Leonard Cohen'den “Sevda Kitabı”

Sevda Kitabı Cohen’in 12 yılını bir budist rahip olarak geçirdiği California’nın Baldy Dağı’nda yazdığı şiirlerden ve şarkı sözlerinden oluşuyor. Bu nedenle, o felsefenin üzerindeki etkisi de yansıyor yazdıklarına. Deniz Durukan'ın değerlendirmesi...

Cumhuriyet Kitap Eki

Leonard Cohen'den “Sevda Kitabı”

'İması olan her şey…'

Dünya üzerindeki en iyi şarkı yazarlarından biri olarak değerlendirilen Leonard Cohen, nam-ı diğer Karanlıklar Prensi, müzisyenliği kadar şair kimliğiyle de önemlidir. Özellikle şarkı yazarlığındaki başarısı edebiyatla kurduğu bağda yatıyor demek abartı olmaz. Bundandır her şarkısı bir şiir, her şiiri de aynı zamanda bir şarkıdır onun. Hatta müzikten önce şiire bulaşır. 1956'da ilk şiir kitabı Let Us Compare Mythologies'i çıkarır. Ardından başka şiir kitapları ve roman çalışmaları gelir. Altmışlı yılların ilk yarısı onun yazarlık kariyerinde ilerlediği ve ismini duyurduğu bir dönemdir. Ne var ki onun daha geniş kitlelerce tanınması müzisyen kimliği sayesinde olur. 1967'de ilk albümü Songs of Leonard Cohen'i çıkarır. Fazlasıyla karanlık bir albüm olmasına karşın oldukça ilgi çeker ve devamı da gelir. Cohen’in sesi farklıdır. Müziğindeki lezzet, sesindeki hırıltıya benzer tını, bıraktığı pürtüklü his hem cazip hem de zehirlidir. Cazibesi; sesindeki kayıtsızlığı sakinlik ya da dinginlik olarak size yansıtmasında yatarken, zehri de melankolinin yarattığı o ağır havanın karanlığında zuhur eder. Yani hem dinginlik hem de yüreğinizdeki huzursuz kıpırtı aynı anda yol alır. Bir nevi mıhlanıp kalma, hareket yeteneğinin kaybolması ya da bilgece durma edimidir bu. Zamanın içinde yok olma, belki de zamansızlık kavramına yaklaşmak da denebilir buna. Hareket etmediğiniz sürece akıp giden bir şey de yoktur. Kendinizi ve her şeyi sabitlersiniz. Sanırım “an”da kalmak, Leonard Cohen’i dinlemek böyle bir şey. Şiirlerine baktığınızda; zaman duygusu içe dönme veya kendi içine doğru bir yolculuk olarak tezahür eder. Böylelikle “an”ı yakalar Cohen Sevda Kitabı’nda. Aynı zamanda olgunlaşmaya ve bilgeliğe ulaşmanın da kapısını aralar.

EN ÖZGÜN YANI: EN MUTSUZ YANI

Sevda Kitabı Cohen’in 12 yılını bir budist rahip olarak geçirdiği California’nın Baldy Dağı’nda yazdığı şiirlerden ve şarkı sözlerinden oluşuyor. Bu nedenle, o felsefenin üzerindeki etkisi de yansıyor yazdıklarına. Mesela; “Zen’in Çöküşü” adlı şiirinde “Neden ürpereyim ki / aydınlanmanın sunağında?/ Neden gülümsemek isteyim ki sonsuza kadar?” dizeleri, yukarıda sözünü ettiğim, içinde bulunduğu “an”ı sabitlemek arzusuna örnek. Aydınlanmanın sunağı ise bilgeliğe giden yolda ödenen bedeli işaret eder. L. Cohen’in Baldy Dağı’nda geçirdiği o süreçte, yani içerdeyken, dışarıda bıraktığı hayatı; “gücün, kasın ve paranın kıskacına sıkışmış” insanları “boka batmış acizler” olarak değerlendirir. Elbette onlar neden aydınlansınlar ki? Şiir boyunca bunu sorar. Onun içeride olması; çok içerden ve yürekten kendine bakması anlamına da gelir. Kendine bakarken toplumu da değerlendirir.

Onun en özgün yanı, en mutsuz olduğu yanıdır bir bakıma. Belki de tüm insanlık için bu söylenebilir. İnsanın karanlığı ölümlü olduğunu bilmesiyle ilintili. Yani en mutsuz yanımız, bizi bilmekle özel kılan yanımız mıdır? Öyle midir? “Misyon” adını verdiği şiirinde dediği gibi: “İşimde çalıştım / uykumda uyudum / ölümümde öldüm / Ve şimdi gidebilirim… Madem ki bitti / misyonum şimdi: Dua et bağışlayanayım / yaşadığım hayattan / Kovaladığım Beden / Beni de kovaladı / Arzum bir yer / Ölümüm bir yelken”. Sadece yaşamın sonlanmasıyla gerçekleşen ölümden söz etmez, aşk da ölüme dahildir. “Kovaladığım beden beni de kovaladı” derken, ikili ilişkilerden söz eder Cohen. Arzusuna karşılık bulduğundan ve bu arzunun ölüme yelken açmakla bir olduğundan dem vurur. Ancak şiirin ilk bölümlerinde hayatın gerçekliğine ve insanın gündelik hayattaki görevlerine ve tabii ki dünyaya geliş nedenine de gönderme yapar. Aşkla gevşeyen, arzuyla şahlanan beden, ölürken de aynı arzuya benzer bir şahlanma ve boşalma yaşar ona göre. Aşağı yukarı şiirlerin çoğunda beden/ruh ilişkisi kurar. Ancak beden ve ruh ilişkisi hem kadın/erkek ilişkisi olarak yer bulur, hem de yaşam ve ölüm sorunsalı olarak da karşımıza çıkar.

MEVZU CİNSELLİKSE, HER ERKEĞİN YAPTIĞINI YAPAR

Sevda Kitabı’nın temel meselelerinden biri de sonsuzluk arzusu. Yazının başlarında da söylediğim gibi durma edimi, yani yavaşlama arzusu hem “an”a müdahale etme hem de ilelebet kalma arzusuna işaret ediyor. Başka bir deyişle, yok olmamaya. Kitapta sık sık geçen yaşlılık imgesi bir yanıyla olgunluk ve bilgeliği işaret etse de göçüp gitme gerçekliğiyle yüzleşme olarak da algılanabilir. Ancak kendini diri tutma isteği, dizelerinde geçen erotizme başka bir anlam yüklemesine neden olacaktır. Cinselllik ve erotizm yüklü dizelerin sıklığı sevişerek var olma, zürriyetini de tekrardan hatırlama olarak ele alınabilir. Aslında hep aynı şeye hizmet ediyor; var olma, yok olmama meselesine. “Ayrılmış” şiirinde “Eğer sözcüklerin arasında / boş bir yer varsa / ya da harşerin içinde / bir dönüş bahçesi / lütfen yerleştir adımı oraya…” diye seslenir. Bu yeniden doğma, tekrardan yaşama dönme, unutulmama arzusuna işaret eder. Yeniden doğuşun simgesi de kadın bedenidir. Kadın bedeninde hayat bulur. Şiirlerinde çokça geçen “beden” mevzusunun geri planında bu yatıyor. Ya da iki açıdan bakılabilir, demek daha doğru olur. Erotizm, cinsellik bir haz unsuru olduğu kadar yeniden doğmanın da şairdeki karşılığıdır. Sevişmek hem ölüm hem de doğuştur.

Sevda Kitabı’nın tamamına baktığınızda, buradaki şiirleri bir erkeklik kitabı olarak da değerlendirebiliriz. “Ayak İşleriyle Dolu Bir Hayat” adlı şiirinde “Ak düşmüş saçına / Göğüslerin ve karnın var / Kemerinin üzerinde / Artık bir Delikanlı Değilsin/ Hatta bir Erkek bile Değilsin…” der. Gene beden meselesi başka bir şekilde kendini gösterir. Bu sefer bedenin yaşlılıkla beraber fiziksel gücünü kaybetmesi, en önemlisi de iktidarını kaybetme korkusuyla kendini gösterir. Erkek olmak iktidarla ilişkilidir. Ve bunun erkekler için ne kadar önemli olduğunu tüm açık yüreklilikle anlatır Cohen. Dolayısıyla erkeklik meselesi ve algısı üzerine birçok verinin de gözlemleneceği iç döküş şiirleridir bunlar. Erkeğin dünyasını ve kadına yüklediği anlamı da görebiliriz. Kadınları hep olumlar. Asla onları üzmeyeceğinden söz eder. Ama bazı durumlarda erkeklik durumunun ya da o raconun kesildiğini görürüz. Mevzu cinsellikse, her erkeğin yaptığını yapar. Nehre götürür kadını. Tıpkı “Vefasız Eş” adlı şiirinde evli bir kadınla olan günübirlik ilişkisinde söz ettiği gibi: “Ben de her erkeğin yapacağı gibi / nehre götürdüm onu” der.

ŞAİRLER HİSSEDER VE BİLİRLER

Leonard Cohen’in, 2006 yılında Book of Longing adıyla yayımladığı bu kitap, geçtiğimiz ay Türkçede Sevda Kitabı adıyla yayımlandı. Dokuz yıllık bir geçikmeyle ve aynı zamanda şiirlerin yazılma tarihlerini de düşünürsek, uzun bir sürecin birikimi bu şiirler. Öngörüsü de çok yüksek yazdıklarının. Şairler hisseder ve bilirler. Cohen’in yaptığı da bu: Yıllar önce yazmış, girdiğimiz bu çapaklı, tuhaf, şakınlık dönemini “Bir Döneme Girmek” adlı metinde: “Bir şaşkınlık dönemine giriyoruz, insanların çaresizlik içinde ışık bulduğu ve umutlarının zirvesinde başlarının döndüğü tuhaf bir an. Aynı zamanda dinsel bir an ve tehlike de burada. İnsanlar Otorite’nin sesine kulak vermek isteyecek ve herkesin aklında Otorite’nin ne olduğuna ilişkin birçok tuhaf kurgu ortaya çıkacak. Aile yine saygı gören ve övülen bir Temel olarak görülecek, fakat bir çok başka olasılığın darbesini yiyen bizler, aşkın devinimleri de olsak, yalnızca devinimlerin içinden geçeceğiz. Halkın düzen arzusu, bu düzeni tepeden indirmek isteyecek birçok uzlaşmazı cezbedecek. Hayvanat bahçesinin hüznü toplumlara sirayet edecek.”

Haksız mı?

Cohen’in kitap boyunca dilediği bağışlanma arzusu sözünü ettiği sistemdeki kan emicileri kurtaracak mı? Bence kurtarmayacak. Çünkü Cohen’in dediği gibi: “Tufan geliyor / her vadiyi saracak / her çatıyı kaplayacak / birazdan / beden boğulacak / ve ruh serbest kalacak / tüm bunları yazıyorum/ ama yok kanıtım…”

Belki de kurtaracak. Bilmiyorum. Çünkü yok kanıtım!

Sevda Kitabı/ Leonard Cohen/ Çeviren: Gökçen Ezber/ Aylak Kitap/ 248 s.