Londra sokaklarında ‘büyülü’ bir polisiye (08.06.2021)
Ben Aaronovitch’in fantastik polisiye serisinin bu ilk kitabında, Londra nefes alıp veren başlı başına bir karakter gibi. Polis Memuru Grant kolaylıkla sevilebilen bir karakter, esprili, akıllı, kendine has birkaç numaraya sahip ve elbette hatalara da.
Nil DoğaYa büyü gerçekten var olsaydı? Ya insanları öcülere, gulyabanilere, kötücül ruhlara karşı korumak için gizli bir topluluk tarafından kontrol ediliyor olsaydı? Buraya kadar her şey kulağa tanıdık geliyor değil mi, Harry Potter, Jonathan Strange ve Bay Norrell... Fakat Ben Aaoronovitch’in yaptığı farklı bir şey var, bütün bunları alıp hikâyesini nefes kesen bir polisiyeye dönüştürmek için kullanmak.
Peter Grant, deneme süresinin sonuna gelmiş, dikkati oldukça dağınık bir polis memuruydu ve Vaka Takip Birimi’ne diğer gerçek polislerin evrak işlerini yapmak için atanmak üzereydi, ta ki bir gece bir hayalet ile olay mahallinde yaptığı kısa bir sohbet kaderini değiştirene kadar.
Olay yerine tekrar giderek aynı hayaleti, görgü tanığını bulmaya çalışırken karşılaştığı polis müfettişine gerçeği söylediğinde kendisini Thomas Nightingale’ın elli sene sonra ilk kez kabul ettiği büyücü çırağı olarak bulur ve bu noktadan sonra Peter Grant’in başı büyüden ve beladan kurtulmuyor, Londra gecelerinin kargaşası hiç bitmiyor.
OLDUKÇA İNGİLİZ VE SIRA DIŞI!
Ben Aaronovitch’in uzun soluklu fantastik polisiye serisinin ilk kitabı Londra Nehirleri oldukça İngiliz, fakat onu asıl eğlenceli ve sıra dışı yapan özelliklerden biri de tam olarak bu aslında. Jim Butcher’ın Dresden Dosyaları’ndaki Chicago’nun aksine, tüm o büyülerin, hayaletlerin, gulyabanilerin arasında oldukça detaylı ve gerçekçi bir dünya kurulmuş, âdeta Londra sokaklarında dolaşıyor gibi hissediyorsunuz, adeta Londra nefes alıp veren başlı başına bir karakter gibi. Polis Memuru Grant kolaylıkla sevilebilen bir karakter, esprili, akıllı, kendine has birkaç numaraya sahip ve elbette hatalara da.
Nightingale, Grant’in hemen en temel büyüler ve Londra’da aralarında yaşayan doğaüstü güçlerle ilgili bir eğitime alıyor, fakat bu süreç hikâyenin okuru yoracak kadar yavaşlamasına pek fırsat tanımıyor ve Peter Grant, ardı ardına gelen iki büyük olaya balıklama dalıyor denebilir.
DOĞAÜSTÜ VE OLAĞANÜSTÜ TEMPO!
Bu noktada aklımıza takılan tek soru, dikkati dağınık polis memuru Peter Grant’in ve geri kalan tüm polis teşkilatının bu doğaüstü yaratıkların varlığını ve yaşanan bazı oldukça dehşet verici olayları bu denli kolay kabullenmiş olması, hissedilebilir duygu yoğunluğunun eksikliği.
Bununla birlikte Londra Nehirleri’nin temposunu, yaratıcılığını ve farklılığını göz ardı etmek mümkün değil. Her yeni sayfayla birlikte bu gizemli dünyayı öğrenmeye, anlamaya daha hevesli hale geliyor, bu büyülü şehrin sokaklarında biraz daha vakit geçirmek istiyor, başka neler olabileceğini görmek için sabırsızlanıyorsunuz. Ne de olsa bu şehrin büyülü olduğunu inkâr etmek artık neredeyse imkânsız. Hele de Londra’ya gitme fırsatınız olduysa, bahsedilen yerlerin yeniden gözlerinizin önünde belirmemesi mümkün değil, ayrı bir keyif alacağınız şüphesiz.
Londra Nehirleri / Ben Aaronovitch / Çeviren: Aslı Dağlı / Epsilon Yayınevi / 372 s.