Londra o gece yerinden oynadı
David Gilmour’ın yeni albümü ‘Rattle That Lock’ (Kilidi Zorla) için çıktığı dünya turnesinde verdiği Royal Albert Hall konserini yerinde izledik. 21 parçanın ‘birer yıldız gibi kaydığı’ gece öncesi, sanatçı ‘Denizdeki Göçmenlere Yardım İstasyonu’na da yardım topladı.
Evrim AltuğGeçen günlerde, başımıza oldukça nadir, bu yüzden de herkesle paylaşılması elzem bir şey geldi. Tıpkı akustik yıldız yağmuru gibi bir şey: İngiliz psikedelik rock topluluğu Pink Floyd’un efsanevi üyesi, Kraliyet’in CBE nişanı sahibi David Jon Gilmour’ı (1946), dördüncü solo albümü ‘Rattle That Lock’ın 2015-16 Dünya Turnesi vesilesiyle ‘kendi sahasında’, üstelik 1871’de Londra’da kurulmuş, vaktiyle içinde tenis maçı bile yapılmış tarihi Royal Albert Hall’da (RAH) 2 Ekim akşamı alkışlama imkânını bulduk. Başkentin gri caddelerinde, metro istasyonlarında adım başı tanıtımı yapılan ve albümde etiketi olan Sony Music’in davetiyle, RAH’ın 11’inci kapısından geçip; Gilmour’ın siyah beyaz gençliğiyle gülümsediği, Queen’den Led Zeppelin’e, Allen Ginsberg, Adele ve Jimi Hendrix’ten Rolling Stones’a pek çok hatıranın fotoğraf kareleriyle bezeli koridorlarda gezindikten sonra, bize ayrılan, bir anahtarla açılan 33’üncü locanın dördüncü koltuğundaki (meraklısına 110 pound, yani yaklaşık 500 lira değerindeki) yerimizi aldık.
Ama bundan önce, Gilmour’ın o en ‘hit’ şarkılarından da evvel, bir ufak hareketiyle gönlümüzü çalmayı yine başardığını fark ettik. Çünkü sanatçı, Avrupa Birliği (AB) çıkışlı ‘Migrant Offshore Aid Station’ (MOAS - Denizdeki Göçmenlere Yardım İstasyonu) isimli sivil toplum kuruluşuna gidecek biçimde, asgari 10 poundluk (yaklaşık 50 TL’lik) özel bir yardım kampanyası da düzenlemişti.
Bütün müzikleri kendisine ait albümdeki 10 parçadan 5’inde, yazar eşi Polly Samson ile çalışan David Gilmour’ın konseri, yaklaşık 15 dakika gecikmeyle, ama müthiş ‘biz bize’, içkili sigaralı, yüzde 60’ı orta yaşlı bir kalabalığın sabrıyla başladı. Kapıda ‘son dakika biletleri’nin yaklaşık 400 pound’a edinilebildiği konsere gelen müzikseverlerin, sanki her akşam burada Gilmour ile buluşuyormuşçasına arkadaşça, hemen tüm şarkılara eşlik ettiği gecede, usta da -en azından bizi şaşırtan biçimdekendisine seslenen hemen her hayranına ayrım gözetmeksizin yanıt vererek, akustik arenayı daha bir ısıtmayı başardı.
Öndekiler mi, bizler mi?
Galiba bundan en büyük payı da, bilet kategorisini göz önüne alırsak, sıradan izleyicilerle ‘araya kaynayan’, bir anlığına da olsa sırça saraylarından çıkıp kafa sallayan, çığlık çığlığa haller sergileyen ve en önde, sahne önünde oturan her yaş ve cinsiyetteki ‘business class’ dinleyiciler aldı. Öyle ki, hani bu halleri de en çok, ‘Us and Them’ (Biz ve Onlar) parçasında salonun bütününe kıyasla, sanki daha bir garipleşmiş gibiydi.
İlk gitarını henüz 13’ünde, komşu hediyesi olarak alan Cambridge doğumlu usta, konserine yeni albümünden ‘5 A.M.’ ve eşi Polly’nin John Milton’ın ünlü ‘Paradise Lost’ ( Kayıp Cennet) kitabından esinlenerek sözlerini yazdığı ‘Rattle That Lock’la başladı
Adeta artık sanatçıya özgü denebilecek o malum ışık ve video çemberinden, türlü eski ve yeni videolarını da konsere dahil eden Gilmour’a sahnede eşlik edenler ise, Phil Manzanera (gitar, vokal), Jon Carin (klavye, gitar), Guy Pratt (bas, vokal), Kevin McAlea (klavye), Steve Distanislao (davul, vokal), Joao De Maceoda Mello (saksofon), Theo Travis (saksofon) ve geri vokallerde Bryan Chambers ile Louise Clare Marshall gibi isimlerden oluştu.
Aynı, İstanbul’a 2006 ve 2013’te gelen Roger Waters gibi “Keşke İstanbul’da da alkışlansa” dediğimiz Gilmour’in Londra konseri akşamında, özellikle Jon Carin ile saksofondaki Mello büyük alkış alırken, üstadın en çok beğenilen performansları ise elbette Pink Floyd ‘mirası’nın şarabi zenginliğini yansıttığı ‘Run Like Hell’, ‘Comfortably Numb’, ‘Breathe’ ve ‘Money’ ile ‘Shine On You Crazy Diamond (Parts I-V)’ gibi klasikler oldu.
(Parts I-V)’ gibi klasikler oldu. Öyle ki, Gilmour da adeta bu inandırıcı ve tatminkâr atmosferden keyif almışçasına, ertesi günkü son Londra konserine, Royal Albert Hall’u inleten kısık sesli mevcut hayranlarını tekrar çağırmayı ihmal etmedi: “Çok teşekkür ederiz, yarın yine görüşmek üzere!”