Liceliler ‘derin’ devleti yargılıyor
Neredeyse her aileden bir kişi Lice olayları davasına müdahil oldu. İzmir’deki mahkeme, bin 500 Licelinin dilekçesini kabul etti.
Hakan Dirik
1993’te Lice’de Bahtiyar Aydın suikastı ile resmi kayıtlara göre 16 kişinin öldürülmesiyle ilgili davanın yeniden görülmesine İzmir'de başlandı. Duruşma başında davaya “müşteki” sıfatıyla katılan mağdurlara Türkçe bilip bilmedikleri “Türkçe” soruldu. “Liceliler” Türkçe ifade verebileceklerini dile getirdi. Dava dosyasının önce Diyarbakır'dan Eskişehir'e, oradan da İzmir'e alınması nedeniyle yalnızca 13 müşteki, duruşma salonuna girebildi. Ancak bin 500 licelinin duruşmaya katılma dilekçesi 3 klasör halinde mahkemeye sunuldu. Mahkeme heyeti, dilekçelerin kayda alınmasını kabul etti.
Duruşmaya sanıklar Emekli Albay Eşref Hatipoğlu ve Yüzbaşı Tünay Yanardağ katılmadı. Mahkeme Başkanı Nurettin Küdür, sanıkların 2 yıl 2 ay 10 gün rapor gönderdiğini açıkladı. Avukatlar, “Bir yargılama yapılması için önce sanığa ihtiyaç var” diyerek, sanıklar gelmeden yargılamanın başlamasına itiraz etti. Bunun üzerine Küdür, müştekilerin bin 500 kilometre öteden geldiği göz önüne alınarak, ifade vermelerine onay verdi. Sanıklara da “Madem rahatsızlar, evlerinde dinlensinler” mesajı gönderdi. Mahkemeden yalnızca sanıkların cezalandırılması değil, geçmişle yüzleşme cesareti istendi. Avukatlardan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, yargılamanın “yerinde” yapılmamasını eleştirerek, davanın “sanığın ayağına” getirildiğini vurguladı. Elçi'nin sözlerine Mahkeme Başkanı Nurettin Küdür'-’ün “Yukarıdan gönderdiler, n’apalım” yanıtı dikkat çekti. Elçi, “Bu nakille Adalet Bakanlığı ve Yargıtay, ‘Bu dava hassas bir davadır. Yapmanız gerekin siz bilirsiniz’ demek istiyor” dedi.
Duruşmada ifade veren müştekilerden Mizgin Cantürk, “Lice olaylarında 3 kardeşimi kaybettim. Sonuna kadar şikayetçiyim. Olayın görgü tanığıyım. O dönemde ilkokul 2. sınıftaydım. Okuldan çıkıp eve varmam normalde 5 dakikadır. O gün sağa sola sığınarak yarım saatte gidebildim. Hem helikopterden hem de başka yerlerden ateş ediliyordu. Eve vardığımda annemin yaralı olduğunu, kardeşlerimin de öldüğünü gördüm. Gözümüzün önünde yaralı babama işkence edip ‘Sen daha ölmedin mi?’ dediler. Tavuk keserken bile çocuklarına göstermeyenler, gözümüzün önünde çocukları katlettiler. Hala o dönemin izlerini taşıyorum. Şarapnel parçalarıyla Diyarbakır’dan buraya geldik. Sanıklar İzmir’den buraya gelmiyor. Yalnızca onlar değil, emir aldıkları üst kolluklardan da şikayetçiyim” dedi.
Cantürk, avukatların sorusu üzerine askerlerin yüzlerinin maskeli olduğunu, silah seslerinin sabah saat 9 civarında başladığını, 6 helikopter gördüğünü söyledi.
Seyithan Cantürk de olaylarda yeğenlerini kaybettiğini, kendisinin de evinin tarandığını ve yandığını söyledi. İlk ateşin saat 8.30-9.00 sıralarında “tek el” olduğunu dile getirdi. Olaylardan 15 gün önce Şanlıurfalı bir askerden “Lice’yi yakacaklarını” duyduğunu söyledi. “Ortada bir çatışma olmadı. Asker ve polis ayrı yerlerden mahallenin üzerine gelişigüzel ateş ediyorlardı. Yukarıdan da helikopterden ateş ediliyordu. Mahalleden herhangi bir karşılık yoktu. Ayakta olanları yere yatırıyorlar, evleri yakıyorlardı. Yaklaşık 1.5 saat sonra Diyarbakır’a kaçtım” diye konuştu. Cavit Şanlı da, olaylarda babasını yitirdiğini anlattı.