Libya’da oyunu kim bozuyor?
Aktörler sahada askeri yöntemlerle birbirlerine mesaj veriyor, çatışmalar sertleşebilir...
Sertaç EşSahada oyunu değiştirecekler mi diye, dikkat kesilmiş bekliyorduk. İlk işaret Hafter’i destekleyen koalisyonun Vatiyye Üssü’ne saldırısıyla geldi. Türkiye’nin desteğiyle oluşan oyunun kuralları biliniyor. Ancak karşı koalisyonda, çatışmaların boyutunu, oyunun kurallarını değiştirecek askeri kapasite fazlasıyla mevcut.
HAVA SAHASI SORUNU
Kaddafi sonrasında Libya hava sahasının kontrolü kayboldu. Şu anda çatışan hiçbir taraf ülke hava sahasını bırakın kendi kontrolündeki bölgenin hava sahasını dahi kontrol edemiyor. Bu, her türlü örtülü operasyon ve provokasyonu olanaklı kılıyor. Vatiyye saldırısını, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ziyaretinin hemen ardından kim ne amaçla gerçekleştirdi?.. Türk makamları bu sorunun tam yanıtını kesinlikle biliyor. Hava sahasını kontrol eden taraf, Libya’da baskın gelecek. Buna da şüphe yok.
SALDIRI NASIL OLDU?
Saldırının askeri teknikalitesine baktığımızda, ülke coğrafyasının engebeli olmamasından yararlanılmış. Radara yakalanmamak için alçaktan uçan Fransız üretimi Mirage uçağının uzaktan 2-3 füze fırlattığı değerlendiriliyor. Bu sırada henüz Türkiye’nin gönderdiği hava savunma sistemleri kurulma aşamasındaydı. Bu uçaklar bölge ülkelerince yoğun olarak kullanılıyor. Üzerine çok kafa yoruluyor ancak uçağın uzun menzilli uçuşuna da gerek yok. Gidişte ve dönüşte Cufra üssünden yakıt ikmali yapması zaten olanaklı. Türkiye ve Trablus hükümetine verilen mesaj ise açık: Sirte-Cufra hattını zorlama, mevcut durumu kabullen.
AKTÖRLERİN KONUMU
Temel mücadele ABD ile Rusya arasında. ABD, Rusya’nın olmadığı bir Libya’yı şekillendirmek istiyor. Libya’da her iki tarafı da kontrol edebilecek diplomatik kapasiteye sahip. Hafter’in zayıf noktası da Rusya’yı ihmal edememesi. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un, “En acil şekilde ateşkes sağlanmalı” değerlendirmesinden çıkarlarını Hafter tarafında gördüğü anlaşılıyor. Mevcut durumda bu yaklaşım Libya’nın bölünmesini getirir. ABD’nin de bu konuda net karar vermediği, kendine, gelişmelere göre hareket alanı bıraktığı anlaşılıyor.
Körfezin “Butik devleti” Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), 83 bin 600 kilometrekarelik bir ülke. Dünya petrol rezervinin yüzde 5,66’sı, doğalgazın yüzde 2,80’ine sahip. 9 milyon 800 bin nüfusun yüzde 11’i yerli, aynı zamanda 500 binin üzerinde Mısırlıya iş sağlıyor. Türkiye ile birçok alanda karşı karşıya gelen yönetici ailenin ABD ile sıkı bağları var, şu anki fantezisi Libya. Libya’yı tehdit eden Mısır’ın büyük iç sorunları var. 1800 yılında 2,5 milyon nüfusu olan ülke şu anda 100 milyon. Konut, gıda yetersizliği sorunu, çölleşme, su kaynaklarının yetersizliğinin yanı sıra, son verilere göre ülke nüfusunun yüzde 32,5’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Sayılarla bakıldığında büyük bir askeri gücü var. Libya ile sorunlu bir geçmişe sahip.
Temmuz 1977’de Arap Birliği anlaşmazlığı nedeniyle Kaddafi ve Enver Sedat liderliğinde 4 gün savaşmışlar. “BM Güvenlik Konseyi’nin Libya’da barış ve birlik isteyip istemediği” sorusunun yanıtını eski özel temsilci Gassan Selame veriyor: “Tüm grupların katılımıyla parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihi Gdames’te belirlenecekti. Barış ve seçimler için hazırlık yapan Serraj, Hafter’in saldırısına hazırlıksız yakalandı, BMGK üyelerinin ikiyüzlülüğüne tanık oldu. BMGK tarafından sırtımdan bıçaklandım.” Veriler şunu ortaya koyuyor ki, Batı’nın “demokrasileri” ile doğunun otokrat-diktatörleri Libya’ya da bir diktatörü layık görüyor ve istiyorlar.
‘İKİNCİ BÜYÜK ZAFER’
Türkiye, elinin güçlenmesi için Trablus hükümetinin Sirte-Cufra hattını geçmesi, petrol hilalini kontrol etmesi gerektiğini düşünüyor. Devletin “diplomatik ve askeri üst katlarında Libya’da ikinci büyük zafer”in beyin cimnastiği yapılıyor. Türkiye, desteklediği Trablus hükümetinin Libya’yı yönetmesini istiyorsa, aktörlerin büyük bölümünün duyarlılıklarını dengeleyebilmeli. “Müslüman Kardeşler anlayışının ihracı” anlayışı yalnızca Mısır’ı değil, Libya’nın tüm komşularını, Ortadoğu’nun tüm otokrat-diktatörlerini Türkiye’nin karşısına yığar. Öngörüye dayalı, dengeli ve çıkar odaklı yaklaşım kaçınılmaz.