Kuzey Irak'ta Efelikten Ebeliğe

cumhuriyet.com.tr

Yedi Uyurlar’ın hikâyesini bilirsiniz. Ashabı Kehf olarak da bilinen 7 arkadaş sığındıkları mağarada yüzyıllarca uyurlar. Akşam yatmışçasına doğrulup kente indiklerinde paralarının geçmediğini, şerrinden kaçtıkları despotun tanınmadığını, çevrenin, toplumun tamamen değiştiğini görünce işi anlarlar.

Türkiye’deki çarpıcı değişimi fark etmek için yüzyıllık uykuya gerek yok. Gün be gün içinde yaşadığımızdan haşlanan kurbağa misali bizler fark etmesek de 5 yıl arayla ülkemize yolu düşen bir yabancıyı bıraktığı ve karşılaştığı Türkiye farkı Yedi Uyurlar’dan daha çok şaşırtacaktır.

Ülkedeki değişim ekonomik ve siyasal sistemle sınırlı değildir. Türkiye gelinen aşamada varlık nedenini, kuruluş felsefesini reddetmektedir. Geçmişle hesaplaşmak söylemiyle kendisini var eden değerler bütününe savaş ilan etmektedir. Kendisi için var olma yerine “varlığım sistemin varlığına armağan olsun” tutkusuyla ABD’nin bölgesel çıkarlarının tetikçiliğine soyunmaktadır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana özenle sürdürülen komşuların iç işlerine karışmama ilkesi terk edilmekte, Ortadoğu’nun etnik kaosuna, mezhep cepheleşmesine gönüllü yazılmaktadır. Atlantik ötesindeki kundakçının erinde gecinde kendisine de sıçratacağı yangının körükçülüğüne soyunmaktadır. Dünyanın şaşkınlıkla, emperyalistlerin tebessümle izlediği bir tür devlet nihilizmiyle çöküşe doğru sürüklenmektedir.

Türkiye’yi yönetenlerin ülke çıkarlarına uygun bir yol haritası yerine ABD’nin bölgeye yönelik çıkarlarının belirlediği haritayı kabullendikleri anlaşılmaktadır. Emperyal sistem Türkiye’ye siyasi coğrafyasını küçültmeyi dayatırken iktidarın bunu reddeden bir tavrı görülmemektedir.

Türkiye yakın zamana kadar Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayagelmiştir. Kuzey Irak’taki aşiret liderleri bunun ne anlama geldiğini bildiklerinden tam siper uygun zamanı beklemekteydiler. Yaşanılan sürecin en uygun zaman olduğu anlaşılmaktadır. Milli hafızası kaybettirilen Türkiye epeydir kırmızı çizgilerini, komşuların toprak bütünlüğüne saygıyı unutmuş gibidir. Neye mal olursa olsun kendi toprak bütünlüğünün zarar görmesine izin vermeyeceğini de ifade etmemektedir.

Bölücü örgütün kamplarının bulunduğu Irak’ın kuzeyine düzenlenen askeri operasyonlar bir yönüyle de Türkiye’nin kararlılık gösterisiydi. Bölgedeki terör unsurları etkisizleştirilirken, Türkiye’nin pusudaki hasımlarına da dolaylı ama etkili mesajlar verilirdi. Barzani’lere her gece gördükleri asırlık rüyalarını gündüzleri unutturan, Türkiye’nin derin belleği ile harmanlanan, gerektiğinde de kimseden çekinmeksizin kullandığı caydırıcı askeri gücü idi.

İlk adım Irak’ın siyasi bütünlüğünün Arap – Kürt etnisitesi üzerinden parçalanmasıydı. İkinci adımla Sünni - Şii ekseninde Arapların ayrıştırılması gerçekleştirildi. Sünni Arapların da aşiretler üzerinden ufalanmasıyla yaşanacak etnik cehennemin kül edeceği coğrafyada ABD uydusu petrol derebeyliklerinin doğumunda Türkiye’ye ebelik yaptırılmaktadır!

Habur açılımının fikir babalarından kıdemli CIA ajanı Henri Barkey’in; “Türkiye Kürt sorununu halledemezse Kürtler Arap Baharı benzeri bir isyana kalkışabilirler” sözü üzerinde düşünülmelidir. Barkey’in açıklamasının ardından Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani, 21 Mart Nevruz kutlamalarının ardından; bütün Kürtlerin “Kürtlük şemsiyesi” altında bir araya gelip artık yeter deme zamanının geldiğini vurguladıktan sonra; “Biz milletiz, özgür olmalı ve özgür yaşamalıyız. Kimsenin zulüm ve baskısını kabul etmeyiz. Müjde için de şunu söyleyebiliriz; muhakkak bir gün bu müjdeyi vereceğiz. Ama o günün doğru bir gün olması gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.

Amerikan Associated Press Ajansı Barzani’nin açıklamalarına karşı; “Bağımsızlık ilan etmedi ancak Bağdat’la ilişkilerin anlamsız olduğunu söyleyerek son sözü halka bırakabileceğinin altını çizdi” yorumunu yaptı.

Bindiği dalı kesme yalnızca Nasreddin Hoca kıssalarında yaşanmaz. Devletler de zaman olur dallarını, kollarını kesmekle kalmayıp, baltayı kendi köküne indiriverip intihar ederler!