Londra'da başlayan bir müzik yolculuğu: Keşmekeş
Londra'da kurulan rock grubu 'Keşmekeş', çalışmalarını sürdürüyor. Grubun kurucusu Niyazi Albay, İngiltere'den Cumhuriyet'in sorularını yanıtladı. Albay, Keşmekeş'in hikayesini de paylaştı.
Miray ÖzbilekMüzik sevgisi ile yola çıkan ve 2019 yılında Niyazi Albay, Hasan Yıldırım, Salman Sobe, Rıza Koyupınar ve Nihad Jemsher’in bir araya gelmesiyle kurulan Keşmekeş, müzik yolculuğuna devam ediyor. Londra merkezli rock grubunun kurucusu Niyazi Albay Cumhuriyet'in sorularını yanıtladı.
İşte Keşmekeş'in hikayesi...
Keşmekeş’i tanıyalım mı biraz?
Keşmekeş, profesyonel iş yaşamları nedeniyle son 20 yılını İngiltere’de geçiren beş kafadarın fikri. 2019 yılında kurulan grubumuz, eski dostluğumuzun meyvesi. Yoğun tempoyla giden iş yaşamlarımızın yanı sıra müziğe olan tutkusundan da vazgeçmeyen bu ekibin, artık adının konulması gerekiyordu. Yıllardır her fırsatta bir araya gelerek yaptığımız müziğin, bir süre sonra adeta tutkunu olduk ve bu alanda da profesyonelleşmeye karar verdik. Yabancı bir coğrafyada sık sık bir araya gelerek, memleketinin ezgileriyle özlem giderirken, özlemimizi başkalarına da hissettirmek istedik. Bugün ise büyük emekerle başladığımız bu yolculukta, geniş kitlelere ulaşmış olmanın sevincini yaşıyoruz.
İLHAMIMIZ ANADOLU'NUN UNUTULMAYAN İSİMLERİNDEN GELİYOR
Keşmekeş ilhamını nelerden alıyor? Dinleyici üzerinde ne gibi etkiler bırakıyor?
Keşmekeş ilhamını özlem, sevgi, aşk gibi temiz duygulardan alıyor. Başta memleket özlemi ile yazılan eserlerimizin her biri, çok derin ve samimi duygular barındırıyor. Dolayısıyla dinleyici bizim eserlerimizde, kendi duygu dünyasından çok şey buluyor. İçsellikle yazılan her beste, profesyonellikle yapılan müziğimizle bir araya gelince, dinleyicilerimizin duygu dünyasında da kalıcı etkiler bırakıyor. Öte yandan en büyük ilhamımızı Anadolu’nun unutulmayan isimlerinden aldığımızı söyleyebilirim. Dinleyicinin yolu Keşmekeş’te Cem Karaca’dan Aşık Mahzuni Şerif ve Neşet Ertaş’a kadar birçok usta isimle kesişiyor. Türk halk müziğinin, özgün müziğin ve Anadolu rock tarzının izlerinin çokça görüldüğü şarkılarımız sayesinde memleketimizin ezgileriyle nefes alırken, bu eşsiz ezgileri Avrupa’ya taşıyan müzik elçileri olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Sizi en çok ifade eden enstrüman hangisi?
Kendimi en iyi ifade edebildiğim enstrüman, bağlama. Henüz altı yaşımda tanışmıştığım için sanıyorum; bende apayrı bir yeri vardır. Müziği ve bağlamayı sevmemde itici güç olan babam, önce çocuk yaşta bağlamayı sevdirdi, sonra zamanla yakın ilişki kurmamıza vesile oldu. Lise ve üniversite yıllarımda müzikle olan bağım daha fazla gelişince, bu tanışıklığı biraz daha profesyonel bir öğrenme süreciyle devam ettirdim.
YAŞAMIM MÜZİK VE KARİYER OLARAK İKİYE AYRILIYOR
Beste yaparken yorumcunun kapasitesini göz önünde de bulundurmak gerekir. Siz hem besteci hem yorumlayan kişi olarak nasıl hazırlanıyorsunuz yeni albüm dönemlerinde?
Yoğun bir içsellikle elbette… Müziği iş gibi görürseniz, hem samimiyetinizi hem doğallığınızı yitirirsiniz. Bana ilham olan tüm değerler yazdırıyor, o değerlerin her duygusu söyletiyor. Doğal olarak potansiyelimi ölçümleme sürecime girişmektense kalemimden ve içimden geldiği gibi yazıp-söylüyorum. Hazırlık süreci değişkenlik gösterebiliyor elbette. Bir anda bir şarkının nakarat melodisini yaratıyorum ve unutmamak adına hemen bir yere not alıyorum. Bazen günlerce ya da aylarca devamını getiremezken bazense saatler içinde bitirebiliyorum. Yaşamım müzik ve kariyer olarak ikiye ayrılıyor. Bir yandan profesyonel iş yaşamının yoğun temposunu sürdürürken, bir yandan kendi içselliğime yönelip, yazma sürecinde buluyorum kendimi. İşime ve müziğime tutluyla bağlıyım. Birine olan tutkum, diğeri için de motivasyon kaynağı oluyor.
Bir fikri işe dönüştürme süreciniz nasıl gelişiyor? Bir müzik eserinin gerçeğe dönüşümünde ve kalitesinin belirlenmesinde sizce rol alan aktörler kimlerdir?
Başta ekip motivasyonu ve Keşmekeş’in başrol oyuncuları elbette. Bugüne kadar dostluğumuz ve ortak duygularımız sayesinde çok değerli eserler ürettik. Türkiye’den uzakta olmanın vermiş olduğu bir yakınlaşma ile kurulan bu bağ, bizlere ortak değerler yaşattığı gibi kendi aramızda özel bir iletişim dili kurmamızı sağladı. Aynı şeyleri özlediğimizi ve sevdiğimizi fark ettik. Bu durum bizi birbirimize daha fazla yakınlaştırırken, sonuca ulaşmamızı da kolaylaştırıyor. Şu ana kadar yaşadığımız en büyük zorluk, 20 yıldır yapmış olduğumuz bestelerdeki aranjmanları değiştirmek ve bir sonraki albüme hangi parçalarla hazırlık yapmamıza karar verme sürecinde gerçekleşti.
Londra’da yaşıyorsunuz. Türkiye’ye dönme planınız var mı?
Memleketimizi çok özlüyoruz ancak burada süregelen işlerimiz var. Müziğimizi olduğu kadar işimizi de çok sevdiğimiz için senede birkaç kez gelebiliyoruz ülkemize.
Türkiye’de bir konser düzenlemeyi düşünür müsünüz?
Temennimiz, bu zor günleri bir an evvel atlatmak ve herkesin sağlığına kavuşması öncelikle. Şartlar normale döndüğünde ise bizlere her daim destek veren Türkiyeli dinleyicilerimizle buluşmayı gönülden istiyoruz. Kim bilir belki bir üniversite festivalinde, belki ev konserlerinde ya da açık havada…
Son albümden bahseder misiniz biraz?
Biz Keşmekeş’i, Anadolu’nun renkli ezgilerini Avrupa’ya taşıyan grup olarak tanımlıyoruz. Anadolu’nun unutulmaz parçalarından ve sanatçılarından izler taşıyan özgün bir tarza sahibiz. Odağımıza insanı alarak, insana dair tüm derinliği ve duyguları şarkılarımıza yansıtıyoruz. “Geldin Şen Eyledin”de, Türk halk müziğinin, özgün müziğin ve Anadolu rock tarzının izlerinin çokça görüldüğü yepyeni bir single çalışması oldu. Eserlerimizin her birinin bir hikayesi vardır. Her birinde bir serüvene çıkar, dinleyicimizi de gittiğimiz yerlere götürürüz. Grubumuzun değerli isimlerinden Salman Sobe arkadaşımızın dedesine ait bu eseri, modern tarzda yorumlamaya çalıştık. Şimdiden çok güzel dönüşler aldık. Özellikle Türkiye’den gelen ilgi her birimize ilham oldu. Birbirinden kıymetli bu dönüşler ve tebrikler bizi cesaretlendirirken, çıkacak olan diğer eserlerimize yönelik en büyük motivasyon oluyor.