Kumpasın siyasi ayağı ne olacak?
Odatv davasında beraat kararı veren mahkeme, kumpastan sorumlu kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu ancak soruşturmanın önünü açan siyasiler konusunda adım atılmadı.
CANAN COŞKUNErgenekon soruşturması kapsamında Odatv’de yapılan aramalar sonrası açılan dava, devlet yetkililerinin bu davaların “kumpas” olduğunu söylemesine karşın 6 yıl sonra, önceki gün karara bağlandı. Mahkeme, suçlamaya konu dijital delilleri oluşturan, Odatv bilgisayarlarına gönderen kişiler ve dosyanın soruşturma ve yargılama aşamasında fikir ve eylem birliği içerisinde hareket eden kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu kamu görevlilerinden tutuklu eski istihbaratçı polis Ali Fuat Yılmazer Odatv soruşturmasına o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla başladıklarını iddia etmişti.
15 tutuklu, 7 firari
İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün 2010 yılında teknik takip ve dinleme işlemleri ile başladığı Odatv soruşturması ve ardından gelen yargılama sürecinde 39 hâkim ve savcı görev aldı. Bu yargı mensuplarının 28’i 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından meslekten ihraç edildi. Gerekçe FETÖ’ye üyelik ve irtibatlı olma suçlamasıydı. 28 kişiden savcılar Zekeriya Öz, Cihan Kansız ve Resul Çakır, hâkimler Hadi Çağdır, Sedat Sami Haşıloğlu, Nurullah Çınar, Yakup Hakan Günay firariyken, hâkimler Mehmet Ekinci, Ömer Diken, Rüstem Eryılmaz, Hasan Hüseyin Özese, Savaş Çelik, Metin Özçelik, Ali Efendi Peksak, Mehmet Karababa, Dursun Ali Gündoğdu, Ali Alçık, Mehmet Hamzaçebi, İbrahim Balık, Birol Bilen, Mehmet Erdoğan ile savcı Hakan Karaali tutuklu bulunuyor.
Polisler tutuklu
Odatv’ye 14 Şubat 2011’e başlatılan operasyonu eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç yönetiyordu. Ardıç, Nisan 2015’ten bu yana Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) ilişkin dava kapsamında tutuklu bulunuyor. İstanbul Terörle Mücadele Şube eski müdürü Tufan Ergüder ise Aralık 2014’ten bu yana Tahşiye soruşturmasında kumpas iddiasıyla ilgili tutuklu. 2010 yılında İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan ve tutuklu bulunduğu Hrant Dink cinayeti davasında Odatv soruşturmasında dinleme ve teknik takip işlemlerine dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla başladığını söyleyen Ali Fuat Yılmazer de Temmuz 2014’ten bu yana tutuklu. Odatv operasyonunda ismi geçen Organize Suçlar Şubesi Müdürü Mutlu Ekizoğlu ise firari isimlerden.
Medyanın utanç arşivi Odatv operasyonu, yıllar önce, yandaş medyanın desteğiyle yürütülüyordu. Taraf gazetesi, 7 Mart 2011’de “Gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetiyle çıktı. Habarde, Zekeriya Öz’ün “Kitapla ve gazetecilikle ilgisi yok, ciddi deliller var” açıklamasını manşetten vermişti. Dönemin Taraf Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan da ertesi gün yayımlanan köşe yazısında, “Gazetecilerin tutuklanmasının yarattığı büyük kuşku dalgası, insanların kuşkulanmaya hazır olduğunu gösteriyor, bu kuşkuyu yatıştırmak bu ülkeyi yönetenlere düşüyor” demişti. Tetikçilikle suçlamıştı Nagehan Alçı, Odatv’ye yapılan baskının ardından Akşam gazetesinde yayımlanan 15 Şubat 2011 tarihli yazısında Odatv’yi tetikçilikle suçlamıştı. Alçı, “Karanlık oda” başlıklı yazısında “Tetikçiliğin, hedef göstermenin, manipülasyonun ismi ne zamandan beri muhalefet oldu? Odatv ve (Soner) Yalçın’ın soruşturulmasını ‘muhalefeti susturmak’ olarak değerlendirenlere ve Yalçın’ın suç olan eylemlerini övüp ona adeta biat eden arkadaşlarına sesleniyorum: Siz ya derin bir uyku ya da büyük bir gaflet içerisindesiniz! Unutmayın ki suç olan bir fiili övmek de aynı şekilde suçtur.” ‘Suçlarınızı itiraf edin’ Rasim Ozan Kütahyalı, 30 Ekim 2011’de Sabah gazetesinde yayımlanan yazıda “Ben tutuksuz yargılanmadan yanayım. Gelin suçlarınızı itiraf edin... ‘O yasal tapeleri savcı uydurmuş, harddiskimize virüs gönderilmiş’ gibi kuyruklu yalanlar atmayın. PKK’yi daha çok terör uygulasın diye de kışkırtsanız, ırkçılaştırılmış Türklerin eline silah almasını da sağlasanız bu iş bitti. Toplumun büyük çoğunluğu tezgâhınızın farkına vardı. İç savaş çıkartamayacaksınız... Bu iğrenç ve illegal faaliyetleri bırakın, eski suçlarınız zaten tespit edilip kayıt altına alındı. Aktif pişmanlık yasasından faydalanın ve geri kalan hayatınızda fazla sıkıntı çekmeyin...” demişti. Küçük özür dileyecek Yeni Şafak’ta 5 Temmuz 2012’de yayımlanan “Soner Yalçın’ın Samizdat’ı” adlı yazısında yandaş yazar Cem Küçük ise özetle şu ifadeleri kullanmıştı: “İşin özeti Odatv iddianamesi çok ciddi ve Soner Yalçın hâlâ işi sulandırmakla meşgul. Mahkeme devam ettiği için davayla ilgili yorum yapmanın bir anlamı yok. Zaten dava bittiğinde her şey ortaya çıkacaktır. Bu davanın kırılma anı Ulusal Medya 2010 belgesidir. Yalçın’ın kendisi de bu belgenin suç teşkil ettiğinin farkında ve onun iddiasına göre bu belge gizli bir el tarafından bilgisayarına monte edilmiş. Eğer gerçekten durum Yalçın’ın iddia ettiği gibiyse, ortada skandal var demektir. Bize düşen özür dilemektir. Peki ya doğruysa, o zaman ne olacak Soner Yalçın? Ben senin yerinde olsam, dünyanın her yerinden bilgisayar yazılım uzmanlarını çağırır, bu işi ispat etmeye çalışırdım.”
|
Bombadan tehlikeli kitaplar Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Haziran 2010 günü katıldığı bir programda gazeteci Ahmet Şık’ın yazdığı “İmamın Ordusu” isimli henüz basılmamış kitabı bombaya benzetmişti. Erdoğan, “Yani öyle kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir” diye konuşmuştu. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise yaptığı açıklamada “Şu anda dosyada ne var ne yok bilmiyoruz. Sadece gazetecilikten değil de başka şeylerden alınıyorlarsa durum farklı. Muhtemelen avukatlar bir kısmını yansıttı ama başka şeyler var mıydı?” demişti. Eski bakanlardan Hüseyin Çelik de bir televizyon programında yaptığı açıklamasında “Ahmet Şık, Nedim Şener gazetecilik için mi yargılanıyor? Kanunlar açık. Terör örgütlerine destek vermeseler neden yargılansınlar” ifadelerini kullanmıştı. Eski bakanlardan Bülent Arınç da Ahmet Şık’ın kitap çalışmasına el konulmasının “çok şık bir olay olmadığını” belirterek, “Sadece bir kitaptan dolayı, bir basın mensubundan dolayı veya bir gazeteye yönelik böyle bir eylem ve faaliyet yapılmasından gerçekten üzüntü ve endişe duyduğumuzu şahsen ifade etmek istiyorum” demişti. |