968’dir. İktidarda İşçi Partili Harold Wilson hükümeti vardır. Sol eğilimli bir liberal olan Wilson kimi çevrelerce aşırı solcudur, hatta Sovyetler Birliği hesabına çalışan biridir. Wilson, 1964’te gelmişti iktidara. Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü’nün (CIA) karşı İstihbarat Bölümü Başkanı Jim Angleton, İngiliz İç Güvenlik Örgütü’ne (MI5) Wilson’ın “adı açıklanmayan bir kaynağa göre” Sovyetlere bilgi verdiğini sızdırır. MI5, birkaç yıl boyunca Wilson’ı “KGB ile bağlantılarını” aramak için defalarca araştırmıştır zaten. Wilson, 1940’ların sonları ile 1950’lerin başlarında, Sovyetler Birliği’ne Ticaret Kurulu Başkanı olarak sık sık ziyaretler yapmıştı. Şüphe uyandıran buydu kimilerine göre.
WİLSON ‘KOMÜNİST’ DİYE
Bunun doğru olmadığı kısa sürede anlaşılmıştır ama Wilson’a sağcıların diş bilemesine yetmiştir bu iddia. 1968’de ekonomik sorunlarla boğuşur haldedir Wilson hükümeti. Üstesinden gelebilmek için silahlı kuvvetlerin harcamalarından kesintiler yapar, faiz oranlarını kontrol etme amacıyla kamu harcamalarında azaltmalara gider, sendikaları da güçlendirir bir yandan. Kimilerine göre son derece “solcu” uygulamalardır bunlar.
Ülkenin medya kralı, aynı zamanda İngiltere Merkez Bankası’nın yöneticisi Cecil King, bu durum karşısında bir koalisyon hükümetinin başa geçmesinden yanadır. Tüm sermayenin de isteği budur tabii. Cecil King, 8 Mayıs 1968’de yanına İşçi Partisi’ni desteklediği bilinen günlük gazete Daily Mirror’ın yazı işleri müdürü Hugh Cudlipp ile Merkez Bankası’ndaki gayri resmi danışmanı Solly Zuckerman’ı da alarak Lord Mountbatten’la buluşurlar. King, Dickie lakaplı Lord Mountbatten’a “yeni bir yönetimin başkanı olmayı kabul edip etmeyeceğini” sorar. Mountbatten, parlamentoda bulunmayan bir idari becerinin kullanılması gerektiğini kabul eder, yani parlamento dışı bir seçeneğe vurgu yapar bu tutumuyla. Adını da söyler: Acil Durum Komitesi. Darbecilerin kuracakları yönetimlere hep benzer adları koyması ne tesadüf. Bizde de öyledir ya, Milli Güvenlik Konseyi, Yurtta Sulh Konseyi gibi.
DİLEKÇELER, MEKTUPLAR...
Bu arada durumu fark eden Zuckerman, ayrılmak için ayağa kalkarak “Bu ihanettir. Sokak köşelerindeki tüm bu makineli tüfekler ürkütücü. Ben bir devlet memuruyum ve bununla hiçbir ilgim yok” diyerek ayrılır. Söylenenlere göre Lord Mountbatten teklifi kabul eder.
Zuckerman gittikten sonra Lord Mountbatten, King ile beraberindekilere Kraliyet At Bölüğü Muhafızları’yla öğle yemeği yediğini, orada silahlı kuvvetlerdeki moralin ne kadar bozuk olduğunu gördüğünü söyler. Kraliçeye her gün ülkenin durumuyla ilgili çok sayıda mektup ya da dilekçe yollandığını da ekler. Tüm bunlar, belki de halkın da bir darbeye nasıl hazır olduğuna inandığını gösterir Lord’un.
Cecil King, bir hükümet değişikliği için kamuyu hazırlama çabasını da eksik etmez. Bu buluşmadan iki gün sonra Daily Mirror’da “Yeter artık” başlıklı bir makale yayımlar. Makalede “Bay Wilson ve hükümeti tüm itibarını, güvenilirliğini kaybetti. Şimdi tarihin en büyük mali krizi tehdidi altındayız. Bu, rezervlerimiz hakkındaki yalanlarla değil, sadece yeni bir lider altında yeni bir başlangıçla çözülecektir” der. Çabaları ters teper tabii. 30 Mayıs 1968’de yani tüm bunlardan üç hafta sonra işinden kovulur.
EMEKÇİYE YER YOK
Yıllar sonra yayımlanan belgelerde Lord Mountbatten’ın gerçekten Cecil King’in “hükümetin başı olması” önerisiyle ilgilendiği yazılıdır. Öyle ki alınan kararla bütün meselenin çözüldüğünü düşündüğü de söyleniyor. Hatta kendi kabinesi için bazı adlar bile önermiştir. Askerlerin, bankacıların, işadamlarının olduğu bir kabinedir bu. Savunma Bakanlığı’ndan eski Savunma Planları Yetkilisi Hava Mareşal Deryck Stapleton, donanmadan Duncan Lewin, Lloyds Bank Direktörü Lord Beeching, işadamı Sir Charles “Dick” Troughton. Bunlara ek olarak İçişleri Bakanlığı Sivil Hizmetler Başkanı Sir William Armstrong, Kraliyet Donanması ile ilgilenen İkinci Daimi Savunma Sekreteri Sör Michael Cary, yakın arkadaşı Hammer Film Productions’ın başkanı Jimmy Carreras’ı da önerir.
Kabineye önerilen isimler arasında emekçileri temsil eden tek bir kişi yoktur. Lord’un kafasındaki hükümet, günümüzün deyimiyle bir “teknokratlar hükümeti”dir ama askere, sermayeye dayanan, emekçi düşmanı karaktere sahip aşırı sağcı bir kabinedir.
MOUNTBATTEN’IN TUTKUSU
Mountbatten’ın siyasi tutkuları olduğu biliniyordu kamuoyunda. 1946’da Oxford Üniversitesi’nden fahri diplomasını aldıktan sonra donanmaya dönmek istediği, Avustralya Genel Valisi olmaya niyetlendiği de anlatılır hep. Farkındaysanız, Kraliyet’te eli kolu olmaya benzemeyen, hareket alanı geniş sivil görevlerdir bunların hepsi. Söz konusu toplantıyı terk eden çok eski arkadaşı Zuckerman, anılarında daha 1951’de Lord Mountbatten’ın başbakanlığı yapabileceği “en iyi iş” olarak düşündüğünü söylediğini yazıyor. Bir kokteyl partisinde Zuckerman’a ülkeyi yönetmekte Clement Attlee’den (dönemin başbakanı) daha iyi bir iş çıkarmış olabileceğini söylemiştir.
Denir ki; 1968 darbe planı daha sonra 1970’ler boyunca politikacılar -özellikle Harold Wilson- ile büyük ölçüde MI5’in temsil ettiği “gizli devlet” arasında devam eden savaşın yalnızca bir parçasıydı. Bu darbe girişimi gerçekleşmedi. Tarihçiler, olayın uzak yakın tüm tanıkları, durumun son derece ciddi olduğunu yıllar sonra ortaya çıkarabildi.
SAS, YÖNETİME EL KOYACAKTI
Bir David Stirling vardı. Önemli bir askeri birim olan SAS’ın (Special Air Service) kurucularından. 1970’lerin ortalarında Great Britain 75 adlı bir organizasyon kurdu. Çoğu eski asker, genellikle SAS üyesi olanları topladı bu organizasyon çatısı altında. Eğer ülkede bir sivil huzursuzluk hükümet operasyonlarını engeller hale gelirse grup yönetimi devralacaktı.
HAVAALANI İŞGAL EDİLDİ
Demokrasi görüldüğü gibi kolayca rafa kaldırabilir bir kurumdur. Bu kez iktidarda Muhafazakâr Partili Edward Heath hükümeti vardır. 1970’te seçimleri kazandıktan sonra ülkeyi saran kömür madencilerinin grevinden sonra Heath, görevini yenilemek için Şubat 1974’te seçime gider. Ancak çok az farkla Wilson karşısında kaybeder. O yıl ordu, olası bir IRA (İrlanda’nın bağımsızlığı için savaşan İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) eylemi için tatbikat gerekçesiyle Heathrow Havaalanı’nı işgal eder. IRA’nın omuzdan atılan füzeleri ancak 50 millik bir menzile sahiptir, havalimanına ulaşmasına olanak yoktur uzmanlara göre. Wilson’ın yardımcısı Marcia Williams (sonradan Barones oldu), hükümetin bu tatbikattan haberi olmadığını söyleyerek bunun bir darbe girişimi olabileceğini belirtir.
‘ADA’DAKİ TOPLAMA KAMPI
Kraliçe Elizabeth tam da bu olay olduğunda hükümetin artık düzeni sağlamakta başarılı olamadığı gerekçesiyle silahlı kuvvetlere halkın desteğini isteyen bir bildiri yayımlar. Öte yandan Shetland Adaları’nda bir toplama kampı kurulmuştur bile.
1974’te İngiliz ordusunun belirli kademeleri arasında hükümete karşı askeri harekât yapma planına dair gizli bir plan olduğu söylentileri yayılmıştı. Askerlere tüm Britanya’nın sokaklarını işgal etmeleri emredildiği, askeri bir cuntanın ülkedeki kaosa son vermek için yönetimi ele alacağı söylenmişti.
Wilson’a görevdeki son döneminde doğrudan MI5’in öncülüğünde bir karalama kampanyası başlatıldı. Örneğin yardımcısı Marcia Williams’la ilişki kurmakla, komünistliğinin yanı sıra IRA sempatizanı olmakla suçlandı. 1976’daki istifasından 5 hafta sonra, Wilson iki BBC muhabirine, Roger Courtiour ile Barrie Penrose’a, korkularını anlattı. İstihbarat servislerinde neler olup bittiğinin farkında olmadığını söylediği gazetecilere İngiltere gibi demokratik ülkeleri tehdit eden güçleri araştırmaları gerektiğini söyledi.