'Kültür tektipleşiyor'
Pearl Lam küreselleşmeden korktuğunu söylüyor: “Çünkü bu kavram, kültürü tek tipleştirici bir pazarlama yönteminden başka bir şey değil. Ticari getirileri olabilir ama kültürel yönden büyük sakıncalar içeriyor. Ben de bu yüzden, temsil ettiğim her bir sanatçıyla farklılıkları kutlamaya ve kollamaya özen gösteriyorum.”
Evrim Altuğ/Cumhuriyetİstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek 2. Artinternational Uluslararası Sanat Fuarı’na katılacak galeriler, geçen günlerde belli oldu. Amerika’dan Çin’e, Suudi Arabistan’dan Finlandiya’ya, 24 ülkeden 80 galerinin katılacağı fuar, 26-28 Eylül tarihlerinde. Rampa, Rodeo, x-ist ve Pilot ile NoN gibi İstanbullu “güncel” galerilerin yanı sıra, aralarında Galeri Nev Ankara’nın da sürpriz şekilde yer alacağı kurumlardan biri de, tasarım ve sanat alanında Hong Kong, Singapur ve Şangay “şubeleri”ni açarak, “İpek Yolu” ruhunu kültürel ve sanatsal açıdan sürdüren, Pearl Lam Galerileri.
Kuruluş, ismini kurucusu Pearl Lam’den alırken, bu kurumlarda hem Uzakdoğu, hem Ortadoğu ve hem de Batı’dan önemli isimlerin yapıtları sergileniyor. Çalışma ziyareti için geldiği İstanbul’da sorularımızı yanıtlayan, bu yıl Artnet İnternet sitesi tarafından dünyanın en önemli 25 sanat kadını arasında, Beatles üyesi John Lennon’ın sanatçı eşi Yoko Ono ve Marina Abramovic ile aynı listede gösterilen ve kendisiyle sizli bizli konuşulmasından hazzetmeyen Pearl (Lam), Türkiye’den açık fikirli genç küratörlerin kendisiyle temasa geçmesi için çağrıda bulunuyor.
İstanbul’daki fuarda, Yinka Shonibare (MBE), Carlos Rolon Dzine ve Joana Vasconcelos gibi sanatçıların yapıtlarını da sergileyecek Lam, görüşmemize başlamadan önce, Pi Artworks İstanbul sanatçısı Mehmet Ali Uysal’ın eserlerini de çok beğendiğini, onunla eylül ayında Şanghay’da bir sergi açacaklarını ve evvelce iki kez geldiği İstanbul üzerinden, Türkiye sanat ortamını daha yakından tanımak istediğini aktarıyor.
- Pearl, seni İstanbul’a çeken nedir?
İpek Yolu. Kültürler arası değişim ve diyaloğa bakmak üzere buradayım. Galerilerim, vakfımla yapmak istediğim de bu. Sonra da geçmişe bakıyorum: Hemen tüm Çin kültürü, Osmanlı İmparatorluğu’yla bağı olan kültürel değişimle yüklü. Lakin Türk sanatçılar hakkındaki bilgimiz az ve ben Türk koleksiyonerlerin de bugünkü Çin sanatı hakkında pek az bilgi sahibi olduğu inancındayım. Bu anlamda, kültürel diyalog çerçevesinde sanatçıları tanıtabilmek için buradayım. Bu karşılıklı bir süreç. Tıpkı sanatçınız Mehmet Ali Uysal gibi. Yapıtlarına bayıldım! Bu anlamda birbirimizden öğrenebileceğimiz çok şey var.
- Çin modern/güncel sanatını öğrenmeye nereden başlasak?
1993’ten beri Çin sanatına odaklandım ve bunun köklerinin epey derine, geleneklerimize indiğine inanıyorum. Sergilediğim isimler arasında doğrudan pop-politik içerik üretenler yok. Çünkü bunun Çin sanatına yönelik “Batılı bir bakış”ı temsil ettiğini düşünüyorum. Ben sanatı, gelenekten evrilerek bireysel bir tavrı gösterebildiği için, ayrıca Batılı etkileşimlere karşı oluşturduğu refleks ve kucaklamalardan dolayı seven biriyim.
Bunun içindir ki, sözgelimi, sanatçılarımızdan Li Xiaojing’in tuvallerine bakarsanız, temelinde bir Çin geleneği olan meditasyonun yer aldığı bir tür soyut Çin resmi ile karşılaşırsınız. Kaligrafiden çıkan bu üslup, ayrıca kendi içinde de belleğini Konfüçyüsçülük, Budacılık ve Taoizm’den beslemiş durumdadır. Bu yönüyle 1981 doğumlu bu kadın sanatçımızın iç dünyası da son derece ruhanidir. Çin sanatına da bu yüzden tutkunum diyebilirim.
- Çin’le yoğun ilişkili bir galerici olarak, kültür ve sanatta ifade özgürlüğü ile ilgili sıkıntı yaşıyor musun?
Çin’de üretilen kültür ve sanatta sansüre tabi üç unsur var: Politika, seks ve din. Bu unsurların dahil olduğu hiçbir sanat yapıtının Çin’de teşhirine izin yok. Ama başka türlerde birçok eser de var. Sözgelimi, kavramsal sanat dalının hemen tüm ürünlerinin politik ve sosyal koşullara birer tepki ortaya koyduğunu görebiliriz. Kaldı ki ben bunu da Çin kültürünün bir parçası sayıyorum.
- Küreselleşmeden korkuyor musun?
Korkuyorum, çünkü bu mefhum, kültürü tek tipleştirici bir pazarlama yönteminden başka bir şey değil. Ticari getirileri olabilir ama kültürel yönden büyük sakıncalar içeriyor. Ben de bu yüzden, temsil ettiğim her bir sanatçıyla farklılıkları kutlamaya ve kollamaya özen gösteriyorum. Farklı olmaktan korkmamak gerekiyor.
Ülkenizdekileri bilmiyorum ama, görüyorum ki, birçok Doğulu sanatçı, içten içe Batı’nın takdirini kazanmaya ve Pompidou, Guggenheim, Tate veya MoMA gibi kurumlara dahil olmaya çalışıyor, Batılı küratörleri tatmin etmek için çırpınıyor. Hatta işlerini, kimi büyük temalı sergilerde bulunabilmek adına Batılı küratörlerin isteği doğrultusunda dönüştürenlere dahi rastlayabiliyoruz. Ama bunu yaptıkları sırada, bu sanatçıların eserlerinin güya yerel içerik dışında hiçbir özgünlüğü kalmıyor, adeta Batılı hale geliyorlar. İşte, benim de kaçınmaya çalıştığım unsur tam da bu.
Bilgi: www.pearllam.com