Kuzey’den çalındı Güney’e verildi
İsa’yı annesi Meryem’in kucağında “ergenlik” çağında tasvir eden mozaikler 1970’lerde Türklerin yönetim bölgesindeki Panaya Kanakarya Kilisesi’nden çalınmıştı.
Özgen Acar
Gazetelerimizde, “Çalıntı sanat eserlerinin izini süren, “Sanatın Indiana Jones’u” denilen Hollandalı dedektif Arthur Brand, Kuzey Kıbrıs’tan çalınmış olan 6. yüzyıl mozaiğini Monaco’da bir apartman dairesinde buldu” içerikli bir haber yayımlandı.
1970’lerde Kıbrıs’ın Türklerin yönetim bölgesindeki Karpaz Yarımadası’ndaki Panaya Kanakarya Kilisesi’nden çalınan ve Aziz Mark’ı betimleyen bu mozaik Lahey’deki Kıbrıs Büyükelçiliği’ne teslim edildi.
ABD’de, Kuzey ve Güney Kıbrıs ile Yunanistan’daki araştırmalarımdan sonra dünyaya ilk kez duyurduğumuz bu olayın geçmişini, Mayıs 1989 tarihli Cumhuriyet’teki dizi yazımızdan özetle anımsayalım...
***
Bizans döneminde Kıbrıs’ta Hıristiyanlık hızla yayılıyordu. İlk 4 dört piskoposluktan biri Karpas Yarımadası’nın ucundaki Panaya Kanakarya Kilisesi idi. (Görsel 1)
Yarımadanın ucuna doğru 5. yüzyılda yapıldığında bu kilisenin apsisi, iki tahta direk üzerinde duruyordu. Apsiste büyüleyici mozaikler vardı. Kilise yangın ya da deprem sonucunda yıkılmıştı.
Kanakarya Kilisesi, 8. yüzyılda ahşap yerine, taştan yeniden yapılırken mi, yoksa 12. yüzyılda onarılırken mi bu mozaiklerin apsise yeniden yerleştirildiği bilinmiyor.
Kanakarya mozaiklerinin önemi de İsa’nın betimlenmesi ile ilgilidir. Genellikle İsa, mozaik, fresk ve ikonalarda Meryem’in kucağında bebek olarak ya da sağ elinin iki parmağı ile çarmıha gerilmiş, son dakikalarını yaşarken betimlenmiştir.
Oysa bu mozaiklerde, İsa annesi Meryem’in kucağında “ergenlik!” çağındadır. Bundan dolayı da bu mozaik İsa’nın ender resimlerinden biridir. (Görsel 2A-B)
Genelde mozaiklerde cam, mermer ve taş parçaları kullanılırken Bizanslar, camla taş arasına, “altın ve gümüş yaprakları” da ekleyerek “Hıristiyanlığın büyüsü olan ışıltıyı” koymada, büyük ustalık sağladılar. Bunlar, dünya kilise mozaikleri arasında ilk üçte idi. (Görsel 3A-B-C)
***
Örneğin 60’lı yılların sonunda köylerde dolaşırken kendisini “arkeolog” olarak tanıtır, şu resmi belgeyi gösterirdi: “İşbu belgedeki Aydın Dikmen adamımızdır. Kendisini kollayın. Her türlü yardımı esirgemeyin...”
İmza, dönemin eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Mehmet Önder’e aitti! Önder, bana Dikmen’in sahtekârlığının kovuşturulduğunu söylemişti.
Bir gün otobüs ile Konya’dan Ankara’ya gelirken polis bir başka nedenle otobüsteki aramada
Dikmen’in sepetinde heykelcikler buldu. Heykeller Dikmen’in “üretimi” idi!
Romanyalı Constance ile evlendi. Münih’e yerleşti. İkamet belgesini almaya gittiği Alman polisine “rüşvet” olarak “sahte” Bizans sikkeleri hediye etti!
Aliağa’da açtığı gemi parçalama tersanesinde Mustafa Balbay ile konuşurken hakkımda “Özgen Acar iyi arkadaşımdır. 1968’de Konya’da evimde yemek yedik...” demiş ve şu çamuru atmıştı: “O arkadaş sikke koleksiyonunu Yunanlara peşkeş çekti. Neden bunu yazmıyorsunuz?”
Yıllarca sonra hakkımda açtığı davayı kaybedince “kaçakçılığı ve sahtekârlığı” da hukuken belgelendi.
***
Dikmen’in adadaki yardımcılarını da tanıyalım...
“KKTC’nin bir numaralı eski eser kaçakçısı olarak tanındığını, bu sıfatını kullanıp kullanmayacağımı” sorduğum, Mehmet Ali İlkman (Tremeşeli) şu yanıtı vermişti:
“Bir numaralı eski eser tüccarı!” diye yazarsanız, daha iyi olur. Çünkü bu konuda davam var. Yazarsanız mahkemede aleyhime olur...”
Şöyle konuştu:
“Adada eskiden makbuz karşılığı turistlere satmak serbestti. 1974’ten sonra KKTC’de antikacı dükkânları kapatıldı. Güney’de açık kaldı. 1974’ten sonra Türkler kiliseleri, Rumlar da camileri yağmaladı! Dükkânlar kapatılınca, mallar Güneye, oradan İngiliz Üssü’nden kaçırılırdı...”
***
Bir de Güney Kıbrıs’a gideyim, dedim. 5 hafta vize bekledikten sonra, Atina’dan Güney Kıbrıs’a gittim. 1973’te Ankara’da uluslararası arkeoloji toplantısında tanıdığım, Müzeler Genel Müdürü Vassos Karayorgis ile görüştüm... Bakın neler anlattı:
“Kuzeyden gelen her eski eseri aldığımız doğrudur. Kıbrıs’ın kültürel varlığını korumak için alıyoruz. Amerika yerine, bize getirselerdi ya biz ya da kilise satın alabilirdi. Onarıp yerinde bile korumaya razıyız. Biz yalnızca Kuzey Kıbrıs’tan değil, Türkiye’den gelen eserleri de alıyoruz.”
***
Alıcılar, mozaiklerin “yasal olduklarının” belgesini isteyince, Dikmen pazarlayamadı. 26 Haziran 1978 tarihli, Başbakan Osman Örek imzalı “sahte belge” ile müşteri aramayı denedi! (Görsel 5)
Örek, imzalı belgede “bazı ikona, mozayik ve fresklerin ihracına izin verildiği” belirtiliyor, Türkçe belgede, yabancılar anlasın diye “ihracat” yerine “export” deniliyordu! Bir başka belge ise “Goklaney’s Cash and Co.” adında var olmayan bir şirketin, 1979 tarihli faturasıdır. Faturadaki “damga pulları” Türkiye Cumhuriyeti’nindir. Kıbrıs’ta, “Katma Değer Vergisi (KDV)” olmadığı halde, KDV’yi de eklemişti.
Fransa’da sahte resimden yargılanan, Hollandalı Michel van Rijn ile bağlantı kurdu. Amerikalı Robert E. Fitzgerald ile temasa geçildi, o da Indianapolis kentinde bir sahtecilik suçundan yargılanmış olan, kadın galeri sahibi Peg Goldberg’e “erken Hıristiyanlık dönemine ait ve görülmemiş güzellikteki sanat eserlerinden” söz etti!
Goldberg ve Fitzgerald Amsterdam’a gittiklerinde, Van Rijn, mozaiklerin sahibinin “Kıbrıs’ın resmi arkeoloğu Aydın Dikmen’in bu mozaikleri, 1974’te Türk ordusunun yıktığı bir kilisenin kalıntılarında bulduğunu” söyledi. Cenevre serbest bölgesine gittiklerinde, 4 mozaik Goldberg’e 1.2 milyon dolara pazarlandı.
O da Paul Getty Müzesi’ne 20 milyon dolara önerdiğinde Müdire Marion True, Dr. Vassos Karayorgis’ten ile “Kanakarya Kilisesi’nden söküldü, Kıbrıs’tan kaçırıldı” yanıtını alınca, Getty’ye satamadı.
***
Rumlar, Goldberg’i dava ettiler ve 1989’da Cumhuriyet’te çıkan yazılarımı mahkemeye “kanıt olarak” verdiler. Ağustos 1989’da yargıç James E. Noland, Peg Goldberg’e “satışın yasadışı ve geçersiz olduğuna” ilişkin kararını açıkladı.
86 sayfalık kararda “Dünya çapında bu eşsiz mozaikler Kıbrıs’ın dinsel, sanatsal ve kültürel mirasıdır. BM ve ABD’nin tanıdığı tek yasal devlet Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Bu nedenle, mozaikler Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri verilecektir!” denildi.
Bir adam gönderin
Mahkemede, Dikmen’in “Adaya Türk hükümetince kendisinin arkeolog olarak gönderildiği, mozaikleri Türk ordusunun yıktığı Kanakarya Kilisesi’nin molozları arasında bulduğu, Kıbrıs Türk yönetiminden aldığı ruhsatla sattığı” yalanı da ortaya çıktı.
Mozaikler, Ağustos 1991’de Kuzey’e değil Güney Kıbrıs’a geri verildi.
Dikmen, Avrupa’daki bir Rum elçiliğine telefon ederek “Frankfurt’ta falanca adresteki garaja bir adamınızı gönderin ve oradaki emanetleri alınız” dedi. Rum diplomatlar garajdan öteki mozaikleri aldılar.
Duruşma için ABD’ye gelen Athanasios Papayorgiyu ile New York’ta Metropolitan Müzesi’nde tesadüfen karşılaştım. Ayaküstü ilginç bir olayı anlattı. Dikmen’in Frankfurt’ta verdiği mozaikler arasında bir başka mozaik de çıkmıştı. Ama onu Dikmen kendisi yapmıştı!