Küskün görünüşlü adamın içinde barındırdığı yanardağ
Enver Gökçe’yi ilk kez, 1960’lı yıllardan birinde İstanbul’da gördüm. Bende içine kapanık, üzgün bir insan izlenimi kalmıştır...
Ataol BehramoğluEnver Gökçe benim şiir dünyama ilk kez Pablo Neruda’dan şiir çevirileriyle konuk oldu.
Neruda’nın Aziz Nesin yönetimindeki Düşün Yayınevi’nce basılmış bu kitabı benim için çok değerlidir. Fakat ne yazık ki şimdi kitaplığımda bulamıyorum ve kapağında ya da giriş sayfasında çevirmen adı yazılı mıydı anımsamıyorum.
Kitabın benim için değeri Neruda’nın şiiriyle ilk kez böylece tanışıyor olmamdandı.
Hem de olağanüstü güzellikte bir Türkçeyle.
Bu çeviriler bence gerçekten de olağanüstüdür, bir şiirin bir başka dile çevrildiğinde de etkisini ve değerini nasıl koruyabileceğinin seçkin örnekleridir.
Çevirmenin adı kitapta yazılı mıydı diye sormam boşuna değil.
Enver Gökçe adı uzun süre edebiyat dünyasının dışına sürgün edilmiştir.
Tıpkı şairin kendisi gibi...
“Yaşamı-Bütün Şiirleri” adlı kitabındaki “kendi diliyle özyaşamı” başlıklı notların büyük bir bölümü, tutukluluk, mahpusluk, sürgün yıllarıyla ilgilidir.
Ben Enver Gökçe’yi ilk kez, tarihte yanılmıyorsam, 1960’lı yıllardan birinde İstanbul’da gördüm.
Yaşar Kemal’le Cağaloğlu’nda idik. Karşılaştığımız kara gözlüklü, orta yaşlarda ve azıcık ezik görünümlü adamın Enver Gökçe olduğunu böylece öğrendim.
Yaşar Kemal’le ayaküstü biraz konuştular.
Bende içine kapanık, üzgün bir insan izlenimi kalmıştır...
Şiirlerini henüz bilmiyordum ve sözünü ettiğim Neruda çevirilerini yapan kişinin de o olduğundan habersizdim.
Sonra şiirleri kitap olarak yayımlandı.
Ahmed Arif-Enver Gökçe etkileşimi üzerine bir sürü dedikodumsu söz ortalığı sardı.
Güya Ahmed Arif’in bazı şiirleri doğrudan doğruya Enver Gökçe etkisiyle yazılmıştı.
Nitekim Enver Gökçe de özyaşamöyküsünde, hapishanede yazıp dışarıya çıkarmayı başardığı “Yusuf ile Balaban” adlı destanının elden ele geçerek birçok arkadaşınca okunduğunu, bu arada Ahmed Arif’in de bu şiirleri okuduğunu yazıyor.
Bu konuya girmek istemem.
İkisi de toplumcu şiirimizin en değerli ustalarındandır.
İkisi de cezaevlerinden, işkencelerden geçtiler.
Ahmed Arif kendisinden yedi yaş büyük Enver Gökçe’den her zaman “ağabey” diye söz ederdi. Ama belli ki bilemeyeceğim ve sorup öğrenmek de istemediğim bir nedenle, onunla ilgili bir gönül kırıklığı vardı.
Bu gönül kırıklığı sözünü ettiğim dedikodumsu sözlerle mi yoksa bu iki yiğit insanın gençliklerini yaralayan 50’li yılların baskıcı karanlığında yaşanmış başkaca sıkıntılar, yanlış değerlendirmelerle mi ilgiliydi, bilemem.
Şiir konusuna gelince Ahmed Arif şiirinin çıtası belirgin olarak daha yüksektedir.
Fakat Enver Gökçe’nin, Neruda çevirilerine de sinmiş olan, namludan fırlamış bir mermi hızında, kesinliğinde ve keskinliğinde seslenişleri de toplumcu şiirimizin önünü aydınlatan en saygın ve yol gösterici aydınlıklardan biridir.
Bu küskün görünüşlü adamın içinde nasıl bir yanardağ barındırdığını, şiirlerini okuduktan, o eşsiz Neruda çevirilerini yapan kişinin o olduğunu öğrendikten ve kendisini 70’li yıllarda daha yakın tanıdıktan sonra anlayıp duyumsadım...
1920’de başlayıp 1981’de sona eren 61 yıllık yaşamının son yıllarını geçirdiği Ankara-Seyran Bağları Huzurevi’nde Abdullah Nefes’le ziyaretine gittiğimizde, istediği Fransızca-Türkçe sözlüğü de götürmüştük.
Artan hastalıklar yüzünden konuşma güçlükleri vardı. Gözlerindeki sevinçli teşekkür pırıltısını betimlemem ise olanaksız...
Doğum yeri olan Erzincan Kemaliye Çit Köyü’nde muhtar Muhlis Cüher ve başkaca Enver Gökçe severlerin çabalarıyla açılan Enver Gökçe Müzesi umarım korunmuştur, korunmaktadır.
Yıllar önce “Doğu Ekspresi” gazetesinin bir haberinde ondan “şiirimizin ışıklı ırmağı” diye söz ediliyordu.
Bu ırmağın hep akmasına, Enver Gökçe aydınlığının yolumuzu hep aydınlatmasına omuz vermek, biz bütün toplumcu şairlerin görevi, bu sevgili şairimize gönül borcumuzdur.
(*) Titiz ve çok kapsamlı bir çalışma ürünü olarak geçtiğimiz yıl aralık ayında şairin 100. doğum yılında Enver Gökçe’ye Armağan adıyla yayımlanan kitabı okurlarıma tavsiye ederim. (Hazırlayan Ali Ekber Ataş, h2o Kitap)