Kültürel Bunalım
cumhuriyet.com.trÇevre kirliliği, erozyon önemli ve öncelikli dünyasal sorunlarımız. Ama dert değil, doğaya egemen olmayı beceren insan nasıl olsa yakın bir gelecekte çevresel kirlenmelerden de arınmasını öğrenebilir. Kültürel kirlenmenin ise öncelikle bilincinde değiliz. Sonra kültürel kirlenmelerin önemli bir toplumsal sorun olduğunun farkında değiliz. Kültürel sapmaları, bozulmaları önleyebilmek için çok geç kalmamak gerektiğini de önemsemiyoruz.
Kelime olarak kültürü genelde eleştirisel bir değer ölçütü olarak kullanırız. Bireysel ve toplumsal kimliğimizin şaşmaz göstergesi, önkoşulu insan. Önce insan ve toplum olacak, sonra bir kimse kendini o toplumun üyesi hissedecek ki kültürden söz edilebilsin. Kültürün değişmez öğesi, önkoşulu olan insan devamlı değişip gelişmekte. Bu yüzden kültür de durağan bir olgu değildir. Kültür de insan gibi değişir, eskir, yok olur.
Bazen de toplumda moda olur dillerden düşürülmez. Ortaçağlardan kalma ezbere dayalı medrese sistemi ile eğitildiğimizi unutuveririz. Bilim asrındayız, uzay çağına girdik diyerek kültürümüzün kişisel boyutuna bilimsellik bulaştırmaya çalışırız. İnternetin değerinden, gerekliliğinden söz ederek de bu sanımızı pekiştiririz.
Özgürce düşünmeye, sorgulamaya, araştırmaya yer verilmeyen bir eğitim sistemi ile eğitildiğimizi unutturmaya çalışırız. Ortaokul ve liselerimizde din dersinin zorunlu ders olduğu, buna karşılık biyoloji ve felsefenin seçmeli dersler kapsamında bulunduğu nasıl unutulabilir.
Soru sormayan, tartışmayan, sadece inanç ve imanı esas alan kaderci bir toplum olmaya doğru koşar adım ilerliyoruz. İnsanın evren, yaşam ve kendisi hakkında içerikli sorular sormasına felsefe deniyor. Soru işaretleri hayata tutunmamızı sağlayan kancalarmış.
Fakat nedense en saf, en tarafsız soruları yalnız çocukken sorabiliyoruz. Ay’ın düşmeden havada nasıl durduğunu, daha değerli bir öbür dünya vaat edilmişken niçin bu dünyaya geldiğimizi, hep çocukken merak edip, hep çocukken sorarız. Hayatı, ölümü; öldükten sonra ne olacağımızı büyüyünce hiç sormayız. Yetişkinlik çocukken merak ettiklerimizi kanıksama evremizdir.
Dur, rahatsız etme, sus, fazla konuşma diyerek dünyaya alıştırılırız. Her şeyi kanıksayıp günlük yaşam içerisinde kayboluruz yetişkinlikte. Kentlerimizin tıka basa betonlaşıp köyleşmesini huzur içerisinde seyredebiliriz. Susuzluğu önlemek için yağmur bombası yerine yağmur duasına çıkılması önerilebilir.
Şimdilerde de terminolojik bir Batılılaşma eğilimine girdik. Bunalımın yeni bir boyutu ile karşı karşıyayız. Çarşıların pazarların hiper ve süper marketlerle dolmasına aldırmıyor, pub’s ve shop’ları yadırgamıyoruz. Bu çarpık görüntüler ülke çapında bir kimlik sorunu yaratıyor.
Toplum yapısına yönelik benzetme nedeni ile kullanılıp popüler edilen mozaik aslında hiç de dayanıklı bir yapısal malzeme değildir.
Yılmaz ÜLGER E. Kpt. Pilot