Kurtuluşun gerçek kahramanları
Ağlama Smyrna Döneceğim ve Smyrna’nın Gözyaşları’nın ardından kaleme aldığı Smyrna’nın Yazgısı, Gülseren Engin’in üçlemesinin son kertesi. Engin, bu romanında, İstanbul’un işgalini, TBMM’nin kuruluşunu ve Kurtuluş Savaşını pek çok isimsiz kahramanın destansı hikâyeleriyle dile getirirken, savaşta etkin görev üstlenmiş gerçek kahramanları da romana ustalıkla katıyor.
Filiz Gülmez‘SMYRNA’NIN YAZGISI’
Gülseren Engin, yakın tarihimize ayna tutan yazar başarılı bir roman yazarı olmasının yanı sıra ciddi anlamda iyi bir araştırmacıdır da. Yorgun ve Yaralı isimli romanında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde geçen tutkulu bir aşk hikâyesinin yanı sıra savaşla, göçlerle topraklarından ayrılmak zorunda kalan insanları, bu bağlamda açlık ve yoksulluk içinde yaşam savaşı veren kadınları, Çanakkale’de Süveyş’te, Bağdat önlerinde savaşarak tükenmiş bir imparatorluğun yorgun ve yaralı insanlarını anlatmıştır.
SMYRNA’NIN GÖZYAŞLARI VE YAZGISI
Yorgun ve Yaralı romanıyla savaş düzleminde buluşan Ağlama Smyrna Döneceğim, üçlemenin ilk romanı. 23 Şubat 1914’te İzmir’i işgal etmeyi planlayan İngilizlerin Kösten (Uzunada) Adası’nı ele geçirme girişiminde evleri bombaların hedefi olan Balıkçı Bedros ve ailesinin adayı terk etmek zorunda kalışlarını anlatan bölümle başlar. On altı Yunan gemisinin destekçileri muhriplerle, işgal etmek üzere Körfeze girerek, İzmir’e doğru ilerlediği 14 Mayıs 1919’da biter.
İkinci kitap Smyrna’nın Gözyaşlar, Ege’de Kuvayı Milliye’nin kuruluşunu, halkın ve efelerin Yunan ordusuna direnişini kimi isimsiz kahramanlar aracılığıyla anlatır. Son kitap Smyrna’nın Yazgısı’nda ise İstanbul’un işgalini, TBMM’nin kuruluşunu ve Kurtuluş Savaşını pek çok isimsiz kahramanın hikâyeleriyle dile getirirken, yine savaşta etkin görev üstlenmiş gerçek kahramanları da romana ustalıkla katıyor.
Roman, 8 Ekim 1919’da Smyrna’nın Nikos tarafından kaçırılmasıyla başlıyor. Kösten adasında yoksul bir balıkçının kızı olan Smyrna’ya daha önce tecavüz edip kaçırmış, sonra da nikâhına almıştır. Evlendikten bir süre sonra ise Smynra’yı Avrupalı zenginlere pazarlamıştır.
Smyrna bir süre sonra ailesinin yanına kaçmış, ancak Nikos izini sürerek Smyrna’nın anne ve babasını öldürüp onu yeniden tutsak etmiştir. Nikos’un Smyrna’yı kaçırıp tutsak etmeleri sürmüş, daha sonra Türk denizci subayı Çakır Osman, Smyrna’yı kurtararak onunla evlenmiştir. Smyrna, Yüzbaşı Çakır Osman’la evlendikten sonra Müslüman olmuş ve Suna adını almıştır. Hastanede hemşire olarak çalışmaya devam etmektedir.
İŞGAL, BÜYÜK MİLLET VE DİRENİŞ!
Bir yanda savaş tüm hızıyla devam ederken, diğer yandan kurgulanmış kişiler gerçek olayların içinde gerçek kahramanlarla yer alırlar. Nikos’un elinden kurtulan Smyrna da Efe kadınların arasına katılır, Sırma Efe adını alarak savaşın içinde yer alır. Kahraman kadınların arasında Nakiye Hanım, Asker Saime Hanım, Gördesli Makbule, Erzurumlu Kara Fatma, Çete Ayşe gibi kadın efeler vardır. Smyrna da kadın efelerle birlikte Ankara’ya gider.
Romanda işgal edilen Anadolu şehirlerinin ve kasabalarının düşmana karşı savunulması, Kuvayı Milliye hareketi, direnişler roman bütünlüğü ve kurgusu içinde kronolojik bir izlekte yansıtılıyor. İşgal edilen şehir ve kasabalardaki mücadele ve zafer; savaşın, direnişin hemen her cephesi ve her evresiyle veriliyor.
TARİHİ BİR NEHİR ROMAN
Kaynaklara hatta kimi belgelere dayanılarak kurgulanan roman, geniş bir zaman dilimini içermesiyle ve kalabalık bir kişi kadrosuyla nehir roman özelliği gösteriyor. Yine yakın tarihimizde gerçekleşen olaylar bütününü yansıtması açısından tarihi roman olarak da nitelenebilir.
Romanda özellikle kimi belgelere de yer veriliyor. Sözgelimi İstanbul’un işgalinin anlatıldığı bölümde Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal’den gelen telgraflar, yazışmalar yer alıyor. İstanbul’un Kanlı İşgali (16 Mart, 1920) bölümünde şöyle açıklanıyor:
“Paşa aynı zamanda Antalya’daki İtalyan Telgrafhanesi aracılığıyla bütün dünya ülkelerine protesto mesajları gönderiyor, ayrıca valiliklere, kumandanlıklara telgraf göndererek bütün vilayetlerde işgali protesto eden mitingler düzenlenmesini, bütün dünya ülkelerine protesto telgraflarının yine İtalyan telgrafhanesi aracılığıyla gönderilmesini emrediyordu. Bununla da kalmıyor, karadan, denizden Anadolu’ya girecek kişilere dikkat edilip kötü niyetlilerin tutuklanmasını istiyordu.”
EDEBİ BİR ANLATIMLA KURTULUŞ SAVAŞI
Yazar, Kurtuluş Savaşını salt tarihsel yönüyle değil aynı zamanda edebi bir anlatımla, başarılı betimlemeleriyle söz oyunlarıyla; kişileri, olayları ve çevreyi canlı kılıyor. Gülseren Engin’in romanı, olay örgüsünün ve kurgusunun sağlamlığının yanı sıra açık, çapaksız, akıcı dili ve anlatımıyla da başarılı:
“Karanlık, çok karanlık bir geceydi. Pusu kokuyordu rüzgâr ve sokaklardan kan sızıyordu.” / “Kurşun renkli sular dalgalıydı. (…) Boğazı geçerken güçlenen buz gibi rüzgâr içine işliyordu. Güneş yeni doğmuş olmalıydı; ama gökyüzü boz bulutlarla ağırlaşmış, kentin üzerine alçalmıştı ve gün ışığı aradan sızamıyordu. Halide olabildiğince kuytu bir yere oturmuştu; ama soğuktan büzülmüş, titriyordu. Son günlerde yaşadıklarını düşünüyordu.”
Smyrna’nın Yazgısı’yla sonlanan bu üçlemenin (Ağlama Smyrna Döneceğim, Smyrna’nın Gözyaşları) hem zor bir konuyu, yorucu bir araştırma ve çalışma ile roman türüne uygun duruma getirmesi, hem de ulusça yeniden var olmamızı sağlayan Kurtuluş Savaşı utkumuzun anlatılması açısından önemli bir roman.
Ayrıca bu romanların Ege halkına bir armağan olduğunu düşünüyorum; çünkü onlar Yunan işgalini ve zulmünü dört yıl boyunca bizzat yaşadılar. Yine de dimdik ayağa kalkıp kadın erkek silahlanarak direndiler ve Milli Ordu kurulana dek Yunanlıları Ege’de durdurdular. Böylece Mustafa Kemal Paşa ve Hükümetine ordu kurmak için zaman kazandırdılar. Canları pahasına….
Özellikle yakın tarihimizin bu önemli dönemini okuyup anlamanın ne denli gerekli olduğunu düşündüğümüzde Gülseren Engin’in çok değerli bir hizmeti gerçekleştirdiğini görürüz. Kendisini kutluyorum.
Smyrna’nın Yazgısı / Gülseren Engin / Remzi Kitabevi / 414 s. / 2020.